Yazar: 19:38 Kitap İncelemesi, Roman

“En Sessiz Zaman” Kitap İncelemesi

Kitap, Mahal Edebiyat Yayınları’ndan 2022 Ağustos’ta ilk baskısını yapmış. Hak ettiği değeri yakalayacağı ve ilk baskıyla sınırlı kalmayacağı kanaatindeyim.

1987 Samsun doğumlu yazarımız evli ve bir çocuk babası. Edebiyatla altı yıllık bir uğraşıdan sonra ilk kitabını çıkarmış. Mahal Edebiyat’ın Kitap Okuma ve Tahlil Grubu (Okumahali) sayesinde okuma şansını yakaladım. İyi ki de okumuşum, bu mecrada yola yeni çıkanları da tanımak oldukça keyifli oluyor.

Kitabın içeriği ile adı arasında birçok yönden köprü kurabiliyorsunuz. Gerçekle gerçek dışı harmanlanmaya çalışılmış. Ufak tefek aksaklıklar dışında büyülü gerçekçiliğe dâhil edebileceğimiz romanın aynı zamanda felsefi yönü de bulunuyor. Kitap hem adıyla hem de içeriğiyle (özellikle son bölümleri, Mustafa’nın iç sorgulamaları) sizi Nietzsche’nin İşte Böyle Dedi Zerdüşt kitabındaki  “En Sessiz Zaman” başlıklı bölüme, Nietzsche’nin Zerdüşt ile yüzleşmesine götürüyor sanki.

Çağatay Üge

Ana karakter şehirde, küçük bir apartman dairesinde yaşayan Mustafa’dır. Bir gün çocukluk arkadaşı Ahmet’le buluşuyor. Ahmet’in çalıştığı kasabada anlatılan kayıp çocuk hikâyesi, Mustafa’nın aklını kurcalamaya başlar ve o kasabaya gitmeye karar verir. Kasabanın ve evlerin görünümü, Mustafa’nın bulduğu otel, uğradığı kahvehane aslında kahramanın kendi iç dünyasının da bir yansımasıdır. Çünkü Mustafa çelişkiler, sanrılar, huzursuzluklar içinde bir adam. Onu alıp bir dağın yamacına bıraktıklarında bir başka kişiyle karşılaşıyor. Adeta zamanın ve mekânın unuttuğu ya da bunların dışında kalmayı seçen bir adamdır bu. Mustafa’ya bir hikâye anlatıyor: Kedi-fare hikâyesi. İşte bu hikâye, kitabın en can alıcı yeri diyebilirim. Hatta belki de romanın bütün yükünü tek başına sırtlanabilecek düzeyde alegorik bir anlatı. Bu anlatıdan sonra Mustafa’nın zihninde değişimin ve zamana karşı mücadele fikrinin oluşmasına kapı açan bir deneyimi yüklenip tekrar yaşama geri dönüşünü izliyoruz.

En Sessiz Zaman

Romanı dil ve anlatım yönüyle değerlendirirsek anlatım bozukluklarının olduğu görülüyor. (Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görmezden gelemiyorum.) Ayrıca anlatıcı noktasında da bir yerde üçüncü tekil kişili anlatımdan (Tanrı anlatıcı) birinci kişili anlatıma (kahraman anlatıcıya) geçiş olmuş. Olay örgüsünde de ara sıra kopukluklar yaşanıyor. Gereksiz ayrıntılar kurguda kopukluklar oluşturuyor. Ayrıca bir diyalog bölümünde hangi karakterin konuştuğu ayırt edilemiyor.

Okur olarak romanda sonunu merak edip de öğrenemediğim bir düğüm daha var. Keşke yazar, şu kayıp genç için de daha net bir son yazabilseydi. Üstelik Mustafa’nın kasabaya gidiş amacı, bu düğümü çözmekti. Gerçi Çağatay Üge, gence ne olduğunu okuyucuya sezdirmeye çalışmış. Ama yine de kitabın arka kapağını kapatırken heybemize onu da alsaydık fena olmazdı.

Bu kitap yeni bir yazarla tanışmanın keyfini yaşattı, diyebilirim. Yazarın dopdolu ve birikimli olduğunu hissettirdi ayrıca. Yürünecek çok yolu olduğunun da bilincinde. Okuru çok olsun. 


Editör: Mete Karagöl

Visited 28 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version