Yazar: 17:41 Öykü

Mars’ın Yoldaşları

1.Bölüm

Kuzey Sibiti Şehir Haritası
Kuzey Sibiti Şehri Koloni Bayrağı

Bir cumartesi gecesi Deniz, eski bir dostundan beklenmedik bir e-posta aldı:

 Deniz,

Sana şirket adresinden ulaştığım için lütfen bana kızma. Seçeneklerim tükenmese seni zor duruma sokmazdım, inan bana. Meslekten atıldığımdan beri sektörde tanıdık kim varsa bana sırtını döndü. Ama ben hayalimden vazgeçemedim. Evet, yine Mars’tan ve geçmişte yaşanmış olayların günümüzde çarpıtılan gerçeklerinden bahsedeceğim. Yine senin tabirinle bütün bu “boş iddialarla” beynini şişireceğim. Fakat senin de bu mesleği seçmede benimle benzer motivasyonlara sahip olduğunu biliyorum. O yüzden bu mesajımı dikkate al. Hayalimi gerçekleştirdim Deniz. Yıllar önce Mars medeniyetinin geçirmiş olduğu radikal dönüşümü ele aldığım belgesel projemi tamamlayabildim. Son halini ekte bulabilirsin. İzlemek için artırılmış gerçeklik zırvalarına ihtiyacın yok bu arada. Yirmi birinci yüzyıldan kalma gelenekselleşmiş metotlarla çektim belgeseli. Daha doğrusu öyle çekmem gerekti. Mars’ı çıplak gözle görmeden karşıma çıkan sorunların üstesinden gelmenin benim için ne kadar zor olduğunu bir bilsen… Yıllar önce Mars’ta yaşananları tarafsız anlatabilecek bir insan evladı bile bulamayacağımı bildiğimden zihniyetleri birbiriyle pek benzeşmeyen üç insanın ağzından sundum olayları. Şaşıracaksın, devrim lideri Luka Vitez’in torunu Golda Vitez’le iletişime geçmem zor olmadı. Geçen sene Liberteryen Parti’deki çalışmalarıyla öne çıkmasıyla beraber nereye gitse basın onu takip ediyor ve kurtlar sofrasına oturan yeni bir politikacı olduğundan basına “hayır” deme lüksü yok. E ben de basından sayılırım tabii. Bu yüzden Golda’yla olan röportajı New York’a gidip bizzat yönetme fırsatım oldu. Bulabildiğim en güvenilir tarihçi ise Yale Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Max Ammar’dı. İsmi tanıdık gelmiş olmalı, Kuzey Sibiti’nin Kuruluşu belgeselini çekerken bizim ekibe danışmanlık yapmıştı. Röportaj günü beni üniversitenin kampüsünde ağırladı sağ olsun. Kemal Maurin’e ulaşabilmek için ise pek çok farklı kanala başvurmam ve biraz da kesenin ağzını açmam gerekti. Ne yalan söyleyeyim, kendisi gördüğüm en büyük militanlardan biri lakin belgeselin devrimcilerin bakış açısını da yansıtabilmesi için ihtilale bizzat şahit olmuş birinin görüşlerine de ihtiyacım vardı. Kemal biraz paranoyak olduğundan onunla röportajı çevrimiçi gerçekleştirdik. Belgeseli izlemeden edemeyeceğini biliyorum. Umuyorum hoşuna gider. Ve eğer hoşuna giderse eski bir dostun olarak bu belgeseli şirketin platformunda yayınlaman için yardımını rica ediyorum. Bu ricam gerçekleştirmesi imkânsız gibi görünse de ben aksine inanıyorum.

Sevgiyle kal,

Joseph

Joseph, Deniz’i iyi tanıyordu. Deniz e-postayı okur okumaz hiç vakit kaybetmeden ekteki videoyu açıp izlemeye başlamıştı bile.

***

Kemal Maurin:

“Bana göre yaşananlar tarih boyunca insanlığın ilk defa şahit olduğu ve bir daha asla benzerine tanık olamayacağı eşsiz şeylerdi. Ak sakalıma, saçıma aldanmayın: O zamanlar olayların çok boyutluluğunu anlayacak kadar büyük yaşta değildim. Şimdi ihtilali anlat dediniz bana. İyi güzel de size şahit olduklarımı nasıl yorumladığımı tarif edebileceğimi pek sanmıyorum. On iki, on üç yaşında bir çocuktum sonuçta. Ne düşünebilirdim ki?”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Yorumlarken sırf adında ‘devrim’ geçiyor diye yaşananları Fransız ya da Bolşevik Devrimi’yle bir tutan akademisyenlere rastlamak mümkün tabii. Ama bence Themisi Devrimi’ni diğerlerinden biraz ayrı tutmak lazım. Zira geçmişteki diğer devrimler toplumun ve siyasetin yapısını değiştirmeye yönelikken Themisi Devrimi direkt olarak dönemin devasa şirketlerine karşı bir başkaldırıydı.”

Kemal Maurin:

“Devrimden sonra etraf sakinleştiğinde Dünya’da bir süre vakit geçirme şansım oldu. Ve Dünyalıların devrime karşı duyarsızlığına hayret ettim. Bugün bile Dünyalılar devrimin gökten indiğini, değişimin birden bire olduğunu düşünüyorlar. Bunu kızıl gezegendeki yaşam şartlarını bilmemelerine, yarı cahilliklerine bağlıyorum.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Mars’taki yaşamın Dünya’ya yansımasının uzun bir süre boyunca bir göz boyamadan ibaret olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bir zamanlar Dünyalılar için Mars, mutluluk demekti. Dünya’daki kimse, Mars’ta sosyalist bir devrimin gerçekleşmesini beklemiyordu.

O zamanlar Mars’ın kolonileşmesinde pazarlama stratejilerinin büyük etkisi vardı. Reklamlara göre Mars, varlıklı insanlar için bir tatil köyü, yoksullar için ise her şeye sıfırdan başlayabilecekleri yeni bir dünyaydı. Varlıklılar kendi birikimleriyle Mars’ta sermaye sahibi olurken yoksullar ise NASA ve Avrupa Uzay Ajansının finansal destekleriyle herhangi bir ücret ödemeden Mars’a göç edebiliyorlardı. Hatta iş garantisi bile vardı. Bu kurumların göçe teşvikinin ardındaki sebep, hem Mars’taki eksik istihdamı hem de Dünya’daki işsizlik oranını azaltmaktı. Şimdi dönüp bakınca aralarında finansal uçurum bulunan bu iki grubu Dünya ekonomisinden izole, zorlu yaşam şartlarına sahip bir yerleşim alanına bırakmanın büyük bir mali dengesizlikle sonuçlanacağı rahatlıkla öngörülebiliyor.”

Kemal Maurin:

“Burjuvazinin önde gelenleriyle açlıktan nefesi kokan proleterlerin bir arada olduğu bir yaşam alanı inşa ediyorsunuz ve kızıl gezegenin doğasının merhametsizliği zaman geçtikçe küçük burjuvazinin ya da orta sınıfın oluşmasına bile olanak sağlamıyor. Gerçekten… Kolonileşmenin öncüsü kurumlar, şirketler ve ülkeler bu denli büyük bir refah açığının neye yol açacağını nasıl öngöremediler, inanamıyorum.

Mars’ta yeni bir dünya kurulmuştu ve haliyle cesur, yeni bir dünya düzenine ihtiyaç vardı. Bir benzeri Amerika keşfedildiğinde de yaşanmıştı: Batının yeni dünyasında krallıklara yer yoktu. Bir zamanların imparatorluğu, güneş batmayan ülke bile hâkimiyet kuramamıştı Amerika üstünde. Ulus-devlet anlayışı ve kapitalist düzen de Mars’ta hâkimiyet kuramayacaktı. Devrim kaçınılmazdı. Kızıl gezegene de kızıl bir devrim yakışırdı doğrusu.

Aslında Mars’taki proleterlerin çoğu bir devrim beklentisindeydi zaten. Bunun ne zaman, nerede ya da nasıl olacağını kimse bilmiyordu. Hele hele olayların başlangıçta Valles Marineris’in Sibiti Krateri’ndeki küçük şehirlerden birinde patlak vereceğini hiç kimse tahmin etmemişti. Bana kalırsa devrimin ilk kıvılcımına insanlığın, Robert William Rivers’ın, kızıl gezegene ilk ayak bastığı topraklarda, Kuzey Sibiti’de, rastlanmasının ise ayrı bir ironisi vardı.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Themisi Devrimi’ni Kuzey Sibiti şehrinin düzenini ve sosyoekonomik koşullarını bilmeden yorumlamak eksik çıkarım yapılmasına neden olacaktır. Kuzey Sibiti NASA ve Avrupa Uzay Ajansının koordinatörlüğünde SpaceX’in katkılarıyla kurulmuş bir yerleşim alanıydı. İhtilal öncesi dönemde şehir toplamda on bir kubbeden oluşmaktaydı ve yaklaşık yirmi binlik bir nüfusa sahipti. Şehrin ilk dönemlerinde, NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’nın merkeze kurduğu ve ismini Mars’a ilk ayak basan astronot Bob Rivers’tan alan Rivershub; SpaceX’in istihdam sağlanan çalışanlar için Rivershub’ın çevresine inşa ettiği Xdome-1, Xdome-2 ve Xdome-3 kubbeleri; Mars’ta mülk edinme ortak hevesini paylaşan varlıklı kimselerin konaklaması için şehrin kuzeyine yine SpaceX tarafından inşa edilen Falcon Nest ve şehrin oksijen ve su üretiminin merkezi olan, şehrin güneybatısında kalan MOXIE Bölgesi’nin yakınına NASA tarafından kurulan Musk Bahçeleri yer almaktaydı. Musk Bahçeleri hidroponik, yani topraksız tarım bölgesiydi. Kubbede kök hücreden yapay et üretimi ise dönemin teknolojisinden dolayı oldukça sınırlıydı. Şehirde kolonileşme oranı arttıkça şehre yatırım da arttı. Blue Origin, Bluelands-14 ve Bluelands-17 kubbelerini şehrin kuzeyine inşa ederken, Attika ise Dame-Brilliante-4 kubbesi ile ortaklardan biri oldu. Ve son olarak güneydoğuda bulunan Maden ve Sanayi Bölgesi’nin faaliyete geçmesiyle beraber SpaceX’in madencilerin konaklaması için özel olarak tasarladığı Xdome-A ve Xdome-B kubbeleri inşa edildi.”

Kemal Maurin:

“Falcon Nest’te yaşayanların ayrıcalıklı olduğu bu tür kubbelerin isimlendirilmesinden anlaşılıyordu zaten. Mars yüzeyinde onlarca Xdome’a rastlayabilirdiniz fakat ikinci bir Falcon Nest bulamazdınız. İşte Mars’taki proleterler için durum bu kadar basitti aslında. Burjuvazinin gözünde yalnızca numaralardan ibarettik.

Rivershub ise, halk arasında kuruluş amacından sapmasıyla meşhurdu. Rivershub mutluluğun merkezi olacaktı. Sözde şehrin kalbiydi. Gerçekten de bu saçmalıklarla kandırıyorlardı Mars’a göç etmeyi düşünen Dünyalıları. Ne dediğimi anlamak için dönemin broşürlerine bakmanız yeterli. Hah, mutluluğun merkeziymiş… Mutluluğun varlığının sorgulandığı, insanın tek beklentisinin hayatta kalmak olduğu bir yerde mutluluğun merkezinden nasıl söz edebilirdiniz ki?

Musk Bahçeleri, şehre büyük umutlarla gelenler için ayrı bir hayal kırıklığıydı. İhtilal sonrası döneme kadar Musk Bahçelerinde üretilen meyve, sebze ve et şehre yetmiyordu. O zamanlar tıpkı Mars’taki diğer yerleşim alanları gibi Kuzey Sibiti’ye de Dünya’dan erzak temin edilirdi. Kendin üret, kendin ye diye bir şey yoktu anlayacağınız. Bırakınız yapsınlar vardı. Açlıktan ölmek istemiyor musun? O zaman burjuvazinin tekelinde bulundurduğu erzaktan satın almak zorundasın. Paran mı yok? Madenlerde geceni gündüzüne katıp karın tokluğuna yerin altından çeşit çeşit cevher çıkart bakalım. Burjuvazi de çıkartılan cevherleri işleyip sonra Dünya’da mücevherata dönüştürüp fahiş fiyata satsın. Sen de kenarda biriktirdiğin üç kuruş parayla ilerde bir gün Dünya’ya dönmenin hayalini kur. Sonra da madenlerde ter döktüğün bir gün beklenmedik bir kum fırtınası gelsin canını alsın. Anlamsız yaşamın hayallerinle solup gitsin.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Mars’a yolculuktaki en büyük aldatmaca muhtemelen Dünya’ya dönüş biletinin cüzdan boşaltacak cinsten olmasının saklanmasıydı. Bu yüzden Mars’a yollanan, kıt kanaat geçinen işçilerin Dünya’ya dönmesi pek olası değildi.

Ancak Mars’ta çeşitli mesleklerden ve uzmanlık alanlarından kimselere de yer vardı. Eğer Mars’a göç eden bir botanikçiyseniz koloni muhtemelen sizi Musk Bahçelerinde değerlendirecekti. Jeolog olup gezgin robotlarla beraber Mars yüzeyini inceleyebilirdiniz. Rivershub’taki marketlerde, kafelerde ve eğlence merkezlerinde çalışabilirdiniz. Kubbenizden ayrılmak istemezseniz kubbeye özel konuşlanan kolluk kuvvetlerine katılıp asayişi sağlayabilirdiniz. Tabii, her ne kadar meslek çeşidi tatmin edici düzeyde olsa da o zamanlar Mars kolonileri Dünya’da eşi benzeri görülmemiş serbestlikte bir liberal politikayla yönetilmekteydi. Musk ailesi Dünya’da iş hayatının saygıdeğer isimleriyken Marslıların gözünde yaşam şartlarından sorumlu politikacılardı.”

Kemal Maurin:

“Yeni hayat umuduyla Mars’a yerleşen proleterler burjuvazi tarafından kapana kısılmıştı. Sistem sürdürülebilir değildi ve bir şeyler yapılması gerekiyordu. Çaresiz halkın bir lidere ihtiyacı vardı.”

Golda Vitez:

“Dedem Themisi Devrimi’nin öncülüğünü üstlenirken benim liberteryen kanatta yer almamın toplumda nasıl bir algı oluşturduğunun farkındayım. Anketler yalan söylemiyor. Liberaller samimiyetimi sorgularken sosyalistler ise dedemin değerlerine ihanet ettiğimden yakınıyor. Ama ben öyle düşünmüyorum. Evet, dedem sıkı bir sosyalistti. Ama onunla görüşlerimiz ayrışsa bile benzer değerlere sahibiz kanımca. Ben de dedem gibi arkasında durduğum fikri sonuna kadar savunup bu uğurda canımı feda edebilecek azme ve kuvvete sahibim. Lakin ben dedemin aksine davamı savunma pahasına da olsa tek bir canlının kılına bile zarar vermezdim.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Themisi Devrimi deyince akla gelen ilk isim Luka Vitez. Luka Vitez Valles Marineris’in ikiz kraterlerinden Arima Krateri’ndeki ufak bir kolonide doğdu. Ebeveynleri Hırvat göçmeniydi. Üniversite çağına geldiğinde aile mesleğini devam ettirmeyi tercih etti: Arima Üniversitesinde Jeoloji Mühendisliği okudu. Felsefeye ilgisi vardı. Bu yüzden üniversite hayatının ilk evrelerinde Sokratik Kulüp’te, özellikle kulübün tartışma etkinliklerinde bolca vakit geçirdi. Fakat ona göre gözlemlediği dünyayla idealist felsefe birbiriyle pek örtüşmemekteydi. Bu durum onu materyalizm okumalarına itti. Bu süreçte kulüpten gitgide uzaklaştı. Hegel’le tanıştı. Diyalektiği keşfetti. Diyalektik materyalizmin Mars’taki yansımaları üzerine makaleler yazdı ve yüksek lisans döneminde bu makaleleri Diyalektik Materyalizmin Mars’ta Yeniden Keşfi başlığı altında kitaplaştırdı. Okuduklarıyla sistemin yozlaştığına dair fikirleri güçlenirken yüksek lisansını Sibiti Üniversitesinde yapmayı kafaya koymuştu bile. Sanayileşmeye başlayan Kuzey Sibiti şehrini ve oradaki işçi sınıfını keşfetmenin Mars’taki gelir adaletsizliğini anlamasına yardımcı olacağını düşünüyordu. Öyle de yaptı. Xdome-2’de yaşasa da vaktinin çoğunu Xdome-A ve Xdome-B’deki madencilerle geçiriyordu. Şehre gelişinin ikinci yılında Valles Marineris İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun işçi haklarını savunmada yetersiz kaldığını düşündüğünden Kızıl Kardeşlik İşçi Partisini kurdu. Partililer şehirde Themisiler olarak anılmaktaydı. Partiyi kurduktan hemen sonra çocukluğundan partinin kuruluşuna kadar geçen süreci anlatan ve büyük oranda parti propagandası içeren Kızıl Gezegen ve Kızıl İhtilal otobiyografisini yazdı. Sonrasında partiyle beraber organize ettiği eylemler sırasında hayatının aşkı Maria Vallés ile tanıştı. Vallés bir hukukçuydu ve devrimle beraber inşa edilecek yeni sistemin şekillenmesinde büyük rol oynayacaktı.”

Golda Vitez:

“Dedemin Jeoloji alanındaki akademik çalışmalarıyla bilime katkıları yadsınamaz. Kendisi başarılı bir bilim insanıydı. Ancak otobiyografisini okursanız zaten fark edeceksiniz: Bilimde ne kadar rasyonelse; diğer alanlarda, özellikle toplumsal konularda bir o kadar duygusaldı. Evet, Mars’ta büyük bir gelir adaletsizliği vardı o zamanlar. Kabul ediyorum. Yalnız bunun nedeni yüksek refaha sahip bir toplum için, mesela Dünya için, ideal bir rejim olan liberalizmin kısıtlı şartlara göre Mars’ta kendini yeniden yapılandırmamasıydı.

İdeal refaha ulaşmayan toplumun gelir adaletsizliğinden mustarip olması yeni hikâye değil. Victoria Devri’nde de durum aynıydı. Bir de şöyle bir şey var: Mars’taki refahı artırmak için piyasa aktörlerinin de çok çaba gösterdiği söylenemezdi. Marslılar için güttükleri politika Dünya’dakine benzerdi. O dönemde bir değişim gerçekten de gerekliydi ama bu sosyalist bir ihtilal anlamına da gelmiyordu tabii ki.

Dedem liberal rejimin çatısı altında kendi benliğini keşfetti. Hayatı anlamlandırdı ve hayat amacı edindi. Günümüz Marslıları acaba şu anda bu ayrıcalığın ne kadarına sahip, bunu sorgulamak lazım…”

Kemal Maurin:

“Kim ne derse desin, Luka Vitez olmasaydı devrim de olmazdı. Kuzey Sibiti’deki işçi grevlerinin, Rivershub’taki eylemlerin öncüsü oydu. Luka Vitez ve yoldaşlarına göre üretim araçlarının sermayesini elinde bulundurmayan herkes aslında partiliydi. Ve parti kurulduktan birkaç yıl sonra sahiden de neredeyse her yerdeydi. Kuzey Sibiti’nin her köşesinde bir yoldaşla karşılaşabilirdiniz o zamanlar.

Burjuvazi ise partiyi önemsememiş, partinin gücünü hafife almıştı. Devrim günü gelip çattığında ise bundan büyük pişmanlık duyacaktı.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“O zamanlar Kuzey Sibiti’de her ay işçi grevleri olurdu. Grev söylentileri gündelik yaşamın bir parçasıydı. Ve bu grevlerin en büyük nedeni Dünya’dan gelen aylık erzak ikmalinin çoğu zaman şehir için yeterli olmamasıydı. Ay sonuna doğru erzak azalır, market rafları boş kalır ve işçi grevleri başlardı. Halk sokağa dökülürdü. Yeni erzak ikmalinin ardından herkes sakinleşir ve yaşananlar unutulurdu.

Ama kabul etmek gerek, Luka Vitez şehre gelmeden ve Kızıl Kardeşlik İşçi Partisi’ni kurmadan önce Kuzey Sibiti halkının eylemler sırasında çok da iyi örgütlenebildiği söylenemezdi. Protestolar küçük kubbelerin ötesine taşmazdı. Halkın Rivershub’a doluşup eylem yapması ise daha önce hiç eşi ve benzeri görülmüş bir durum değildi.”

Kemal Maurin:

“Mars ve Dünya’nın birbirinden bağımsız iki takvimi olduğundan Dünyalılar Mars’ta yılbaşının Bob Rivers’ın Mars’a ilk ayak bastığı tarihe denk geldiği detayını pek bilmezler. Partinin yılbaşı gününde iktidarı ele aldığını bilen Dünyalıya ise muhtemelen daha az rastlanacaktır.

Yılbaşından birkaç ay önce şehir Maden ve Sanayi Bölgesi yakınına bir nükleer santral kurulacağı haberiyle çalkalanmaktaydı. Şehirde konuyla alakalı ve alakasız herkes nükleer santral hakkında konuşuyor, fikir belirtiyordu.”

Prof. Dr. Max Ammar:

“Nükleer santral nüfusu ve enerji ihtiyacı her geçen sene artan Kuzey Sibiti şehri için aslında bir ihtiyaçtı. Nükleer santral çalışmalarından önce şehrin enerjisinin küçük bir kısmı kubbe yüzeylerinde bulunan güneş panellerinden ve geri kalanı ise Maden ve Sanayi Bölgesi’ndeki rüzgâr güllerinden elde edilmekteydi. Fakat ani kum fırtınaları iki enerji kaynağının da işlevselliğini geçici de olsa büyük oranda düşürüyor, şehri risk altında bırakıyordu. Mars’ta nükleer bir santral inşa etmenin örneğine Çin kolonileri dışında hiçbir yerde rastlanmaması ise halkı projenin güvenilirliği konusunda işkillendiriyordu.

“Yakın zamanda artan eylemler ve şehrin huzursuzluğu Falcon Nest’i endişelendirmekteydi. Bu nedenle Falcon Nest yılbaşı akşamı Rivershub’ta devasa ve bonkör bir kutlama organize edileceğini duyurdu. Ancak bunun ne kadar yanlış bir karar olduğunu anladıklarında her şey için çok geç olacaktı.”

Golda Vitez:

“Nükleer santral tartışmaları ve akabinde duyurulan yılbaşı kutlaması dedem gibi düşünen biri için büyük bir fırsattı. Kendisi partinin ayaklanma için artık yeterince güçlü olduğunu düşünüyordu. Bu düşüncesini yılbaşından bir hafta önce örgütün elebaşlarıyla buluşup onlarla paylaştı.”

(Öykünün devamı paylaşılacaktır.)

Editör: Elif Türkoğlu

Latest posts by Berkay Oğuz Aykan (see all)
Visited 53 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version