Adalet Ağaoğlu’nun 1982 yılında yayımlanan ve Hadi Gidelim isimli öykü kitabının içinde yer alan “Savun Sevdam Sen Savun” adlı öyküde, sevdanın son çırpınışları anlatılır. Derinden hüzünlenmelerin, sevmelerin, kavgaların ve nihayetinde ayrılıkların öyküsü… Birtakım siyasi hadiselerin akasında, bireyin iç sıkıntısı, onun modern dünyadaki konumu ve yaşananlar karşısındaki tutumu aktarılır. Başkişi, modern zamanın içinde sıkışıp kalmış bütün insanların temsilcisi gibidir. Gidecek başka bir yeri yoktur ve bu şartlar altında yapacağı en iyi şey, kalacağı yerde avunacak bir şey bulmak ve bunu sonuna kadar savunmaktır. “Savunmak” fiili, hikâyenin anahtar kelimelerindendir. Kelime, eserin başlığında iki kez tekrar edilmekle birlikte, kahramanın hayat karşısında takındığı tavrı da işaret etmesi bakımından önemlidir.
Edebi eserlerin başlığı, konu ve tema düzleminde yapıta açılan bir kapı niteliğindedir. Bu bakımdan sanat eserinin ismi ile doğrudan ya da dolaylı; simgesel, sembolik, ironik düzlemde bir bağ vardır. Sanatkâr, eserin başlığı aracılığıyla metin ile okuyucu arasında ilk ilişkiyi kurar. Bu isim-içerik arasındaki ilişkinin tespit edilmesi metnin bütüncül okunmasını sağlar.
“Savunmak” kelimesi Güncel Türkçe Sözlük’te “1. -i Herhangi bir saldırıya karşı koymak, saldırıya karşı korumak, müdafaa etmek. 2. -i Yapılan bir suçlamaya veya ithama karşı kendi haklı gösterecek sebepler ileri sürmek. 3. -i Bir kişiyi desteklemek, ona arka çıkmak.” şeklinde tanımlanır. Öyküde daha çok birinci ve üçüncü anlamlarında kullanılan kelime, kahramanın yabancılaştığı yerde yaşayabilmesi için -mecburen- yaptığı bir eyleme dönüşür. Yaşamaya devam etmesi için, savunması gerekir. Savunacağı şey olarak da kendisine, genç bir çiftin birbirlerine olan sevdasını seçer. Savunmak, onun için aynı zamanda kaçmak demektir. Başkişi, her şeyin çok çabuk eskidiği mahallede çifti görünce, “onlar sokaktan geçerken, nerdeyse yüzümüz güler, içimiz şenlenirdi.” (s.67) der. O, bu sevda sayesinde karamsar, huzursuz dünyasından uzaklaşır ama kullandığı “nerdeyse” zarfı ile de büsbütün bir mutluluğun mümkün olmayacağını imlemiş olur.
“Savun Sevdam Sen Savun” isimli öykünün başkişisi, modern zamanın içinde, 1970’li yıllarda sıkışıp kalmış bir kadındır. Kadının yolunda gitmeyen bir evliliği, monotona dönen bir hayatı vardır. Öykü boyunca onun yanında görülen annesi ve kocası için de durum farklı değildir. Başkişisi, kocasıyla aynı evde iki yabancıya dönüştükleri bir evliliğe sahiptir. Evliliklerine son bir şans verme niyetinde olsalar da boşa kürek çektiklerinin farkındadırlar.
“Kocam da ben de içimize çöken dumanı dağıtmaya çalışır, istemimiz dışında incinmiş bir sevdanın gerilemesini önlemeye çabalardık.” (s.68)
Tekil bakış açısıyla kaleme alınan öyküde kahramanın ismi söylenmez. Bireyin hayatla kurduğu ilk bağ olan ismi ile ilişkisi, hayat karşısındaki tavrı hakkında önemli ipuçları sunar. İsimsiz kahramanın bunalımlarının ve varoluş mücadelesinin anlatıldığı öyküde kahramanın isminin kullanılmaması huzursuzluğunun, yabancılaşmasının arttığını gösterir. O, yaşadığı hayattan, hayatında olan kişilerden memnun değildir. Yalnızca ailesine değil; sokakta gördüğü tüm sevgisiz insanlara yabancılaşmıştır. Ailesine, çevresine yabancılaşan kadın, kendisini ailesinden dışlayarak yeni bir düzen kurmaya çalışır. Öykünün ana izleklerinden olan kaçış, insanın yaşadığı gerçeklikten uzaklaşıp kendi gerçekliğinden soyutlanarak yeni bir dal arayışı olarak tanımlanabilir. Başkişi; kendi renksiz, tatsız dünyasından başkalarının sevdalarına tutunarak kaçmaya çalışır. Öyküde kumrulara benzetilen genç çift, “güzelliklerin unutulduğu bir döneme, o yörelerden ses taşımak” göreviyle metne dahil olurlar. Başkalarının hayatında böylesine bir tesir bıraktıklarından habersiz sokaklarda dolaşırken öyküdeki diğer kişiler onlar sayesinde kendi çirkin gerçeklerinden kaçarlar:
“Ona kalırsa ikisi de bu kentten, bu ülkeden, bu yeryüzünden değildi. Eli yüzü düzgün bir dünyadan gelmişlerdi.” (s.69)
Yukarıda bahsedilen tüm bu bireysel sıkıntıların, çıkmazların, mutsuz bir evin, huzursuz bir evliliğin ve sıradanlaşan şahsi hayatın arka planında bir de asık suratlı bir ülke vardır. Ağır, sis kokan zamanlar; şahsi tarihin toplumsal tarihten; toplumsal tarihin bireysel tarihten ayrılmasına müsaade etmez. 70’li yılların küflü, çığırtkan havası bireye tesir eder ve öykü kişileri toplumsal zamanın tesiriyle mutsuzlaşır. “Savun Sevdam Sen Savun” “Filesi gibi, gamlı kasvetli zamanı da yüklenivermesini bilen” (s.69) insanların hikayesidir.
Adalet Ağaoğlu, Türkiye’nin tarihsel sürecinde meydana gelen toplumsal/siyasal olayları, öyküsünü siyasi jargona, ideolojik söyleme teslim etmeden, bireysel konuları işlemek için araçsallaştırır.
“Yılın ikinci ayıydı, sokak buzla kaplıydı. Akasyalar çıplak. Şarkıları unutulmuş. Gümüşsü dallar, sisli bir gökyüzüne doğru uzanıyordu. Sanki her şey pusuya yatmıştı. Tuhaf bir bekleyişti. Baharın bize ne getireceğini bilemiyorduk.” (s.69-70)
Yazar, bir gülle gibi şehre, genç hayatların ortasına inen tehlikeyi ustaca anlatır. Başlangıçta, olumsuzluklarla birlikte de olsa, daha canlı ve hayat dolu tasvir edilen sokaklar; 12 Mart tarihi yaklaştıkça karanlık bir hal alır. Zaten başkişi için çok da yaşanılası olmayan mahalle, öykünün ilerleyen kısımlarında tamamen kapalı mekâna dönüşür.
Arka planda gittikçe kızışan siyasi çekişmeden ötürü genç çift, bir gün ortadan kaybolur. Mahalledeki söylentilerden hareketle onların tutuklandıkları, “Mart yağmurlarının getirdiği o büyük tufan”ın (s.70) kumruları da etkilediği öğrenilir. Tüm bu menfi hadiselere rağmen kahramana göre çift, kendisinden uzağa gitseler de birbirlerinden hiç ayrılmayacaktır. Çünkü onlarda insanların kaybettiği bir şey vardır: ne olursa olsun sevdayı savunma.
O, gençlerin başına gelen bu talihsiz olaya rağmen hâlâ ümitli olmaya çalışır. Onların dar yerlerde, dar zamanlarda yine de sevdalarını savunacağına inanır. Dar yerlerden kasıt sorgu odaları, dar zamanlardan kasıt ise geçmeyen, tinsel anlamda yıpratıcı, ölümcül zamandır. Kadının sevdanın devam edeceğine dair olan inancı, şehre giren tankın geri çıkacağına, çocukların tekrar sokaklarda oynayacağına, akasyaların tekrar çiçek açacağına dair olan inancını imler. Bu yüzden başkişi “bu kıpırtısız sokağa, unutulmuş akasyalara, sevgi geçirmez yüzlere karşı” (s.70) genç çiftle birlikte direnmeye devam eder.
Fakat öykünün sonunda, başlarda hissedilen ümitvar tutum tamamen yok olur. İki genç aşık, yaşadıkları hadiselerden sağ salim kurtulmayı başaramaz. Onların başarısızlığı, bir bakıma başkişinin başarısızlığıdır. Tıpkı ülkeleri gibi. Yaşanan onca olay, ölen onca insanın ardından uzayıp giden mahkemeler, bir türlü tecelli edemeyen adalet, ölenin yerini doldurmadaki imkânsızlık gibi, sevdaya da kendini savunacak bir alan bırakmamıştır artık. Hüzün perisi terk eder ülkeyi. Adına hüzün denen duygu, köküne yerleşir ülkenin, tohumunda vardır artık. Geriye kalansa bir sevda eskisi…
Kaynakça
AĞAOĞLU, Adalet (2020) Hadi Gidelim, İstanbul: Everest Yayınları.
editör: Hatice Akalın
- Sevdanın Son Kırıntısı: Savun Sevdam Sen Savun - 20 Ocak 2023
- Bir Garip Dünya: Gizliajans - 2 Kasım 2022
- Sarıyaz’da Bir Kendilik Arayışı: “Gül Özlem Gül” - 18 Ağustos 2022