Yazar: 20:25 Adalet Ağaoğlu Dosyası, İnceleme

Kurmaca İçinde Kurmaca: Yazsonu

Yazsonu (1980), Adalet Ağaoğlu’nun Dar Zamanlar üçlemesi olarak anılan Ölmeye Yatmak (1973), Fikrimin İnce Gülü (1976) ve Bir Düğün Gecesi (1979) romanlarının ardından yayımladığı dördüncü romanıdır. Bu roman, karmaşık kurgusu nedeniyle, yazarın diğer romanlarına kıyasla daha geri planda kalmakla birlikte üst kurmacanın Türk Edebiyatı içerisindeki ilk örnekleri arasında sayılmaktadır. Bu yönüyle Ağaoğlu’nun Yazsonu romanı edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir.

Roman, Ağaoğlu’nun “Her şey kendi doğrusunu bulur.” önermesiyle başlar ve müteakip sayfadaki “Bir kimse, oltasını neden, içinde tek balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır ve orada, o göl kıyısında oturup saatlerce bekler?” sorusunu yanıtlamak üzere yola koyulur. Bu iki cümleye roman boyunca çeşitli şekillerde rastlarız. Roman her şeyin eninde sonunda kendi doğrusunu bulacağını kurmaca karakterler üzerinden bize ispatlama çabası içerisindedir.

Yazsonu iki katmanlı ve postmodernist izler taşıyan bir romandır. Alışılmadık kurgusuyla klasik romanların kalıplarından oldukça farklıdır. Romanda bir kurmacanın içerisine ustalıkla başka bir kurmaca eser yerleştirilmiştir. Üst kurmacada Side civarında bir otele, yaz sezonunun sonunda tatile gelen yazarın romanını ortaya çıkarma süreci anlatılır. Burada kurmaca karakter olan yazar “Her şey kendi doğrusunu bulur.” önermesinden yola çıkarak tatile geldiği otelde hayatı sorgulamaya başlar. Sık sık notlar alır. Bu notlar sayesinde eser yaratım sürecindeki yazarın iç dünyasına göz atma imkânı buluruz. Romandaki kurmaca yazarın, içinde bulunduğu çevreyi gözlemlerken deniz kıyısında terk edilmiş küçük eski bir ev dikkatini çeker. Bu terk edilmiş ev, onda roman yazma fikrini yavaş yavaş oluşturmaya başlar. Yazsonu romanının da ana konusu bu eski evden yola çıkılarak kurmacanın yaratılış serüveni üzerinedir. Bir yazarın eser üretim sürecini onun iç dünyasıyla birlikte ele alması bakımdan roman yazar adayları için de mutlaka okunması gereken kitaplar arasındadır.

Dört bölümden oluşan romanın birinci bölümünde yazarın kurmaca metni oluştururken zihninden neler geçtiği gözler önüne serilir. Bu bölümde kurmaca yazarın yeni romanına dair aldığı notları okur, onun hayatı sorgulamasına ve romanını oluşturacak gözlemlerine tanık oluruz. İkinci bölümde ise üst kurmacadaki yazarın kaleme aldığı alt kurmaca başlar. Burada ilk olarak karşımıza adını uzun süre öğrenemeyeceğimiz bir kadın çıkar. Yazar, roman taslağında bu kadını yavaş yavaş örerek onu okuyucuya tanıtır. Sonradan adının Nevin olduğunu öğrendiğimiz bu alt kurmaca karakteri, uzun zamandır uğramadığı deniz kıyısındaki yazlık evine gelerek arkadaşlarıyla yapacağı tatilin hazırlıklarına başlar. Davetliler, Nevin’in hayatında önemli yere sahip insanlardır. Ayrıca bu karakterler, tıpkı başkarakter Nevin gibi, mutsuzdur ve yaşamlarındaki ciddi sorunlarla boğuşmaktadır. Alt kurmacadaki diğer önemli kişiler ise Nevin’in yazlığının yakınındaki evin sakinleridir. Bu evin sakinleri Nevin ile sürekli iletişim kurmaya çalışan bir motel bekçisi, onun nikâhsız eşi ve çocuklarıdır. Nevin davet hazırlıkları sırasında bu insanlarla sürekli karşı karşıya gelir. Köylü ve kentli arasındaki kültür farkından doğan iletişim zorlukları yazarın çoğu romanında olduğu gibi burada da ustalıkla ele alınır.

Doğrusal gitmeyen romanda üçüncü bölüm “Hepsi gitti. Evi bana bıraktılar. Ben kaldım; yaz bitti.” cümlesiyle başlar. İkinci bölümde misafirleri için hazırlıklarını yapan Nevin’i bu bölümde bir anda misafirlerini uğurlamış halde buluruz. Bu bölümde geriye dönüşlerle ikinci bölümde eksik bırakılmış konuların aydınlatılması yanı sıra Nevin ve arkadaşlarının yazlık evdeki tatilde yaşadıklarına şahit oluruz. Bu bölüm alt kurmacanın omurgasını oluşturan bölümdür ve tek başına romanın yarısından da fazlasını oluşturur.  

Ağaoğlu, romanın dördüncü bölümünde üst kurmacaya dönüş yaparak “Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.” önermesini yineleyip son bölüme giriş yapar. Aslında bu önerme ikinci ve üçüncü bölümlerde kurmaca yazarın bir sahil kasabasında yazmaya başladığı romanda karakterlerin yaşadıklarıyla da doğrulanır. Buna göre Nevin geçmişiyle yüzleşmiş, davetlileri ağırlamış ve komşularıyla iletişim kurmaya çabalamıştır. Kısaca “Her şey olması gerektiği gibi olmuştur.” Ayrıca yazar, birinci bölümdeki balıksız gölde avlanmak ile ilgili sorusuna son bölümde şu cümlelerle cevap verir.

“Balıksız bir gölün başında nice otursam, tek balık avlayamayacağımı bilmeliydim. Böyle diyorum ama, o gölün dibinde, neden sonra kıpırtılar sezmiştim ben. Dirimin sesini. Göl olsun da, içinde bir yaşam bulunmasın, olur mu ?”

Böylece Ağaoğlu bu hüzünlü romanın içinde, şartlar ne olursa olsun, umuda her zaman yer olduğunu kitabın son satırlarına doğru bize hafifçe fısıldar. Roman aynı zamanda Nevin karakterinin iç hesaplaşmaları üzerinden aydın-gelenekçi, yaşam-ölüm, geçmiş-gelecek gibi zıt kavramların insanlar üzerinde yarattığı çatışmaları da ele alır. Ayrıca romanda çaresizlik, umutsuzluk, korkular, cinsellik, teşhircilik gibi olgularda sık sık kendine yer bulur.

Romanın dili yer yer şiirsel anlatımın ön plana çıktığı akıcı bir dil olmakla beraber zaman ve anlatıcı geçişleri ile uzun betimlemelere başvurulması nedeniyle bizi zorlar. Bu nedenle daha önce hiç Adalet Ağaoğlu romanı okumamış olanlar ve basit kurguları sevenler için bu romanın iyi bir başlangıç kitabı olmayacağı kanaatindeyim. Diğer taraftan bir yazarın eser yaratım sürecindeki iç dünyasını başarıyla ortaya koyması, derinlemesine sosyal ve psikolojik çözümlemeleri, uçsuz bucaksız betimlemeleri ve şiirselliğiyle farklı tatta bir roman okumak isteyen kitapseverlerin ilgisini çekecek tarzda bir kitap olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim.

Editör: Melike Kara

Engin Kükrer
Latest posts by Engin Kükrer (see all)
Visited 225 times, 1 visit(s) today
Close