Ticaretle uğraşıyordum. İşim iyiydi. Evliydim, biri kız ikisi erkek üç çocuğum vardı. Bir gün komşumuz olan emekli bir doktorun tavsiyesi ile başvurduğum hastanede kanser olduğumu öğrendim. Doktor komşumuz hastalığımı anlamış ama bana söylemeye çekinmiş.
Uzunca tedavi dönemim başladı. Kemoterapiler birbirini izledi. İşlerimi çocuklarıma devredip sakin bir yaşam için her şeyden elimi çektim.
Eşim de tedavi süresi içinde benim gibi çok yıpranmıştı. Bir sabah uyanamadı. Kalp krizi sonucu maalesef eşimi kaybettim. Bu olaydan sonra moralim iyice bozulmuştu. Çocuklarımla konuşup dinlenmek istediğimi, buralardan bir müddet ayrılacağımı söylediğimde karşı çıktılar. Ama dinlemedim. Nereye gideceğimi söylemeyip,canımın istediği yerde tatil yapacağımı söyledim.
Arkadaşıma da benim yerimi kimseye söylememesini tembihleyip onun dağ evine yerleştim. Telefonumu da kapattım. Mevsim sonbahar olmasına rağmen hava gayet iyiydi. Dağ havası iyi gelmişti. Sabah erkenden kalkıyor, kahvaltıdan sonra etrafı dolaşıyordum. İlerideki dereden balık tutmak en büyük zevkimdi. Sanki yeniden dünyaya gelmiş gibiydim. Geceleri de havanın elverdiğince bahçedeki hamakta dinlenip gökyüzünü seyrediyordum.
Yine böyle sakin bir gecede hamakta derin düşüncelere dalmışken sadece benim olduğum yeri aydınlatan mavi bir ışığın olduğunu hatırlıyorum, o kadar… Gözlerimi açtığımda yanımda komşumuz olan doktor vardı.
“Neredeyim?” dedim.
“Korkma !. Korkacak bir şey yok ,sakin ol!” dedi. Yattığım yerden doğruldum ve etrafa göz gezdirmeye başladım.
Koca bir salonda sedye gibi bir yerde yatıyordum. Hafif mavimsi yeşilimsi renk karışımı ışık demeti salonu aydınlatıyordu. Komşumuz olan doktor da bana bakıyordu.
“Hocam, neler olduğunu bir anlatıversen!”
“Komşum, hani sana bir hastaneye git demiştim ya. Hah işte, ben senin hastalığını anlamıştım.”
“Peki neden söylemedin de hastaneye gönderdin?”
“Söyleseydim o an bana inanır mıydın?”
“Belki !”
“Bırak bunları da beni dinle komşu, burası bir uzay gemisi ama senin tahmin ettiğin gemilerden çok ama çok büyük.” Şaşkınlıkla dinliyordum. “Hastalığının dünyada hiç bir yerde tedavisi yok. Ben de senin burada tedavi edilmeni uygun gördüm.”
“Burası bir uzay gemisi ve sen beni uzayda mı tedavi edeceksin?”
“Evet, ama ben yapmayacağım. Ekip işi bu”
“Ekip?”
“Evet ekip. Ama sen operasyon yapanları görmeyeceksin.”
“Eeeeee! Komşu şu işi etraflıca bir anlatsan… Sen kimsin? Anlaşılıyor ki sen bizim tanıdığımız komşu doktor değilsin.”
“Evet çok uzun bir hikâye bu. Ama şu anda önemli olan senin hayatın. Hele senin şu operasyonunu bir yapalım konuşacak çok zamanımız olacak”
“Nasıl?”
“Aslında az sonra operasyon başlayacak. Sen yavaş yavaş uykuya dalacaksın ve inan bana sağlıklı biri olarak uyanacaksın.”
“Yanlış anlamadımsa şu anda uzaydayım.”
“Evet!”
“Acaba dünyamıza uzaydan bakabilir miyim?”
“Dünyayı görebilmen mümkün değil. Çünkü biz şu anda güneş sistemimizin tamamen dışındayız.”
“Hadi canım!”
“Evet öyle. Sen şimdi bunları bırak oturduğun sedyeye uzanır mısın ? Artık bayılacaksın.”
Kendimden geçmişim ondan sonrasını hatırlamıyorum. Ne kadar zaman sonra kendime geldiğimi bilmiyorum ama uyandığımda sanki büyük bir cam fanusun içindeydim. Yanımda yine komşum olan doktor vardı.
“Geçmiş olsun. Operasyon biraz uzun sürdü ama iyi geçti.” Göz kapaklarımın üzerinde sanki tonlarca yük vardı. Vücudum o kadar hafiflemişti ki en küçük bir ağrım yoktu. “Şimdi tekrar uyuman gerekiyor. Merak etme ters bir şey yok. Sadece vücudunun daha rahat dinlenmesi ve kendini toparlaması için bu zorunlu.”
Tekrar gözlerimi açtığımda ilk odamdan daha küçük bir odada bir yataktaydım.
“Artık temelli geçmiş olsun, her şey yolunda.”
“Neler olduğunu ben de bir anlasam?”
“Anlatacağım, anlatacağım da biraz dinlen ondan sonra.”
“Benimle uğraşan doktorları ya da her kimse onları görebilecek miyim?”
“Bak işte bu imkansız. Ne söylemek istersen söyle, onlar zaten bizi izliyor ve duyuyorlar.”
“Beni anlayabiliyorlar mı?”
“Hayır, yanlarındaki dünyalı çevirmenlik yapıyor.”
“Kim o?” Güldü.
“Merak etme yabancı değil.”
“Eşin mi?” Sadece tebessüm etti. Elindeki biri başparmak diğeri normal büyüklükte iki tableti göstererek,
“Bunları yutman lazım. Büyük olan beslenmen için yani yemeğin, öteki ilacın. Hadi iç bakalım.”
“Artık konuşmanın zamanı gelmedi mi?”
“Evet sana olanı biteni anlatacağım. Önce sana sevindirici bir haber vereyim, hastalığından tümüyle kurtuldun. Sağlıklısın artık. Ama beni hiç soru sormadan sonuna kadar dinlemelisin.”
“Tamam!”
Anlatmaya başladı:
“Bildiğin gibi seni dünyada tedavisi olmayan hastalığından dolayı buraya tedavi edilmen için getirdik. Buradakileri ikna etmem hiç kolay olmadı. Hastalığın vücudunu sarmıştı. Ana gemiye geldiğinde ayılmadan önce ilk iş kan örneğini ve kemik iliğini almak oldu. Kanını almamız kan grubunu tespit etmek içindi. Kemik iliğini almamızın nedeni ise uygun kanı üretmek ve çok hasar gören organın yenisini, uygun olanını yapmak içindi. Uygun organ yapımı için hayalarından alınan meniden de faydalanılabilirdik. Teknolojimiz her türlü kanı kolaylıkla yapmamıza olanak sağlıyor. Dünyada uygulanan 3 boyutlu organ üretme sistemi bizim için geçmişte kaldı. Çünkü üretilen organın gerçek organ gibi kasıyla, siniriyle her türlü fonksiyonunu yerine getirmesi gerekiyor. Yapılan inceleme ve tetkikler sonucu senin karaciğerin ve akciğerin çok hasar görmüş olduğundan yenilenmesi gerekiyordu. Diğer organlarının ise hasar görmelerine rağmen normal hale getirilebileceğini tespit ettik. Operasyon odasında seni yaşam makinalarına bağladık. Kanını tamamen boşalttık. Sonra boş olan damarlarına çok özel bolca sıvı pompaladık. Amacımız bu sıvıyla tüm vücudunu ve organlarını o hastalıkla oluşan tümörlerden temizlemekti. Bu işlemi birkaç defa yaptık. Daha sonra vücudunu makinelerle birkaç defa daha tarayarak tamamen temizlendiğinden emin olduktan sonra operasyona başlamadan çıkardığımız karaciğer ve akciğerini kemik iliğinde yaptığımız yenileri ile değiştirdik.
Dünyada ameliyatlarda kullanılan ameliyat ipliğini burada kullanmıyoruz . Biz, ameliyat yerlerini sizin metalleri kaynatmak ve birleştirmek için kullandığınız oksijen veya elektrik kaynağına benzer özel makinalarımızla kaynatıyoruz. Sonuç, artık yeniden doğmuş gibisin. Geçmiş olsun…
Şimdi gelelim içinde bulunduğumuz uzay gemisine. İçinde bulunduğumuz uzay gemisi hayal edemeyeceğin kadar büyük. Bu gemi sizin bildiğiniz orta büyüklükte bir şehri; hastanesi, okulu, havaalanı gibi birçok tesisi ile içinde barındırıyor. Burada sadece ihtiyaca cevap verecek kadar eleman yetiştiriliyor. Robotlarımız da çoğu işimizi yaparlar. Bu uzay gemisi içinde barınan tüm insanların her türlü ihtiyaçları karşılanıyor. Tarım bile yapılıyor. Burada yaşayanlar, yüzlerce göbek öncesinden beri burada yaşamaktalar. Zaman zaman ihtiyaç duyulduğunda ya bizden birileri gezegenimize gider ya da gezegenimizden ziyarete ana gemiye gelirler. Senin anlayacağın buradakilerin hepsi burada doğup burada yaşıyorlar.
Ana gemimiz güneş sisteminin hemen dışında Samanyolu galaksisinin içinde. Dünyadan görülme riskine karşı bir yıldızın arkasında duruyor. Bu gemiye bağlı olarak yüzlerce, tahmininin çok üstünde hızla hareket edebilen küçük uzay gemileri bulunmakta. Bunlar zaman zaman uzayda keşfe çıkarlar. Bazıları ise ana gemiyi korurlar. Kime karşı korurlar sorusu akla geliyor. Bilindiği gibi uzayda başıboş dolaşan birçok meteor var. Bunların ya yörüngesi değiştiriliyor ya da uzaktan müdahale edilerek yok ediliyor. Ana gemimizde meteor saldırıları da dahil her türlü saldırıya karşı koruma tedbirleri üst düzeydedir.
Geminin etrafında koruma kalkanı vardır.
Akla gelen diğer bir soru da acaba uzayda yaşam olan gezegenler var mı ? Tabii ki var. Bizden çok ileri medeniyetler olduğu gibi çok ilkel yaşam şartlarında yaşayanlar da var. Diğer bir soru da bunlarla irtibat kurup kurmadığımız. Tabii ki çoğuyla irtibatlıyız. Nasıl dünyadaki devletler birbirleri ile irtibatlıysa biz de uzaydaki yaşam bulunan bazı gezegenlerle irtibatlıyız. Şunu da belirteyim ki uzay aklın alamayacağı kadar büyük. Bunların hepsiyle irtibat kurmak mümkün değil. Senin aklındaki soru şu, ‘Ben kimim?’ Çok uzun yıllar önce Samanyolu galaksisindeki bir yıldızdan yola çıkan onlarca ana gemiden biri olan bu gemi uzayda hayat bulunan yıldızlara elemanlarını bırakarak oralarda yerel halkla kaynaşarak çoğalmalarını sağladılar. İşte çok yıllar öncesinden benim dedelerim de bunlardanmış. Kaynaşıp dünyanızda yaşantılarını sürdürmüşle. Dünya üstünde böyle yüz binlercesi var. Her geçen günde daha da çoğalıyoruz. Zaman zaman bunlar küçük uzay gemileri ile alınarak bu ana gemiye getirilip eğitilerek tekrar geri gönderilir. Amaç dünyanıza zarar vermek değil. Fark ettirmeden size yardım etmek. Birçok elemanımız şu anda dünyada çok önemli yerlerde bulunmaktadır. Hatta sizin çok önem verdiğiniz bilim insanlarının arasında azımsanmayacak kadar bizim elemanlarımız var.
Biz sizden çok üstün bir medeniyete sahibiz. Şunu şöyle bir örnekle açıklayayım: Uzay gemilerimiz o kadar hızlıdır ki bunu sizin insanlarınızın anlaması mümkün değil. Bazen uzay gemilerinin göründüğünü ve bunların olağanüstü bir hızla kayboldukları söylenir. Bunlar doğru. Ani ve çok hızlı hareket ederler. Gözleriniz bile takip edemez. Biz düşman değiliz. Amacımız zamanla sizi farkında olmadan bizim medeniyet seviyemize getirmek. Bunun için de çok yol aldık. Madem sen artık iyileştin ve dünyaya döneceksin, döndükten sonra bunları orada anlatırsam diye düşünebilirsin. Kendini toparladıktan kısa zaman sonra seni aldığımız yere bırakacağız. Dünyana geri dönmeden önce beyninden, bu yaşananlar silinecek. Bizimle geçirdiğin hiçbir şeyi hatırlamayacaksın.”
Ne söyleyeceğimi ne yapacağımı bilemeden şaşkın şakın komşum olan doktorun yüzüne bakıyordum Sadece,
“Çok teşekkür ederim.” dediğimi hatırlıyorum.
***
“Hayrola komşum nereden böyle ?” Bizim emekli doktor komşumuzdu. Eşiyle birlikteydi.
“Hocam hastaneden geliyorum. Kontrol için gitmiştim.”
“Sonuç nasıl çıktı? “
“İnan ben de şaşırdım. Hastalığımdan hiç eser kalmamış. Senin anlayacağın tamamen iyileşmişim.”
“Hadi gözün aydın komşum. Geçmiş olsun. Ne kadar güzel değil mi ?”
“Valla komşum, güzel güzel de bu işin nasıl olduğuna hastanedeki tüm doktorlar gibi ben de şaştım. Defalarca tetkik ettiler sonuç aynı çıktı. Yani tamamen iyileşmişim.”
Komşum doktorun yüzünde o kadar sıcak bir tebessüm belirdi ki..
“Komşum tekrar geçmiş olsun. Hadi kendine iyi bak.”
“Teşekkürler doktorum teşekkürler.”
Editör: Burak Akbaş
- Uzaylı Doktorum - 16 Şubat 2025