Tenin Gözleri, isminden de anlaşılabileceği üzere, mimarlık, duyular ve aralarındaki iletişimi ele alıyor. Bugünün teknolojisinin mimari ve tasarım süresine olan etkisi ile mimarlığın beş duyudan sadece göze odaklandığı diğer duyuları ise geri plana attığından bahsediyor. Bu ise yaşam alanlarımızı oluşturan mimarlığın yoksullaştırıldığını gösteriyor. Mimarlığın duyularımızın hepsi ile tecrübe edilmesi gerektiğini ve bunun ne kadar hayati bir önem taşıdığını satırlar arasında görebiliyorsunuz.
Kitap, etrafımızdaki tüm alanlar ile beş duyumuz ve belleğimizle sürekli bir iletişim içinde olduğumuzu yeniden fark etmeyi sağlıyor. Mimarlık görsel bir alan olarak düşünülse yaşamın imgelerini maddileştiren bir yapıya sahiptir. Biraz daha açacak olursak, mimarlık, hareketlerimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimiz ve yaşamımızı gerçekleştirebilmek için mekân oluştururken aynı zamanda davranışlarımızı yönlendiriyor ve örgütlüyor. Hem mekân hem de hareket kaynağı olabilen tek sanat dalı olduğunu düşünebiliriz. Mimarlık sadece bedenimizi çevreleyen bir yapıt değil, düşüncelerimizi oluşturabileceğimiz, geliştirebileceğimiz ve gerçekleştirebileceğimiz yaşam alanlarını da bize sunar.
Bütün bunlara ek olarak belleğimizin hayal etmesi ve düş kurması için sonsuz düşünceler ve imgeler evreninde bir çerçeve oluşturur mimarlık. Mimarlık buna imkan vermeseydi eğer sinema ve edebiyatın çağrıştırdığı mekânları böyle eksiksiz bir şekilde hayal edemeyecektik. Edebiyatın üzerimizdeki etkisi için kentlerin, evlerin ve zamanların betimlenmesine ve onların belleğimizde canlanmasına ihtiyaç duyarız. Bu, mimariyi etrafımızda beş duyumuz ve belleğimiz ile benimseyip, içselleştirip tecrübe etmemize bağlıdır.
Tenin Gözleri, yukarıda bahsettiklerimi çok daha derin bir şekilde ele alıp, okuyucunun etrafındakileri ve mimariyi keşfetmesini sağlıyor. Bu keşif sırasında beni en çok etkileyen cümleleri sizlerle paylaşıyorum.
Mimarlık bizi salt kurgu ve hayal dünyalarında iskân etmek için değil, dünyada olmak deneyimimize tercüman olmak ve gerçeklik ve kendilik duygularımızı güçlendirmek içindir. (syf12)
Mimarlık sınırsız mekânı ve sonsuz zamanı evcilleştirerek insan için katlanılır, yaşanılır ve anlaşılır kılar. (syf20)
Şehrin karşısına bedenimle çıkarım; pasajın boyunu ve meydanın enini bacaklarım ölçer: bakışım bedenimi bilinçsiz bir biçimde katedralin cephesine yansıtır, bedenim orada silmelerin ve konturların çevresinde dolanır, girinti ve çıkıntıların boyutlarını duyumlar; bedenimin ağırlığı katedralin kapısının kütlesiyle buluşur ve kapının arkasındaki karanlık boşluğa girerken elim kapının topuzunu kavrar. Bedenim ve şehir birbirini tamamlar ve tanımlar. Ben şehirde barınırım, şehir de bende barınır. (syf.48)
Bugün barınaklarımızda eksik olan, beden, imgelem ve çevre arasındaki potansiyel alışverişlerdir. (syf.49)
… bir mimari mekân düşüncelerimizi çerçeveleyerek, durdurarak, güçlendirerek ve odaklayarak kaybolmalarını önler. Varlığımızı dışarıda da duyumsayabilir ve düşleyebiliriz, ama berrak düşünmek için bir odanın mimari geometrisine ihtiyaç duyarız. Düşüncenin geometrisi odanın geometrisini yankılar. (syf.54)
Mimarlık bizi ölülerle ilişkiye geçirir; binalar aracılığıyla bir Orta Çağ sokağının telaşını hayal edebilir, katedrale yaklaşan heybetli bir tören alayını tasavvur edebiliriz. Mimarlığın zamanı alıkonulmuş bir zamandır; en büyük binalarda zaman sapasağlam durur. (syf.63)
Bachelard şöyle yazar : “Evlerimizde, rahatça kıvrılabildiğimiz kuytular ve köşeler vardır. Kıvrılmak oturmak (inhabit) fiilinin fenomenolojisine aittir ve yalnızca bunu yapmayı öğrenmiş olanlar yeğinlikle oturabilirler.” “Ve gündüz düşlerimizde ev daima kocaman bir beşiktir,” diye devam eder. (syf.70)
Bir bahçede çim üzerine yerleştirilmiş basamak taşları birer ayak izi imgesi ve baskısıdır. Bir kapıyı açtığımızda bedenimizin ağırlığı kapının ağırlığıyla buluşur; bir merdiveni çıkarken bacaklarımız basamakları ölçer, elimiz tırabzanı okşar ve bütün bedenimiz mekânda çaprazlamasına ve dramatik biçimde hareket eder. (syf.75)
Bir binaya yaklaşılır, onunla karşılaşılır, bedenle ilişkilendirilir, içinde hareket edilir, başka şeylerin koşulu olarak kullanılır. Mimarlık davranışı ve hareketi başlatır, yönetir ve örgütler. (syf.76)
Mimarlığın ebedi görevi, dünyadaki varlığımızı somutlaştıran ve yapılandıran, ete bürünmüş ve yaşanmış varoluşsal metaforlar yaratmaktır. Mimarlık ideal yaşamın fikir ve imgelerini yansıtır, maddileştirir ve ebedileştirir. Binalar ve şehirler gerçekliğin şekilsiz akışını düzene kavuşturmamızı, anlamamızı, anımsamamızı ve nihayetinde kendimizi tanımamızı ve anımsamamızı mümkün kılar. (syf.86)
- Tenin Gözleri Kitabından 10 Mimari Alıntı - 23 Aralık 2020
- Bugünün 10 Parkı – Geçmişin 10 Kraliyet Bahçesi - 15 Aralık 2020
- Sadabad Sarayı ve Versay Sarayı Bahçelerinin Benzerliği–Barok Dönemi - 28 Haziran 2020