Yazar: 12:07 Genel

Geç Kalanlar Kümesi: Zamanlar Arası Buluşma

İlk romanı Devridaim‘le 2022 Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nün ve 2024 Orhan Kemal Roman Armağanı’nın sahibi olan yazar Ezgi Tanergeç ikinci romanını Eylül 2024’te İthaki Yayınlarından çıkardı: Geç Kalanlar Kümesi. Bu yazıda Tanergeç’in son romanı üzerinde duracağım.

Romanın başında okurları bir alıntı selamlıyor: “Hayatımıza yeni girenler yalnızca bilmesine izin verdiklerimizi biliyor. Oysa biz dördümüz, birbirimizden bir şeyler saklamak için çok geç kaldık.” Bu alıntı, başka bir romandan, eserden değil romanın kendi etinden, canından bir alıntı. Bu, romanda dikkat çeken özelliklerden biri.

Yasemin, Simge, Eylül ve Anıl.  Bu dört isim, lisenin başında aynı sınıfta olmalarına karşın arkadaş sayılmazlar. Hatta birbirine uzak dört isim denilebilir onlar için. Fizik Öğretmeni Recep Sivri, 9-E’nin sınav notlarından memnun değil ve bir sabah sınıfı dörder kişilik kümelere ayırarak vereceği ödevlerle öğrencilerinin başarısını artıracağını düşünüyor. Bunu uygulamaya karar verdiği sabah derse geç kalan bu dört isim, öğretmenin zorlamasıyla bir küme oluşturuyor ve kümenin adı Recep Sivri tarafından konuyor : “Geç Kalanlar Kümesi”

Roman, bu dört arkadaşın yıllar sonra Yasemin’in evinde yeniden görüşmeleriyle başlıyor. Görüşmeyi ayarlayan Ankara’dan gelecek olan ve eskiden de grubun karar alıcısı konumundaki Simge. Yasemin’e önce Anıl geliyor, yıllar sonra gördüğü arkadaşına söylediği ilk cümle: “Bunu hemen buzdolabına koymamız lazım.” Sahi, biriyle yıllar sonra görüşünce söyleyeceğiniz ilk cümle ne olur? Anıl’ın cümlesi, kişiliğinin ipucunu veriyor bize. Yalnız yaşayan, Asperger sendromlu Anıl’ın ardından Eylül geliyor. Öğretmen olmuş ve kendini çocuklarıyla kocasına adamış. En son Simge geliyor. Banka çalışanı, terfi bekliyor, tek çocuğu var. Kocasıyla sorunları var ama pek öğrenemiyoruz detayları. Aslında sohbet ettikleri son derece resmi bir ileti grupları var ama birbirlerinin hayatlarının renklerine uzaklar. Bizler de öyle değil miyiz? İleti gruplarımız yığınla ama birbirimizin hayatlarındaki renklere uzak değil miyiz? Yakın bir uzaklık. Burada Tanergeç, bir saptamada bulunuyor aslında. Çünkü bu dört isim, ileti gruplarında hayatlarının anlatmadıkları bu ayrıntılarını o buluşmada yüz yüzeyken anlatıyor.  

Otururken şarkı açmaya karar verip Geç Kalanlar Kümesi’nin şarkısını dinliyorlar: Erkin Koray’dan Akrep. Şarkıyı gecenin sonuna doğru yeniden açtıklarında şarkıyı on beş bin kişinin beğenip sadece üç kişinin beğenmediğini görünce şaşkınlık yaşıyorlar. Bu üç kişinin kim olduğunu merak ediyorlar, Eylül tarafından onların peşlerine düşüp onları cezalandırma fikri şakayla ortaya atılıyor, bu şaka gerçeğe dönüyor. Bir firmada IT uzmanı olarak çalışan Anıl, onları bulabileceğini söylüyor. Küme, yıllar sonra yeniden ama bu kez kendilerine verdikleri bir ödevle hareket geçiyor ve yer yer şaşırtan, yer yer merak ettiren olay örgüsü gelişiyor.

Kitapta iki farklı zaman var: “Şimdiki Zaman” ve “Di’li Geçmiş Zaman” . Ezgi Tanergeç, bu iki zamanı ayrıca kitaptaki bölümlerin başlığı olarak kullanmış. Roman boyu bir o zamanda bir bu zamanda buluyoruz kendimizi. Olay örgüsünde her iki zaman da birbirini destekliyor. Zamanlarda yani bölümlerde parça parça okuduğumuz olaylar yapbozun parçalarını tamamlamamıza yarıyor. Kahramanlarımızın arkadaşlık bağlarının nasıl şekillendiğini okurken aynı zamanda kahramanlarımızın yaşantıları hakkında detayları öğreniyoruz. Bu iki farklı zamanda mekik dokumak, romanı okurken bir dinamizm yaratıyor. Kendinizi bir zaman kapsülünde hissediyorsunuz.

Ezgi Tanergeç, gerçekçi bir bakış açısıyla bundan on beş yıl önceki dünyayı gözler önüne seriyor. Okul ortamı, sosyal yaşantı… “Bu olay ne kadar da tanıdık, bu karakteri gözüm bir yerden ısırıyor.” gibi cümleler “Di’li Geçmiş Zaman”lı bölümleri okurken dudaklarınızdan dökülebilir. Şimdiki zamanlı bölümlerde de durum aynı. Yapay zekâ, akıllı cihaz sayılan arabalar, uzaktan kumanda edilen cihazlar gibi teknolojik ilerlemeler karşımıza geliyor. Sosyal medyada insanların kendilerini olduklarından başka gösterme gayreti, internet fenomeni olmak için nelerin yapıldığı gibi gerçekleri yer yer ironik, yer yer çarpıcı bir şekilde ele alıyor.

Ezgi Tanergeç, temiz bir dil kullanmış. Yalın cümlelerle son derece akıcı bir kitap kaleme almış. Bu iki unsura her iki zamanda da gördüğümüz sürükleyicilik eklenince elden bırakılmadan bitirilen bir roman ortaya çıkmış.

Olay örgüsüyle ilgili her şeyi anlatmadım. Bunun gerekçesini romandan birkaç yerde karşımıza çıkan şu cümleyle açıklayacağım: “Her şey söylenmez çünkü.”

Visited 13 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version