Yazar: 19:14 Mahal Dergi 6. Sayı, Öykü

Çocukluğumu Düşünmek ya da Düşünmemek

Tarih: Çocukluğumu düşündüğüm gün.

Saat: Deruni olduğum herhangi bir saat.

Geçen gün çocukluğumu gördüm bir şiirde. Çocukluğumu anlatıyordu adeta. Ah’lar ağacıymış adı “çocukluğum” dedim içimden ve güzel bir ah çektim. Bu ah ki sanki dağları devirecekmiş cinstendi. Sahi neydi çocuk olmak? Ben ne düşüncesizmişim öyle… Az önce düşündüm, benim olmayan ama yaşamak zorunda olduğum o çocukluğumu. Tekrar gitmek ister misin diye sorsanız düşünürüm, öyle hemen isterim diye cevap vermem mesela. Düşündüğüm tek şey, oynadığım oyuncaklarım olur, sırf onlarla oynamak isterim diye giderim belki ama belki… Şimdi hatırlıyorum da plastikten oyuncaklarla ve bebeklerle oynardım hep. Bizim zamane oyuncaklarından, tabii o zaman oyuncaklarımız teknolojiden değildi, ya plastikten ya da bezdendi. Şöyle bir anılarımın kapısını çalıp o kapıdan içeriye girdiğimde oyuncak bebeğimle olan anımı hiç unutmam, unutamam. Bir keresinde sokakta bulduğum bir bebeğim vardı. Beti benzi kirlenmiş, saçları ilmek ilmek örülmüş, kıyafetleri de bir o kadar sokakta olduğunun hakkını veren ve sokakta yaşayan insanlara benzeyen bir bebeğim vardı.  Ama gözleri onca pisliğin içinde “masmaviydi”. Bana bakıyordu gözleri hatta hangi yönden baksam hep bana bakıyordu, sanki gözlerini hiç ayırmıyordu benden. Bebek dedim de bir de annemi düşündüm şimdi gerçi hep düşünürüm onu asla unutmam, unutamam onu. Ben de onun bebeğiydim o zamanlar ben de o bebek gibi hiç ayırmadım ondan gözlerimi. Bebeği kucağıma aldım, biraz ağırdı bebek ama olsun ben güçlü olmalıydım, onu taşımalıydım tıpkı annemin beni taşıdığı gibi. Bebeği eve getirip bir güzelce yıkadım ve pakladım küçücük ellerimle, tıpkı annemin beni yıkadığı gibi. Mis gibi kokmuştu tıpkı benim gibi. Bu kokuyu hala hatırlarım. Ah keşke o kokuyu da kelimelere dökebilsem, belki o yüzden hatırlanıyordur kokular, kelimelere dökemediğimiz için. Saçlarını küçücük ellerimle hafifçe taradım canı acımasın diye. Üstünü değiştirdim, kendi kıyafetlerimden giydirdim büyük gelmişti ama olsun o artık temiz ve mutlu bir bebekti. Gözleriyle sanki bana gülümsüyor ve teşekkür ediyordu. Ben de gülümsedim ona bir anne edasıyla, tıpkı annemin bana hep gülümsediği gibi. Artık onunla oynayabilirdim. Dediğim gibi yaptım hep oynadım onunla hiç ayırmadım yanımdan. Annem bana nasıl davranıyorsa ben de ona öyle davranıyordum. Annem bana bakıyor, ben de ona bakıyordum, annem gülümsüyor ben de ona gülümsüyordum…

Aradaki boşluk: geçen zaman

Aradan satırlar misali zaman geçti. Sonra annemden hiç görmediğim bir duyguyu gördüm. Ağlamak. Annem ağlıyordu. Ama bir dakika daha önce hiç görmemiştim annemin ağladığını. Oysaki ben annelerin hiç ağlamadığını düşünmüştüm o bedenim gibi olan minicik aklımla. Keşke bir günle kalsaydı… Üstelik benim yanımda ağlıyordu annem. Ben de onun gibi yapmıştım. Ben de ağlamıştım bebeğimin yanında. Hatta gözyaşlarımı tıpkı annemin naftalin kokan tuhafiyelerden aldığı boncuklara benzetirdim. Rengarenk olurlardı. Böyle ellerimden istemeyerek düşerlerdi yere pıt pıt. Benimkiler biraz farklıydı tabii rengarenk değil…  Ama bir dakika bebeğim ağlamıyordu. Gözyaşları mı bitmişti yoksa ya da onu hiç üzmedikleri için mi bu duyguyu bilmiyordu? Şaşırmıştım, hemen giderdim banyodaki musluktan su akıtırdım gözlerinden. O zaman inandırırdım kendimi ağladı diye. Çok seviyordum onu, sımsıkı sarılırdım ona hep. Sonra bir gün annemle pazara gittiğimde kaybetmiştim onu, kalabalıkların arasında elimden düşürmüştüm. Kalabalıkların arasında nasıl ezilmiştir, kirlenmiştir ve kaybolmuştur diye düşündüm hep. Çok ağlamıştım o zaman anlamalıydım sevdiğim şeyler hep elimden kayıp gidecekti… ve ben her şeye rağmen başka bir döneme geçip yaşamaya devam edecektim. Çocukluğum da bu bebeğimin kaybolmasıyla sona ermişti. Ondan öncesi ve ondan sonrası çocukluk denen şey hayatımda mahal etmiyordu. “Çoçukluğum” dediğim, insanın hakkı olan çoçukluğum sadece bu bebeğimle olan anılarımdan ibaretti. Gerisi işte yaşamak zorunda olduğum çocukluğumdu. Sahi hepimizin de böyle bir anısı yok mudur şu beyhude hayatta? Hepimiz çocukluğumuzu yaşamak zorunda kalmadık mı? Siz söylemeden ben cevap vereyim. Kaldık. Şimdi sıra bizden sonra gelecek çocuklarımızda, torunlarımızda. Ama unutmayalım ki çocuklarımıza veya torunlarımıza yaşamak zorunda olacakları çocukluklarına güzel anılar bırakmak da bizim elimizde…

Visited 17 times, 1 visit(s) today
Close