Yazar: 18:49 Öykü

Yine Yanacaktın

Tam on iki yıl, üç ay, yirmi beş gün önce çıkan yangında karımı ve kızımı yangına teslim ettim. Ev ve bahçe simsiyah bir bayrak olup toprağa çakıldı. Acı bir çığlıkla, tepinerek, saçlarını kopararak kendini yere bıraktı. Kulağımdan silinmeyen bir ağıt kaldı geriye. Hıncını alıp söndüğünde her şey bitmişti.

Yolun karşısındaki tepeye yeni bir ev yaptım. Yanan evimin   karşısındaki dağ ile oturuyorum geceleri. Bir şelale olsaydı, diyorum şu dağın içinden aksaydı. Dağın kalbini yarıp aşağı dökülseydi, yeryüzünün tüm ateşlerine yetişseydi.

“Suyu da mı yakacaktın?”

“Hayır, ben yakmadım,” diye bağırıyorum. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışarak etrafa bakıyorum.

“Hoop, iyi misin birader?”

“İyidir, gelsene.”

“Eee, hadi gitmiyor muyuz?”

“Dur ceketimi alıp geleyim.”

Ağaçlı yoldan yürüyoruz Hurşit’le. Bazı günler kasabadaki tek meyhaneye gidip demleniyoruz. Kapının önünde duran ayakkabılarıma uzandığımda Hale’yi fark ediyorum. Bir müddet köşede bekliyor, Hurşit kapının önünde belirdiğinde geçiyor yanımızdan. Aylardır böyle. Hurşit çakalı benden önce fark ediyor:

“Bu ne lan?”

“Ceket işte.”

“Yok, kafandakini diyorum.”

“Neyi var be?”

“Ne bileyim, bizim imamın sarığı gibi. Bir kadın yok ki şöyle adam akıllı”

Her bir şeyime takılır Hurşit. Ceketime, kasketime, çorabıma…

Arka köşe, bizim yerimiz. Herkese selam vererek ilerliyor Hurşit. Bağırıyor, takılıyor millete. Ben başımı sallıyorum. O, kasabanın şen yüzü, ben karanlık suratıyım.

“Kaptan, sula bizi!” diye sesleniyor. Rakımız, mezemiz… Arif abi ne varsa getiriyor mutfaktan.

“Kadın çıkacak mı bugün?”

“Ne kadını?”

“Yok mu hani, İstanbul’dan gelen?”

“Yat da rüyaya gör, Hurşit!”

Kahkahayı basıyor Hurşit.

“Yahu ne adamsın, uğraşma şununla”

“Ne var? Basmamış mıydık seninle?”

“Ta ne zamanki olay be oğlum.”

Radyodan tok bir ses yayılıyor o esnada. Gece, kollarından yakalayıp getiriyor anıları yine. Geceyle gelenler ve biz. Hurşit elini kolunu sallayarak anlatıyor. Şarkının sözlerine dalıp gidiyorum:

“Bir ateşe attın beni alev alev yaktın beni…”

Parmaklarımla sakallarımı tarayarak dışarıya bakıyorum. Cebimde demir ağırlığı. Varlığını unuttuğum yerde yakalıyorum çakmağı. Baba yadigarı.

“Ama ben bilirdim o piçe yapacağımı.”

“Neyi?”

-Ooo! Burada değilsin ki birader.

“Soğuk oldu, üşüdüm.”

“Senin soğuğunun sebebi belli oğlum, söyletme beni.”

“Herkese yetecek kadar ısındım ben Hurşit. Açma bir daha.”

Rüyamda eski evimiz, dibinde durduğu dağın tepesine taşınmış. Bir ağaç dibinde sigaramı içiyorum, kasabanın ötesine uzanan durgun vadiye bakıyorum. Karım geliyor. On iki yıldır ne zaman sıkılsam, yorulsam, kararsam karımı görüyorum:

“Böylesi derin bir acının içinde savrulmaya bırakıp kendini, adına yazgı deme. Bütün sevgimle umuyorum ki bulacaksın, tamamlanacaksın.”

“Ama seni ben, yangını ben…”

“Senin suçun değildi!”

“Bendim,” diye haykırıyorum.

Uyandığımda sırılsıklamım. Bir tek rüyada itiraf edebiliyorum kendimden bile sakladıklarımı.

Meydanda kurulu çadırın yanından geçiyorum. İlk defa fark ediyormuşum gibi incelemeye koyuluyorum. Palyaçolar, bizim kahvecinin maymunu Avni, köçekler, sihirbaz ile çırağı Menteşe Murat… Yanlarından geçerken dilini çıkarıp içeri giriyor palyaço.

“Ulan, seni…” dediğim anda kahkahayı basıyor hepsi.

“Gelsene akşama,” diye sesleniyor Menteşe Murat.

“Bakalım Murat.”

Hurşit’ten evvel gelip en ön sırada iki yer kapıyorum. O da birazdan gelir. Kim bilir kiminle lafa daldı yine. Onu beklerken seyir başlıyor. Maymun Avni, sihirbazın fırlattığı elmaları havada kapıp ısırıyor. Tuhaf görüntü. Herkes gülmekten yere yatıyor.  Elmalardan biri Avni’nin kafasına geliyor bu kez. Kahkahalar… Benim içime dokunuyor maymunun görüntüsü.

“Hop dedik, seyir başlamış.”

“Neredesin be oğlum?”

Bu kez sahnede ateşle gösteri yapan iki kişilik ekip geliyor. Yuttuğu ateşleri ağzından sahnenin önüne doğru fırlatıyor. Şaşkın uğultular sarıyor etrafı. Gözlerimle insanların şaşkın suratlarına bakıyorum. Büyüyen gözlere, yarı ayrılmış ağızlara, dizlere vurulan ellere… Ateşe bakamıyorum. Hurşit fark ediyor:

“Amma iş ha!”

“Saçmalık.”

Zihnimi zorluyorum. On iki yıldır her gece, her gündüz yorduğum gibi. Tüm gücümle tutup sarsıyorum başımı. Belli belirsiz görüntüler. O gün, ben… Ben yanmalıydım. Akşamüstü kanepede uyuyorum. Mutfak alevler içinde kalıyor. Ben yanmalıydım. Karım ve kızım içeride. Saçlarından tutup sürüklenen kadın çığlıkları koparıyor ateş, alevler belalı bir koca olup kapısına saldırıyor. Ben yanmalıydım. Çatı önüme yıkılıyor. Ben yanmalıydım. Kaçıyorum. Geriye dönmüyorum. Onları orada öylece alevlere bırakıp kaçıyorum. Kaçıyorum. Baba yadigarı çakmak cebimde sallanıyor. Avucuma alıp sıkıyorum. Yanmalıydım ben. Sıtmadan mı korkudan mı bilinmez titreyen geceye sığınıyorum… Titriyorum. Ben yanmalıydım.

“Sana diyorum be oğlum. Kadına bak kadına.”

Hurşit’in sahnede gösterdiği kadına bakıyorum. İçinde ateş yanan bir tenekenin etrafında eteklerini döndürerek oynuyor. Her yaptığı harekette etekleri yelken olup açılıyor. Birbirinin önüne atılan iki kıvrak bacak ortaya çıkıyor. Sırıtarak yüzüme bakıyor. Hurşit dönüp dönüp yüzüme gülüyor:

“Hadi yine iyisin, iyisin.”

Bir aralık kadın arkasını dönüyor. Dansını sürdürüyor ve döndüğünde yüzü karımın yüzüne dönüşüyor. Karım ellerini çırpıyor ve ara ara attığı öpücüklerle dansına devam ediyor. Bir Hurşit’e bakıyorum, bir sahnedeki karıma.

“Hadi yine iyisin, iyisin,” demeye devam ediyor Hurşit.

Ateşe saçlarını eğip kaldırıyor kadın. Ellerini suda yıkayacakmış gibi ateşe uzatıp sıvazlıyor. Ateşe sürdüğü ellerini boynunda, yüzünde, vücudunda gezdiriyor.

“Yapma, yanacaksın, diyorum.”

“Yapsın, yapsın. Hadi yine iyisin,” diyor Hurşit.

Ayakkabılarını çıkarıyor kadın bu kez, ateşe tümden bırakacak kendini. Bir şey yapmalıyım, yanacak. Sahneye atlayarak karımı tutup aşağı indiriyorum. Salonda uğultular, şaşkınlık nidaları yükseliyor. Yuh, sesleri başlıyor ardından.

“Gördün mü yine yanacaktın?”

“Ne yanması deli!” diyor kadın.

Kolundan tutup çıkarmaya çalışıyorum, inat ediyor.

“Birader napıyorsun? Bıraksana kadını,” diye atılıyor Hurşit.

“Olmaz, bırakmam onu burada, yine yanacak diyorum.”

Suratıma bir tokat patlatıyor Hurşit. Kulağımın çınlamasıyla kendime geliyorum.   Kadının yüzüne bakıyorum. Karım değil.

Öfkeyle dönüp giden kadının arkasından bakakalıyorum. Sahnede ateşin yandığı kutuya gözüm ilişiyor. Sönmüş. Sakin, sahneden beni selamlıyor.

Figen Çalımlı

Fotoğraf gelecek…

Latest posts by Figen Çalımlı (see all)
Visited 29 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version