Yazar: 12:30 Deneme

Terazinin Karanlık Kefesi

Hiç ulaşamadığımız, okuma şansımızın olmadığı, hiç basılmayan metinlerin, elimizde olan okuduğumuz eserlerden daha kötü olduğunu kim söyleyebilir? Bir editörün ezberiyle örtüşmeyen bir metnin, sizin okuma sathınız dışında yaşıyor olması canınızı sıkmıyor mu?

Euripides, Sophokles, Aiskhylos büyük trajedi şairleri olarak bilinmelerine rağmen Poetika’da bunlardan hiç bahsedilmez. Aristoteles’in zamanına özgü o trajedi şairlerinin eserleri nerede? Yakıldı mı, kayıp mı oldu ya da eser olarak hiç mi basılmadı, parşömenlerde mi kalıp gittiler?

Hayyam’ın son dönemlerinde yaşamış ve Hayyam’ın öğrencilerinden olan Nizami Aruzi eseri Çehar Makale’de zamanın ünlü rubai yazarlarından ve onların rubailerinden –bu rubailer çok tanıktır- bahseder. Hayyam’dan da müneccim olarak bahseder, rubailerden hiç bahsetmez. Aynı şekilde aynı dönemde yaşamış Ebu’l-Hasen-i Beyhaki eseri Tarih-i Beyhaki’de Hayyam’dan sabırsız, titiz, kavgacı, çekilmez bir adam olarak bahsederken unvanın da Destur, Feylesuf-u Huccetu’l-Hak olarak bahseder. Hayyam’ın rubaileri nerede şimdi? Piyasadaki onca Hayyam rubaileri kimin? Eski Yunan ve İran edebiyatından günümüze kadar gelen eserleri ile hiç bahsedilmeyen eserlerden haberdar oldukça insanın keyfi kaçıyor. 

Tolstoy ve Flaubert’in sevdiği, Dostoyevski’nin irdelediği basitliğin edebiyat dünyamıza öykülerle giriş yapmasını bu nedenlerin dışında pek bir şeyle açıklayamam. Bazı dergilerin yazar kadrosu bu nedenlerle sürekli aynıdır. Yeni bir yazarın öyküsüne rastlamak pek mümkün değildir. Bir ideolojinin bir gündelik gazetenin veya partinin periferinde bir araya gelmiş kişilerin çıkarttığı derginin sınırlarına girmek bu nedenle zordur. Kendi aralarında ensest fikir üretimi bolca olduğundan, daha ilk basamakta tıkanıp kalan, dolaysız temel yaşantıdan uzak öyküleri “pek samimi editörleri” tarafından ayda ya da iki ayda bir çıkan dergilerine çabucak sızdırılır. 

Oysa her kuşak kendilerine özgü bir sorunu, sorun haline getirilmiş bir konuyu işlemek için zorlanırlar. Zaman zaman da mutsuzluğa düşerek sorunları işlemesi gerekirken editörün ezberine uygunsa dergide yer bulması kolaylaşıyor. Editörlerin zekasına uygun eserler(!) zamanla kendi okuyucu kitlesini yarattığı için tepeden yuvarlana keçi bokları gibi bu raflarda karşımıza çıkıyor. 

Dolaysız temel, edebi bir yaşantı inşa etmeyi amaçlamayan bir öykü yazarı, bu sadeliği nasıl detaylandırıp anlatacak? Çok daha zengin ve çok boyutlu basitliğin anlatımına nasıl sahip olacak? Bunları kendine hiç sorun etmeyen bir yığın yazarın varlığının nedeni ayıklama ve seçme fırınında pişmemiş editörlerdir. Okumaları olmayan eğitimli(!) editörleri suyun başından uzaklaştırmak pek mümkün görünmüyor çünkü zihin ülkemiz parsel parsel yönetildiği gibi edebiyat dünyası da bundan nasipleniyor. Herkes kendi cehaletine -ezberine­- sahip çıkmalı tezine sürükleniyoruz.

Geleceğin en önemli özelliği şaşırtıcı büyüklüğe sahip olmasıdır, bayağılığa değil. Kalıcı kehanetlere ihtiyacımız var çünkü gelecek bir mesleki ürün değil bir oluşumdur. Terazinin görünmeyen ama en ağır yerinin karartılmasında etkin olan suyun başındaki editör, işin havalı ama geleceğin katili olduğunu da unutma.

Editör: Mete Karagöl

Visited 29 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version