Otel Odaları, şiirine ilk bakışta, nesneler ve eşyaların şairin belleğindeki yardımcı parçaları oluşturduğunu, otel odaları diye adlandırdığı imgenin ise doğrudan belleği olduğu izlenimine varılabiliyor. Bu bakımdan şiiri hem gerçek anlamıyla hem de soyut anlamda ele almak mümkündür. Şiir detaylı bir inceleme altına alındığında ise:
İlk beyitteki dizelerde, daracık odalarda yanan isli lambanın içindeki gazın bir nevi merhamet olduğu belirtiliyor. Mısranın içeriğine bakıldığında, isli lambanın ve daracık odaların kişinin derinden hissettiği yalnızlığının belleğe bir çağrışımı olduğu düşünülebilir. Aynı zamanda günümüzde isli lamba kullanımının azaldığı, bunun geçmişe dair bir eşya olduğunu da göz önünde bulundurarak şairin geçmişe olan yolculuğundaki ilk imgenin isli lamba olduğunu söylemek mümkündür. Bu beyitteki vurgulamamız gereken diğer bir öge ise, hatırlamanın bu etapta merhamet sözcüğünün kullanılmasıyla birlikte olumlu yönde olduğudur.
Şiirin ikinci beytine ait olan mısralara baktığımızda, bellek metaforunda çokça karşımıza çıkan ayna imgesine rastlıyoruz. Bilinçaltına doğru yolculuğun duraklarından birisidir. Şair, aynaya baktığında hayatına giren her ayrı insandan bir izle karşılaştığını düşünmek mümkündür. Lakin aynanın küflü olması yine göz ardı edilmemesi gereken unsurlardan birisidir. Şiirin geneline hakim olan “eski, geçmiş” temasıyla bu kısımda da karşılaşıyoruz. Aynanın küflü olması, şairin belleğinin genç yaşta olmadığının artık yaşlılıkla birlikte belleğinin de yaşlandığının, hatırlamaların tabir-i caizse “küflenmeye” başladığının bir göstergesidir.
Sonraki beyitte, belleğin diğer bir metafor imgesi olan ‘masa’ kullanılmıştır. Kırık masa tamlaması tıpkı küflü ayna tamlamasında olduğu gibi eskisi kadar sağlıklı olmayan bir belleği niteler. Belleğin bu kısmında kişinin anılara gömülüşü ve gittikçe yalnızlığa hapsoluşu kırık masadaki boğazlanmış adam sıfat tamlamasıyla açıklanabilir. İç çatışma, kendisiyle yüzleşme bu mısralarda hakimdir.
Dördüncü beyitte şiir anlatıcısının, az önce kırık masada yani işlevini yitirmeye yüz tutmuş belleğindeki gömülü anıların yavaş yavaş canlanması söz konusudur. İzbe kelime anlamı olarak “ıssız, sapa” anlamlarına gelir. Anlatıcı, bu kısımda adeta belleğinin izbe yerlerinde yolculuğuna devam eder. Tıpkı izbe sofadaki sessizlikte terliklerin tıpır tıpır ses çıkarması gibi belleğin ıssız yalnızca kendisiyle baş başa kaldığı kısımda anıların gün yüzüne çıkışının başlangıcını işitir. Fakat bu anılar anlatıcının yüzleşmekten en çok korktuğu, gizemini de beraberinde getiren anılardır.
Beşinci beyitte, yalnızlığıyla ve anılarla belleğinde tamamen baş başa kalan şairin, tıpkı duvara çakılan bir çivinin iz bırakması gibi onun da anılarının kendisinde bıraktığı izlerle ve bu izlerin yarattığı sızılarla yüzleştiği mısralardır. Nabzın çıplak duvarda atması, anlatıcının karamsar ve trajik halini anlatır.
Hemen ardındaki beyitte, bilinçaltı tavan arası olarak düşünülmesiyle birlikte belleği zaman geçtikçe daha fazla tedirgin etmektedir. Anılarla yüzleşmenin yanı sıra bilinçaltıyla yüzleşme de söz konusudur. Ayrıca tavan arasının işlevine baktığımızda bir evdeki genelde geçmişe dair saklanılması istenilenlerin depolandığı ve zamanla depolanan çoğu şeyin unutulduğu ta ki ziyaret edilip derinlemesine bakıldığında hatırlananların mekanı olmasından dolayı belleğin bilinçaltı görevi için oldukça uygun bir tabirdir.
Şiirin sonuna gelindiğinde, şiir anlatıcısının en başta merhametle yaklaştığı otel odasına, belleğine, şiirin son beytinde anılarına ölü insanlar olarak bakar ve onları “ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere” şeklinde tanımlar. Adeta yüzleştiği anıları, onu tedirgin eden bilinçaltı artık yok olmuştur ve hepsi için yas tutar. Kendisiyle yüzleşme yolculuğu hazin bir şekilde sona ermiştir.
OTEL ODALARINDA SON GEZİNTİ
Benim için tarifi olmayan, yıllarca temasını hep modern insanların yalnızlığı, buhranı ve kimsesizliklerinden doğan çaresizlik olarak ele aldığımız usta şair Necip Fazıl’ın Otel Odası şiirine bambaşka bir gözle bakmak istedim. Otel Odalarını bu sefer maddi olarak değil, şiir anlatıcısının belleği olarak hayal edip bu bellekte yolculuğa çıktım. Bu anlatıcı bir otel görevlisi olabilir veya yıllardır otel odasında yaşayan birisi… Necip Fazıl’ın yalnızlık duygusuyla imgeleştirdiği eşya–ruh–zaman bağlamı bu yazıda iç dünyasına merhametle yaklaşan fakat sonunda belleğiyle ve bilinçaltıyla yüzleşen bir adamın şiiri haline dönüştü. Otel Odaları’nda anlatıcının hangi rolde olunduğu tarafımca tam bilinmese de, yaşanılmayan hiçbir anının tam olarak hissedilmeyeceği kanaatinde olduğum bakış açısıyla değindiğim bir inceleme olmuştur.
Bu yazı vesilesiyle benim de kendi zihnimde, belleğimde ve bilinçaltımda yola çıkmamı sağlayan, kendimi bir adım daha geliştirdiğime inanmama destek olan, bellek metaforu özelinde istifade ettiğim Şiir ve Bellek kitabının yazarı çok saygıdeğer Prof. Dr. Gökhan Tunç hocama sevgi, saygı ve teşekkürle…