Boynumdan alnıma doğru yükselen sıcaklığın yüzümü kızarttığını fark edince kaşınmaya başladım. Yanaklarımı kaşıdım. Tırnaklarımı saçlarımın arasına geçirdim, biraz deri tahribatı yaratmış olabilirim kendi adıma. Akşam duşta mentollü şampuan yangınıyla belli eder kendini.
Gitti diye ağlanır, aşk acısıyla ilgili ritüeller böyle başlar genelde. Gelmeyen için bu işin raconu nedir bilmiyorum ki. N’apıcam şimdi ben. Sanalı reelleştirmek bu kadar zor olmamalı.
Üç farklı ağdan iletişimdeydik, iletiştik bugün için. Feribot iskelesinin yeri belli, uzaktan da görünüyor. Bir de buralarda başka iskele yok, yani karıştırmış olamaz. Saatleri ileri geri alma geleneği biteli çok oldu. Eskiden geç kalmanın bazen sebebi, bazen bahanesi olurdu bu. Bunlardan biri etken olsa, üç ağın birinden iletişirdi benimle.
“Kayboldum, geciktim, bulamadım, saatim geri kaldı, gönlüm çok ileri gitti,” gibi cümleleri bana iletecek kadar mobil internet paketi vardır. Zaten faturalı kullanıyor, o yüzden pek bitmiyor interneti. Bu aralar yaygın seçenek faturalı oldu zaten, faturasız hat paketleri ekonomik değil artık. Bu arada, aramızda kalsın, ben hep kontör kartı kazıyacağımızı sanıyordum.
Bak işte, o beni yok saydı diye ben de kendimi yok saydım. Derdimi unutup düşürdüm muhabbeti alt seviyeye. Sıcaklık devam ediyor. Mevsimsel bir sıcaklık da söz konusu ama vücudumu, özellikle kafa bölgemi saran sıcaklığı yaşayan bilir; Erzurum’da, Bayburt’ta, kış aylarında bile yakar zihni.
Dört aylık, üç ağlık iletişimin detayına girmekten sana sığınırım yüce kanatan. İçime giren teklifsiz bir aşk yangısı değil, amatör bir er uzvu olmalıydı. Biz onunla üç ağın birinden sevişmeyazım da yaptık. Bizim yazlık burada ama ebeveynler ve biraderler memlekette. Bayram arifesi olunca henüz gelmediler, yüzme bahanesiyle kaçtım ben. Ama ona yalnız yaşadığımı söylemiştim. Ev var, memelerim var, dikel yolu var, o yok. Gelmedi, ekildim.
Sanırım artık tamamen yok, çünkü üç ağdan da bildirim gelmiyor. İletişme yeteneklerini kaybetmiş gibi görünüyor. Benim de umutlarımı kaybeden bir eylem oldu onun yaptığı. Üzüntünün bu türü biraz tuhaf. Sigaram, alkolüm, kroniğim yok, ciğerlerim sağlık sahibi ama nefes almakta zorlanıyorum. Göğsüm daracık ve bunun memelerimin küçüklüğüyle alakası yok. Buna katlanmak istemiyorum, umarım öldüğü için gelememiştir.
Üzüntüden ölmeden önce durağa doğru yürüyeyim de bari Karsan Jest kollarına alsın beni. Bu yakışıklı da kim? Durakta fersiz çift göz, her an gülecekmiş gibi ince dudaklar oturuyor. Kolları cılız ama baldırları kaslı. Sanki bedeninin üzerinde birkaç katman daha var. Dışı tüvana, içi kekre.
İçim dışım sıkıntıdan sıkış tepişken bir anda gevşeme geldi ve duraktaki metal demir parçasına yığılırken verdiğim nefesle birlikte başıma gelenler de ağzımdan çıkıverdi. Ona verdiğim seksi bir manyakla konuşma hakkını nasıl değerlendireceğini merak ederken otobüsün saatine bakmaya çalışıyordum. Aynı anda iki iş yapabiliyorum ama üçüncü iş biraz kafa karıştırıyor. O yüzden yakışıklının ağzından çıkan ilk harf itibarıyla son verdim telefona bakmaya. Harfleri şöyle sıraladı:
“Yalnızım ben. Dümdüz yalnız. Ekilmedim. Terk edilmedim. Yarı yolda bırakılmadım. Tercih edilen olmadığım gibi edilmeyen de olmadım. Bir seçenek bile değilim. Ben, hiç başlamadığı için hiç bitmemiş olanım. Ama bitmek üzereyim.”
Otobüse bindik, devrildi. Kazazedeleri toplayıp serpiştirdikleri hastanede açtım gözümü. Yakışıklı yoktu etrafta. Diğer odalarda da. Hastanede de. Ya kılına bile zarar gelmedi ya da öldü. Umarım öldüğü için onu bir daha görememişimdir.
Editör: Gülhan Tuba Çelik
- Sevişmeyazım - 11 Ağustos 2024