Sarı Vosvos; Mahal Edebiyat’tan Ekim 2022’de okurlarıyla buluşmak üzere yazın dünyasına teşrif etmiş, toplamda sekiz öyküden oluşan bir kitap. Teşrifi de yazarına hayli kalp çarpıntısına sebep olmuş ama sevimliliği ile de onu teskin etmiş. Gerçekten de kitabın kapağına baktığınızda içinizi sıcak duygularla ısıtıp dudağınıza bir gülümseme konduruyor. Kapağın tasarımı ve resimler için emeği geçenleri de ayrıca tebrik ederim.
Yazarın birikimleri doğrultusunda ilk öykü kitabı Muallim Sabri ve Tanyeri’nden Öyküler (2021)’den sonra basılan ikinci kitabı olmuş. Mahal Edebiyat’ın internet sayfasında yazar olan Mete Karagöl, kendisini “İdealleri olan bir kütüphaneci” olarak tanıtıyor. Yazdığı öykülerle ve Mahal Edebiyat’taki yazılarıyla idealleri olduğunun kanıtını sunuyor bir anlamda. Yazın dünyasında genç yazarların olması da ayrıca umutlandırıyor insanı.
Kitaba adını da veren “Sarı Vosvos” beni en çok saran öykü oldu diyebilirim. Diğerlerine göre yaşanmışlık hissi ve içtenliği daha fazla. Kahramanın sevdiği biriyle Balkanlara yaptığı yolculuk aynı zamanda kendi içine yaptığı ve yazma yolculuğuyla harmanlanmış. Bir anlamda üç yolculuk bir arada diyebilirim. Öykü içinde öykü parçaları, yazarın kendiyle ve yazarlığıyla çatışması, sevdiği kadınla zaman zaman yaşadığı çatışmalar olay örgüsünde yerini almış. Kelimeler ne eksik ne fazla, olması gerektiği kadar ve olması gerektiği yerde okurun dünyasına akıyor. Kahramanla birlikte siz de geziyor, görüyor, konuşuyor, şaşırıyor ve çelişkiler yaşayabiliyorsunuz. Bu arada haleti ruhiyeye göre kendine yeni bir ad bulma oyunu ayrı bir keyif veriyor.
“Sarı Vosvos” öyküsünde, ayrıca Balkanlardaki Yüceller Hareketi’nden de haberdar oldum. Daha önce bunu duymamıştım. Oysaki Yüceller Hareketi’ni yürüten çoğunluğu öğretmenlerden oluşan aydınlar grubu, aynı zamanda Balkanlarda milli kültür, edebiyat ve sanatın tohumlarını atan entelektüel bir hareketi başlatmış. Yazar öykünün içine didaktik ögeler de serpiştirmiş anlayacağınız.
“Tanyeri’nde Var Bir Heyecan”da yazar; Tanyeri’nde yaşayan lise bir öğrencisi bir çocuğun yaşadığı kasabaya lunapark ve yaşam merkezi açılışında duyduğu heyecanı, ergenliğin karşı cinste uyandırdığı hayal, duygu yoğunluğu ve hayal kırıklıkları ile harmanlayarak anlatmış. Tek kelimelik bitmemiş cümlelerle ve tekrarlarla yapılan vurgulara yerel söyleyişler de eklenerek anlatım zenginleştirilmiş.
İkinci öykü olan “Ağız ve Kulak”ta yazar, kahramanının somut olarak yaşadığı dünyayı ve dünyanın değişmeyen katı kuralları olan yapısını fantastik bir kurguyla değiştirip dönüştürüyor. Aslında asosyal biri olan kahraman, bir anlamda zorlandığı gerçek dünyadan bir kaçışı sembolize ediyor. Fantastik bir gerçekliği kurgusuna ekliyor yazar. Bana göre Hüseyin karakterinde insanların konuşmalarından ve dedikodudan bir tiksinti var. Hüseyin’in dudak ve kulaklarının olmaması bir anlamda buna bir tepki. Kendisi dışında herkesin kulaklarının ve dudaklarının büyüklüğünden görünmeyen yüzleri olması da Hüseyin’in onları görmek istemeyişinden. Velhasıl olağan yaşam akışına olağan dışı ögeler katılmış. Bu yüzden daha çok fantastik gerçekçilikle yazılmış bir öykü diyebiliriz.
“Beş Milyon Doları Olmayan Adam”dan bahsetmeden geçemem. Hele de bir öğretmen olarak bir iki söz etmemek olmaz. Öykünün kahramanı, Burgazada’ya vapurla yaptığı yolculuk boyunca beş milyon doları olsaydı onunla Türkiye’de nasıl bir eğitim sistemi kuracağını planlıyor. Köy Enstitülerinin kapatılmasına içerleyerek ideolojisini yaşatabileceği yeni bir nesil, yeni bir sanayi alanı oluşturabileceğini hayal ediyor. Birçok kişinin ülkenin eğitim sisteminde açıklar gördüğü muhakkak. Ve her birinin de aklında yeni eğitimin nasıl olması gerektiğine dair planları var. Bu nedenle bu öykü burada bitmez diyorum.
Haa unutmadan… “Dakikası Dakikasını Tutmayan Bir Adamın Öyküsü”ne de bir dokunmadan geçemeyeceğim. Kahraman, 50’li yaşlarda hükümet konağında çalışan bir memur. Neredeyse herkesi ve her şeyi eleştiren ama kendisine güzel sözler söylendiğinde hemen o kişi hakkındaki eleştirilerinden vazgeçip onun hakkında olumlu konuşmaya başlayan, bazen yalaka ama her zaman titiz bir adam. Bence adamın emekli olma zamanı gelmiş de geçiyor bile.
Kitabın başında “Bu kitapta, yazarın yazım şekline sadık kalınmıştır” diye bir not düşülmüş. “Sarı Vosvos” öyküsünde yazar olan kahraman “Sevmediğim soru işaretleri kafamın her köşesinde. Sevmediğim üç nokta aklımdaki tek cevap” diyerek aslında kitabın gerçek yazarı Mete Karagöl’ün de soru işaretleri ve üç noktayla arasının olmadığını belirtiyor. Tüm öykülerinde bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Bir de bitmeyen, tek kelimelik cümleler sıklıkla kullanılmış. Ancak bunlar bazen okuyuşta akıcılığa engel oluyor. Naçizane fikrim, bazılarında sonuna konacak üç nokta, durumu kurtarır ancak hepsi için geçerli bir çözüm değil. Bağlaç ya da fiilimsilerle önceki veya sonraki cümleye bağlanabilir. Okuyuşu da rahatlatır.
“… öyle mi” en çok sevdiği ifade olmuş yazarın, bu bir anlamda kahramanlarının ağzından onaylatma arzusunu gösteriyor. Bir de yazar, “…öyle işte” ifadesini, bazı sözlerin sonunu getirmek istemediğinde üç nokta yerine kullanıyor gibi geldi.
Tüm öyküler boyunca hissettiğim aslında bir karşı duruşun sergilendiği. Her öyküyle birlikte bu karşı duruşun sebebi değişse de genel sebep dünyanın ve hayatın genel gidişi, katı kuralların acımasızlığı, insanların sevgisizliği, ilgisizliği ve kayıtsızlığı olmuş.
Her ne kadar Vosvos eski de olsa ve yedek parçası olmasa da (!) beni yarı yolda bırakmadı. Benim için Sarı Vosvos keyifli bir yolculuk oldu. Okuru bol olsun.
Editör: Melike Kara
- “Sarı Vosvos” Kitap İncelemesi - 21 Ocak 2023
- “En Sessiz Zaman” Kitap İncelemesi - 18 Ocak 2023