Sessizliğin sesi duyuluyordu. Kuşların dahi uyuduğu bir saatti. Bu saatlerde ya hırsızlık yapılır ya da uyunurdu ama o gün sıradan bir gün değildi. İstanbul’a bir hafta önce bir gemi yanaşmıştı ve Anadolu gezisini bitirmek üzere olan bu gemi tekrardan Avrupa’ya doğru yola çıkacaktı. Gemi şehirde çok büyük ses getirmişti. Yolcu gemisi nedir bilmeyen bir nüfusa sahipti şehir, bu sebepten olsa gerek herkes geminin yanından geçerken hayranlıkla ona bakıyor ve içine girebilmenin hayalini kuruyordu. Tüm şehir bu gemiyi “Avrupa’nın mucizesi” olarak adlandırıyordu. Her konuşmada en az bir kere bu heybetli gemiden bahsediliyor ve böyle heybetli bir şeye sahip olamamanın mutsuzluğu yaşanıyordu. Şehirde bir hafta kalacak geminin Perşembe gecesi, daha doğrusu Cuma sabah 4’te yola çıkacağını Şükran yan komşusu Seher ile konuşurken öğrenmişti. Şükran, elli yaşlarında eşini kaybetmiş ve oğlunu gurbet ellere çalışmak için göndermek zorunda kalmış bir göz evinde kıt kanaat geçinen bir kadındı. Evinde televizyon da dahil olmak üzere hiçbir iletişim aracı yoktu. Oğlu ile en son bir hafta önce yan komşunun oğlunun vasıtası ile kısa bir görüşme yapabilmişti. Konuşmasında şehre gelen gemiden oğluna bahsetmiş ayrıca oğlundan geminin onun yaşadığı ülkeye geldiği gün gemiye gitmesini ve kapısında beklemesini söylemişti. Oğlu, “neden” diye sormadan kapatmak zorunda kalmıştı. Şükran’ın aklında oğluna yıllardır yazdığı mektupları göndermek vardı ve onun tek umudu bu gemiydi çünkü posta için verecek parası yoktu. Sabah üç buçuk gibi sokağın sessizliğini Şükran’ın kapıyı kapatma sesi bozdu. Şükran geç kalmaktan korkarak hızlı adımlarla geminin olduğu limana ilerliyordu. Evi limana fazla uzak değildi taş çatlasa on dakikalık bir yürüme mesafesindeydi. Hızlıca yürümeye devam eden kadın, bir yandan da bu mektupları oğluna nasıl ulaştıracağını düşünüyordu. Gemide bir tanıdığı yoktu. Ne yapacağını düşünürken gemiyi karşısında buldu Şükran. Saat üçü kırk beş geçiyordu. Kadın ne yapacağını bilmeden gemiyi incelemeye başladı. En altta bulunan yuvarlak camlar dikkatini çekti ve yavaşça yaklaşamaya başladı. Bu camların çoğu kapalıydı sadece beş tane açık cam görebiliyordu ama şansını demekten başka ne yapabilirdi? Oğluna mektuplarını ulaştırmanın tek yolu buydu. İlk cama doğru yaklaştığında anlam veremediği kelimeler duymaya başladı. Bu kelimelerin Almanca olduğunu düşündü nasıl olsa gemi Almanya’ya gidiyordu. Diğer camlara da tek tek giden kadın aynı yabancı seslerle karşılaşmış ve her seferinde uzaklaşmak zorunda kalmıştı. Her uzaklaşma boğazına bir düğüm gibi eklenmişti. Son bir şansı kalmıştı. Son cama korkarak yaklaştı. Ses yoktu. İçindeki umudumu öldürmemeye gayret eden kadın bir süre bekleme kararı aldı. Beş dakika geçmeden elinde sigarasıyla bir adam camdan kafasını çıkarttı. Şükran’ın kalbi hızla atmaya başlamıştı ne kadar utansa da şansını denemeliydi nefesini topladı adamın onu anlaması için dua ederek adama “Merhaba, efendim.” dedi. Adam kadına bakarak “Buyur.” cevabını verdi. Kadının içindeki mutluluk her hâlinden belliydi. Kadın kendini mutluluğun sarhoşluğundan kurtararak konuşmaya başladı.
“Efendim, ben Şükran. Ben burada kıt kanaat geçiniyorum, oğlumu gurbete sizin gittiğiniz ülkeye gönderdim. Postaya verecek param yok, ona her gün mektup yazıyorum ama onun okuyamayacağını bilmek kalbimi çok acıtıyor. Tek umudum sizsiniz. Lütfen bu mektupları varacağınız yerde sizi bekleyecek olan oğluma ulaştırın. Size verecek bir şeyi yok efendim biliyorum ama yardımınıza muhtacım.” dedi korkarak kadın. Adam bir süre sessiz kalıp düşündü vicdanı bu duruma el vermeyen adam şöyle bir cevap verdi kadına: “Annecim ben Nazif, tabii ki senin güzel yüreğin için o mektupları veririm oğlunu nasıl bulacağımı söyle yeter bana.” Kadın tüm dünyaya sahip olmuşçasına mutlu hissediyordu adama oğlunu tarif edip onu geminin kapısında bekleyeceğini belirtti. Adam elindeki sigarayı yere atıp elini kadına doğru uzattı ve mektupları aldı. Gemi beş dakika içinde kalkacaktı kadın o süre içinde onlarca kez adama teşekkür etti ve geminin kalkmasını bekledi. Hareket eden geminin ardından tüm ruhunu oğluna gönderdiğini hissetti. Tüm bu mutluluğu ile gemiye el sallayıp evine döndü. Uykusu çoktu fakat yatağına uzanmadan eline bir kağıt ve kalem aldı bir şeyler karaladı ve huzurlu şekilde yatağına yattı. Uyuduğu en huzurlu uyku bu olacaktı, hissediyordu. Gözlerini kapattı Şükran, yanı başında ise bir kağıt ve kalemi duruyordu, uyandığında yazmak için koymuştu. Haftalar geçmişti Şükran ortada yoktu. Yan komşusu kadını çok merak etmiş artık dayanamamış ve Şükran’ın oğluna bir şekilde ulaşmıştı. Oğlu büyük bir mutlulukla telefonu açmış ama başka bir ses ile karşılaşmıştı. Komşu Seher Hanım Şükran’ı oğluna sormuştu fakat sorusu yanıtsız kalmıştı. Bilmiyordu. Oğlu bu durumdan fazla endişelenmiş ve Seher Hanım’a evin kapısını kırmalarını söylemişti. Seher Hanım hemen eşini çağırıp kapıyı kırdırmıştı. Kapı açılınca karşılarında Şükran’ı yatakta uzanır bir halde görüp vefat ettiğini anlamıştı. Kadın, Şükran’ın oğluna binbir güçle durumu anlatıp başucundaki notu okumuştu.
“Oğluma ruhumu yolladım bugün. En büyük dileğimdi bu, çok şükür en huzurlu uykum bu olacak.”