Az önce, uzun süredir canım sıkıldığı için koltuktan kalkıp masaya geçtim. Fakat bunu o kadar büyük bir istekle yaptım ki anlatamam. Masaya geçtiğimde tüm sorunlarımın bir anda çözüleceğini; geçmişe, geleceğe ya da şimdiye dair olan özlemimin son bulacağını düşündüm. Ne aptalım, böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu hastalıklı ve manyak hayatı yaratmış olan zihnimden kurtulamam. Bunun mümkün olduğunu düşünen olursa onun alnını karışlamak gerek. Hiç kimse karşıma geçip de tüm sorunlarımın çözüleceğini söyleyemez bana. İnsan kendisine ilaç olmalıdır falan. Yalan tüm bunlar. Diyorum ya, az önce koltuktan masaya geçmek istedim. Bu lanet çabamın bana bir şeyler katacağını, az önce hissettiğimden daha iyi hissedeceğimi düşündüm. Bu mümkün değil, ne aptalım, kendimi bir kıyma makinesinin içine atmalıyım. Ölümüme engel olma içgüdüsünden kaçabilmek için de bu masayı yakmalıyım. İnsan en yorgun, en üzgün ya da en kötü günlerinde hep yatağına yatmanın hayalini kurar. Bu olduğunda tüm sorunların geçeceğini, bir şeylere çözüm bulacağını düşünür. Ben de bir masadan nasıl medet umduysam, yalnızca kendime olan nefretim arttı. Ah ne aptalım, ne aptalım.
Bu aralar sıkılmaktan çok yoruldum. Kendimi hiçbir zaman genç gibi hissedememiş biri olarak, hiçbir gelecek telaşına, hayale ya da amaca, hırsa sahip olmadan nasıl yaşadığımı düşünüyorum. Yani bir insan neden her sabah uyanıyor olmayı mantıklı ve güzel bulur ki? Bir de sabah koşusuna çıkan, güzel kahvaltılar yapan insanlar var. Nasıl nefret ediyorum onlardan anlatamam. Örneğin, sürekli kitap okurum fakat kitap okumak benim için bir illettir. Nefret ederim bundan. İnsanlardan da nefret ederim. Eğer gökyüzünde güneş yoksa bazı günler balkona çıkarım ve sokağı seyrederim. El ele yürüyen, el ele tutuşmadan yürüyen, sadece yürüyen, yürümeyen ya da yürüyemeyen insanları seyrederim. Onların kafalarına tüküresim gelir çoğu zaman. Ama bunu yapmayı gereksiz bulurum, belki de korkarım bundan, bilmiyorum. Ne aptalım, kendimi ne onlardan aşağıda ne de onların üstünde görebiliyorum. İnsan, varlığını bir yere iliştirmek zorunda değil midir? Herkesten, kitaplardan bile bunu duydum ben. Benim varlığımın anlamı ne ki? Sabahları uyandığımda susuzluk çektiğim için kendimden nefret ediyorum. Ya da yatağımın tam karşısına güzel bir televizyon alırken, popüler kültürün amadesi plakçılarda saatlerimi ve paramı harcarken, kitap fuarlarında gördüğüm kitaplar beni heyecanlandırırken kendimden nefret ediyorum. Güzel bir şiir okuyorum kimi zaman, ama dramatik olanlardan değil, herkesin aşırı sevdikleri var ya, onlar işte. Kuşlardan, çiçeklerden, yaşama sevincinden, hayatın güzelliğinden bahsettikleri. Dandik filmler gibi şiirlerden bahsediyorum, içinde gerçek olan hiçbir duygu olmayanlardan. İşte bazen o şiirlerden de zevk alıyorum. Kendi kendimin midesini bulandırıyorum, hiç kusmadığım halde şu hayatta, işte o an kusasım geliyor. Günlerce aynaya bile bakamıyorum. Zaten aynaya bakmayı hiçbir zaman sevmemişimdir. Bana ters görünen o görüntüye asla güvenemem. Kendime düşman olmayı hiç istemezdim ama bazı insanlar böyle doğuyor ve kendine düşman olan hiç kimse birbiriyle tanışamıyor. Bu konuya daha sonra belki gelirim. Sabahları uyandığımda aşırı susamış oluyorum. Lanet olsun ki yanı başımda bir bardak su olduğu halde ben bir saat boyunca susuzluktan kıvranıyorum. Lanet olsun ki bu susuzluk kendi kendine geçsin istiyorum. Delicesine susamışken su içmeyi istemeyen bir insan olmayı hiç istemezdim. Bu şekilde yaşamak gerçekten çok zor, ne aptalım ben, ne aptalım.
İşe yarar bir insan olmayı çok isterdim. Kendimle çelişmemeyi de. Ama bu mümkün değil, zaten düşünmekten nefret ediyorum ve bu aynı zamanda çok sevdiğim bir şey. Bu yüzden, nasıl olur da fikirlerimin çelişmemesini bekleyebilirim. Çelişkiyle oluşmuş olan düşüncelerimin çelişkiyle sonuçlanması çok doğal aslında. Size anlatacak hiçbir şeyim yok. Şu dünyanın her tarafının kokuşmuş bir mağaradan ibaret olduğuna inanıyorum. Ve üstüme hangi güzel kokuyu sürersem süreyim, bu iğrenç bataklığın bir parçası olmaktan kendimi alıkoyamam. En azından bunun farkındayım. Büyük bir hiçliğin içinde var olmaya çalışan sülüklerden ibaretiz, bunun farkındayım.
- Çürüme - 10 Eylül 2020
- Kolunu Belime Sardı - 6 Haziran 2020
- Salinger’a Ağıt - 5 Mayıs 2020