Yazar: 19:00 Anlatı

Gürültülü Bir Yalnızlık

Beyaz bir kumaşla kapatıyorum koca bir geçmişi sığdırdığım kolilerin üzerini. Ardından ellerimi karnıma dolamış, yaprakların üzerinden akıp giden yağmur damlalarına bırakmaya çalışıyorum içimdeki kederi. Başıma gelmesin diye uğraştığım her şey reverans yaparak geçiyor önümden. Yılın moda tasarımcısı ödülüyle kameralara gülümsediğim görüntünün hemen arkasından elimde iki küçük koliyle mağazamın kilit vurulan kapısının önünde öylece kaldığım görüntü geliyor. Kafamda beliren görüntülerden kaçmaya çalışsam da çok uzağa gidemiyorum. Kaçışım yine kendimde bitiyor. Rengi solmuş terliklerimde duruyor gözlerim. Ayrılan tabanını koli bandıyla tutturduğum terliğimde. Elektrik süpürgesinin hortumunu da aynı işlemden geçirdim geçen gün. İçinde kitaplarım olan karton kutunun altı kopmak üzereyken koli bandı yetişti yine imdadıma. Her odası güneş alan evimden, dikkatli bakarsam denizi görebileceğim söylenen bu daireye taşınırken epey bir teşrikimesaide bulunduğum koli bandından ayrılmam kolay olmuyor. Şimdi kolilerin hepsi üst üste dizilmiş duruyor karşımda. Geçmişim onun için tasarladığım hayalet kombiniyle zuhur ediyor geleceğime. Bazı geceler seslerini duyuyorum. Sıkıca bantladığım kolilerin ağızları bir bir açılıyor. Alaycı kahkahalara karışan buruk iç çekişler havalandırıyor kumaşı. Gürültülü bir yalnızlık yaşıyorum. Her gidiş başka bir sesle tecelli ediyor kulaklarımda. Şakaklarımı ovarak onları yok etmeye, hiç değilse susturmaya çalışıyorum ama iflah olmuyorlar. Terliklerime bakarak hayatı sorgularken üst kattaki komşu çocuklarının kahkahaları doluyor odama. İşte bir yalnızlık sesi daha. Sanki ilk kez tanışmışım gibi onunla, yadırgıyorum. Demek bir kere susturunca onu, duyunca birlikteliğin sesini, tekrar dönmek çarpıyor insanı. Ellerini parmaklarımın arasından çekerken kanımın vücudumdan nasıl da çekildiğini hatırlıyorum. Keza parmak uçlarımdan yukarı doğru çıkan soğukluğu da. Yalnızlık vücuda hızla nüfuz ederken söylenmeyecek tek bir söz vardır; hoşça kal. Nasıl? Bir anlatabilir misin bana eğer gidişinden çok çalmayacaksam? Yalnız kalmanın hoşçası nedir, bilmiyorum. Dik dik bakışlar olmuştu karşılığı. Dalga geçtiğimi düşünüp sandalyesini mermerde hızla çekerek uzaklaştı yanımdan sevgilim. Benim ise sandalyenin mermerde bıraktığı seste kayboldu tüm bildiklerim. Pencereyi açıyorum. Nisan yağmuru pervazlarıma doluyor. Dizlerimi karnıma çekerek bir virgül gibi kıvrılıyorum yatakta. Kumaş, açık pencereden esen rüzgarla havalanıyor. Eteklerinden sarkan ipler parmak uçlarıma değiyor bazen. Geçmişle aramdaki bir iplik mesafesini biraz daha kendime kapanarak açmaya çalışıyorum. Yetmiyor, sırtımı dönüyorum ona. Lakin bu beyhude çabam odamda çarpan bir kapı sesiyle son buluyor. Bu, en korkuncu seslerin. Canhıraş yatağımdan fırlayıp kapıya koşuyorum. Kolu hızla indiriyorum fakat açılmıyor kapı. Art arda deniyorum. Sıkışan kapı bir türlü ayrılmıyor kilidinden. Kırılan ayna seslerine hıçkırıklar karışıyor. Açılması için tekmelenen kapının sesi gök gürültüsü misali düşüyor diğer seslerin üzerine. Sonrasında tiz yakarışlar, siren ve telaşlı koşturmaların sesleri. Bu ana ait değil bu sesler biliyorum. Geçmiş, ağzını bantlamakla susmuyor. Son kez tüm gücümle çekiyorum kolu ve açılıyor kapı. O kısacık dakikada duyduğum tüm sesler buhar olup karışıyorlar odanın duvarlarına. Nefes nefese yatağıma dönüyorum. Beyaz kumaş yatağımın üzerine düşüyor.

Editör: Buse Karabulut

Çağla Özkan
Latest posts by Çağla Özkan (see all)
Visited 50 times, 1 visit(s) today
Close