Yekta Kopan, 1968 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Hacettepe Üniversitesi İşletme bölümünü bitirdi. Yazın hayatına ilk şiir yazarak başladı. Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri ile Sait Faik Hikaye Armağını’nı, Bir de Baktım Yoksun eseriyle Haldun Taner Öykü Ödülü’nü ve Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandı. Karbon Kopya adlı öykü kitabı ile Dünya Kitap Ödülleri’nde Yılın Telif Kitabı ödülünü aldı. Yazarlık mesleğiyle birlikte seslendirme sanatı ile uğraşmaktadır.
Mahal Edebiyat ve Sanat ekibi adına söyleşimizi kabul ettiğiniz için öncelikle teşekkür ediyorum. Ben sizi öykülerinizle tanıdım; ama yazarlıkla beraber birçok yaptığınız iş var. Bu işler içerisinde öykü yazarlığının sizde yeri nedir?
Okumak ve yazmak, hayat kavgası içinde yaptığım bütün işlerin yanında, beni ben yapan eylemler. Hayatın bütün iniş çıkışlarına karşı dirençli olmamı sağlayan hep okumak ve yazmak oldu. Buradan, yaptığım diğer işleri önemsemediğim ya da değersiz bulduğum anlamı çıkmasın. Elbette hepsini severek, emek vererek, elimden geldiğince iyi yapmaya çalışıyorum. Aslında bütün bunları birbirlerinden ayırmayı da çok sevmiyorum. Hepsini yapan tek bir kişi çünkü; bütün bu işleri yaparken yaşadıklarından, öğrendiklerinden, deneyimlerinden, başarılarından ya da hatalarından mürekkep tek bir kişi.
Yazarken nelere dikkat ediyorsunuz? Dikkat ettiğiniz veya bağlı kaldığınız ritüelleriniz var mı?
Bu sorunuzun cevabı yıllar içinde çok değişti. Eskiden mutlak sessizlik arardım, çoğunlukla gece geç saatlerde çalışabilirdim, hatta defter-kalem seçiminde bile takıntılı davranırdım. Ama yıllar içinde bazı ezberler bozulabiliyor. Artık eskisi gibi sessiz ya da bana ait bir köşe beklentim yok. Aklıma esen her yerde çalışabilir hale geldim. Geceleri çalışmayı seven kişi gitti, sabahın erken saatlerini değerlendirmek isteyen kişi geldi. Ama yazdığım metin belli bir aşamasına gelene kadar defter—kalemle çalışma huyum değişmedi. Bilgisayar öncesinde uzun süre defterlerde geçer benim için. Bu çalışma sırasında da telefondan, internet bağlantısından, sosyal medyadan ve dikkatimi dağıtacak her şeyden uzak durmaya özen gösteririm.
Yazılarınız arasında sizde yeri ayrı olan bir eseriniz var mı?
Son yazılanlar hem hafızada tazedir hem de sizin “şimdiki zamanınızı” daha çok karşılıyordur. Zaman zaman, eskilerden bir yazınız, bir öykünüz aklınıza düşebilir. Kendi yazdıklarını dönüp dönüp okuyan biri değilim, ancak bir nedenle okuduğumda, o zamanlardaki yaklaşımımı görmek ilginç gelir. Geçmiş zamanı düşündüğümde, yazdıklarımla kurduğum ilişki çok özel, onu tarif etmem mümkün değil. Çünkü çok fazla değişken barındırıyor. Sorunuzun net cevabına gelecek olursam, net bir öykü ya da roman adı veremem. Yazdığım dönemde yaşadıklarımı bana çağrıştıran eserlerle farklı bir ilişki kurarım elbette ama bu onu diğerlerinin önüne geçirmez.
İyi bir yazarlık kariyerinin yanında çok iyi bir okuyucu olduğunuzu düşünüyorum. Sosyal medya hesabınızda görerek tanıştığım ve sevdiğim çok kitap oldu. Okurlarımıza önerebileceğiniz, sizde yeri ayrı olan kitaplar var mıdır?
“İyi okur” tanımlaması kişiden kişiye değişir elbette, mutlak bir cevabı yoktur belki. Ama ben kendimce “iyi bir okur” olduğumu, en azından olmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Sadece sosyal medya hesaplarımda değil, çeşitli yayınlarda da kitap tanıtımları yaptım, yazılar yazdım ve yazmaya devam ediyorum. Şu anda da Gazete Oksijen’de, daha doğrusu gazetenin kültür-sanat eki O2’de “Rafta Kalmasın” adını verdiğim köşede kitap tanıtımları yapmaya devam ediyorum. Okurlarınıza bir liste vermektense, bu yazıları takip etmelerini önerebilirim. Elbette çok sevdiğim yazarlar ve kitaplar var. Bütün bu yazılarda o yazarları ve eserleri de anmaya özen gösteriyorum.
Edebiyat dünyasına şiir yazarak giriş yapmışsınız. Bunların arkasından senaryo ve roman türünde eserleriniz gelmiş. Her dalda üretmek farklı bir duygu olmalı. Bu konu hakkında düşünceleriniz nedir?
Açıkçası gençlik yıllarına kadar şiiri öğrenmeye çalıştım demem daha doğru olur. Senaryo konusunda da asla iddialı olmadığım gibi, o da öğrencisi olduğum bir alan oldu. Ergen yıllarımdan bu yana düzyazı oldu hayatımda. Öykü ve romanla birlikte, kurmaca dışı metinler de yazdım. Yazdığım, ürettim, öğrencisi olduğum bütün yazı disiplinlerinin bana katkısı olmuştur. Ben genel olarak disiplinler arası ilişkinin önemine inanırım. Sadece yazıdan söz etmiyorum. Bütün sanat disiplinleri, bilimsel disiplinleri, hayat bilgisini kastediyorum. Ömrüm el verdiğince hepsinde öğrenci olmaya ve kendi üretimlerimde de disiplinler arası ilişkiler kurma çabama devam edeceğim.
Kaleminden etkilendiğiniz yazarlar var mı?
Elbette. Dönem dönem değişmiştir bu isimler. Kimilerinin bütün yazdıklarından etkilendiğim, kimilerini ise bazı kitaplarıyla sıkılıkla andığım olmuştur. 1950 dönemi yazarlarımızı, öykücülerimizi çok severim örneğin; Bilge Karasu, Leyla Erbil, Erdal Öz, Ferit Edgü, Demir Özlü gibi pek çok isim var. Tomris Uyar, Füruzan, Tezer Özlü sıklıkla yeniden okuduğum yazarlardır. Tanpınar’dan Yusuf Atılgan’a, ondan da Oğuz Atay’a bir hat çekebilirim. Yakın dönem yazarlardan da yazdıklarını heyecanla okuduğum, merakla beklediğim isimler var. Dünya edebiyatından da benzer bir liste çıkarabilirim; Shakespeare, Dickens, Sterne bir yanda Gogol, Çehov, Dostoyevski, Tolstoy öte yanda hep elimden altında olurlar. Borges, Kafka, Nabokov, Zweig, Orwell, Camus, Highsmith, Coetzeeyine ilk anda aklıma gelenler. Böyle listeler verirken hep bir ismi unutacağım diye tedirgin olurum. Genelde de unutmuş olurum. Neyse ki, birçok öykümde sevdiğim yazar ya da eserlere ya gönderme yaptım ya da onlardan alıntılar yaptım. Yani okurlar, benim edebiyat haritamın kimler tarafından çizildiğini bilsin ve bunu yazdıklarımda görsün istedim. Hatta “Karbon Kopya” isimli öykü kitabım neredeyse tamamen bu düşüncenin sonucunda ortaya çıkmıştır.
Seslendirme sanatı icra ediyorsunuz. Birçok film karakterinin sesi olmak nasıl bir duygu?
Çocuk yaşlarımdan beri yaptığım bir iş. Güzel yanları da vardır, zorlayıcı yanları da. İşin emek yoğun bölümüne odaklanmaya ve elimden geldiğince iyi yapmaya çalışırım. Bunca yıl içinde, dediğiniz gibi çok sayıda rol konuştum. Kimilerinde filmi, kimilerinde konuştuğum rolü sevdim. Ama kimilerinde de sadece bir iş olarak ele aldım olayı. Sonuç olarak, toplumsal ses hafızasında yeri olan bazı rolleri konuşmuş olmak, bunların hala hatırlanıyor olması elbette gurur verici. İyi yapmaya çalıştığım bir işin karşılığının bu olması sevindirici.
Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, Bir de Baktım Yoksun eserinizle, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü ve Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandınız. Öğrendiğinizde ne düşündünüz, ödüle değer görüldüğünüzde neler hissettiniz?
Ödüller yazdıklarınızın görülmesi, bir takdirle karşılanması anlamına geliyor. Elbette aynı yıl eserleri başka bir jüri değerlendirse, hatta jürideki bir kişi bile faklı olsa sonuçlar değişebilir. Çok sayıda değerli ve ödüle layık eser arasında sizin eserinizin seçilmesi, alkışlanması mutlu eder, güç verir. Bende de böyle oldu. Asla yazdıklarımın en iyi olduğunu düşünmedim, ama görülmesinin ve değerli bir jüri tarafından öne çıkarılmasının mutluluğunu yaşadım. Bu ödüller bir yandan da edebiyat geleneğimizin sürekliliği açısından önemlidir. Çok önemli isimlerin adını taşıyan ödüller kazanıyorsunuz, bir edebi sürekliliğin parçası oluyorsunuz, sonraki üretimlerinizde bu sorumlulukla davranmanız gerektiğini biliyorsunuz. Bu ödüllere değer görülmek yaşamımın en önemli kazanımlarındandır.
Sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyorsunuz. Toksik insanlara karşı tavrınız nasıl oluyor veya bu durum için önlemler alıyor musunuz?
Sosyal medyada yankı odalarında, kendimizin ya da benzerlerimizin sesi içinde boğulduğumuz gerçeğini unutmamak önemli. Elbette her zaman soğukkanlı olamıyor insan, o kadar akıl almaz, gerçeklikten uzak şeyler okuyorsunuz ki, bir tepki vermek ihtiyacı hissediyorsunuz. Sakin olmayı başarmak, doğru bilgiye ulaşmayı hedeflemek gerekiyor. Sosyal medyanın olumlu kullanımına bakmakta fayda var. Her tür medyada yanlış bilgi, zehirli karakter var. Bunlara takılırsak, olumlu yanları göremez hale geliriz. Ben elimden geldiğince sosyal medyanın pozitif yanlarını görmeye çalışıyorum.
Sanatçı bir aileden geliyorsunuz. Kariyerinizde elde ettiğiniz başarıda sanatçı bir aileden gelmenin faydasını gördünüz mü?
Okuyan-yazan, güzel konuşmaya değer veren, sanatı takip eden bir evde büyümenin katkıları olmuştur elbette. Bana kattıkları için ailemdeki herkese hep müteşekkir olmuşumdur. Gündelik hayatınızda neler konuştuğunuz, nelerle iç içe olduğunuz önemlidir. Sadece çekirdek ailem değil, daha geniş aile üyelerinde de sanatın hep önemli bir yeri oldu. Bütün bunlar beni kimi zaman bilinçli olarak, kimi zaman da farkında olmadan beslemiştir.
Yazı ve sinema dünyası birbirinden çok farklı. Siz daha çok hangisi ile anılmayı tercih ediyorsunuz?
İşini iyi yapmaya çalışan biri olarak anılmak yeterli benim için.
Her türde kitap okur musunuz, yoksa seçici mi davranırsınız?
Elimden geldiğince farklı türlerde okumaya çalışırım. Ama zamanla bu farklılık içinde de seçici davranmayı öğreniyorsunuz. “İyi okur” derken biraz da bu seçim yeteneğini anlarım zaten.
Dergimizi yazarlık yolunun başında olan veya yazmak isteyen arkadaşlarımız da takip ediyor. Yolun başında olan yazarlara veya yazmayı düşünen okurlarımıza verebileceğiniz tavsiyeler var mıdır?
Bildiğim tek şeyi önereceğim: Çalışmak. Herkes kendi çalışma yolculuğunu, dinamiklerini, metodunu kendi belirler. Zaman içinde değişkenlik gösterebilir bu yolculuk. Ama değişmeyen tek şey vardır. Çalışmak. O yüzden süslü cümleler kurmadan net bir şekilde, çalışmalarını önereceğim.
- “İnferis” Kitap İncelemesi - 9 Ağustos 2022
- Mahfi Eğilmez ile Söyleşi - 1 Ağustos 2022
- “Küçük Hasır Şapka” Kitap İncelemesi - 25 Temmuz 2022