Goncagül Haklar, her şeyden önce Ölüm Soğuk‘ta çok iyi bir ritim tutturuyor ve çetrefilli polisiye romanların aksine dağılmaya hayli müsait olan “cinayet” meselesini elinden kaçırmadan, okuru konudan uzaklaştırmadan, temposunu düşürmeden ve bunlara ek olarak karakterlerden ziyade olaya odaklanıp okurun da dikkatini buna meylederek ortaya dört başı mamur bir polisiye roman çıkarıyor.
Prof. Dr. Goncagül Haklar 1966 yılında İzmir’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini TED Ankara Koleji’nde tamamladı. 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İngilizce Tıp Bölümü’nden mezun oldu. 1990 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimine başladı. 1994 yılında aldığı uzmanlıktan sonra, yine aynı bölümde 1998 yılında doçent, 2003 yılında da profesör oldu. Ulusal ve uluslararası alanda birçok makalesi, kitap bölümleri ve konferans konuşmaları bulunan, yerli ve yabancı kuruluşlar tarafından verilen yirmi yedi ödülün sahibi olan Prof. Dr. Goncagül Haklar, Geze Yaza Bi’ Dünya ve Bi’ Dünya Gezgini & Şehir ve İnsan Öyküleri kitaplarından sonra kaleme aldığı Ölüm Soğuk romanıyla okurların karşısında. Büyükada’daki Rum Yetimhanesi yakınlarında işlenen bir cinayeti soruşturmakla görevlendirilen Cinayet Büro Amirliği’nin cevval başkomiseri Nihat, yeni ortağı komiser Gülcan ve Adli Tıp Uzmanı Adil Hoca karakterleriyle birlikte Büyükada’da başlayan, oradan Japonya’ya ve Kamboçya’ya uzanan, Van’da ufak bir mola verip tekrar İstanbul’a dönen soluk soluğa bir polisiye romanı olan Ölüm Soğuk, okuru bir an olsun teyakkuzdan ayrı düşürmüyor.
İkisi de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyan genç bir çift, hafta arasının sakinliğini fırsat bilerek şehrin keşmekeşliğinden uzaklaşmak için Büyükada’ya gitmeye karar verirler. Ada’nın turistlerinin âdeti olduğu üzere Aya Yorgi Kilise’sinden ziyade Rum Yetimhanesi’ne doğru gezilerine devam eden genç çift, yapıyı daha yakından görmek ve incelemek ister. Bu sırada sevgilisinin yanından ayrılan genç kız çamurların içinde başsız bir ceset bulur. O esnada her zamanki dakikliği ve disipliniyle evinden İstanbul Emniyet’ine gitmek için hazırlanmakta olan Cinayet Büro Amiri Nihat; gündelik vakaların aksine, çetrefilli bir olayla karşılaşacağından habersizdir.
İstanbul trafiğinde araba kullanmaktan nefret ettiği için toplu taşımayı tercih eden Nihat, yılların birikimiyle metroda kimin ne olabileceğine dair varsayımlarla emniyetin yolunu tutmuştur. Büroya geldiğinde ekibiyle her sabah yaptığı toplantıyı yapmaya başlar. Vaka dosyaları bir bir gözünün önünden geçip giderken konu Büyükada’da işlenen cinayete gelir. Vaka ilginçtir zira hem hava muhalefeti hem de cesedin bulunmasının üzerinden geçen vakit, dosyayı zorlaştırmaktadır. Diğer sıradan dosyaların gereğini yapmaları için işleri ekibine dağıtan Nihat, büroya yeni gelen komiser Gülcan’a da çalışma sistemlerini anlatır ve Büyükada cinayetine birlikte gitmeye karar verirler. Cesedi bulanların ifadesini alırlar, ipuçlarına bakarlar, delilleri araştırırlar ancak maktule dair net bir bulguya rastlayamazlar. Bu yüzden de adli tıpta hocaların hocası Adil Hoca’dan yardım isterler.
Her zaman olduğu gibi vaka üzerinde büyük bir titizlikle çalışan Adil Hoca, cesedin bir yabancıya, bir Asyalıya ait olabileceği ihtimalinden bahseder. Bunun üzerine Nihat ve Gülcan istikamet seyirlerini farklı bir yöne çevirir. Uzun araştırmalar sonucunda cesedin Japon bir arkeoloğa ait olduğu anlaşılır. Ancak cinayeti kimin ve neden işlediğine dair net ipuçlarına ulaşamazlar. Cinayetle ilgili her gün yeni fikirler ortaya atılıp yeni ipuçları gözden geçirilirken düğüm yavaş yavaş çözülmeye başlar ve Nihat ile Gülcan’ın yolu Van’a düşer. Burada yaptıkları incelemeler sonucunda katille ilgili detaylı bilgiye ulaşırlar ve ellerindeki kanıtlarla tekrar İstanbul’a döndüklerinde artık cinayetin baş şüphelisinden emin olurlar. Kitabın akıcılığı, kurgusu, karakterleri ve elbette türü polisiye olduğu için okurun merakına ket vurmamak adına konuyu toparlamakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Goncagül Haklar, her şeyden önce Ölüm Soğuk’ta çok iyi bir ritim tutturuyor ve çetrefilli polisiye romanların aksine dağılmaya hayli müsait olan “cinayet” meselesini elinden kaçırmadan, okuru konudan uzaklaştırmadan, temposunu düşürmeden ve bunlara ek olarak karakterlerden ziyade olaya odaklanıp okurun da dikkatini buna meylederek ortaya dört başı mamur bir polisiye roman çıkarıyor.
Editör: Burak Akbaş
- “Ölüm Soğuk”tur Her Zaman - 3 Şubat 2025
- “Kızlar”: Başka (!) Bir Dünya Mümkün! - 30 Ocak 2025
- Sevgi Soysal 55 Yıldır “Yürüyor” - 13 Ocak 2025