Yazar: 18:54 Öykü

Sarhoşlar

İki sarhoş, yalpalaya yalpaya yürüyor, bir yandan da bağrışıp duruyorlardı. Anlamsız, boş sözler söylüyor, bununla birlikte bu boş sözlerini söylemek için es verip durdukları bir de şarkı mırıldanıyorlardı. 

Yolun sonu pek karanlık 

Yüzün solmuş ben ölmeden evvel 

Bunu gören Sait, şöyle bir iç çekti. “Hayat bunlara güzel be!” dedi yanındakine. Öteki, Veli, pek dalgındı. Bununla ilgileniyor değildi. Sait’in dürtmesiyle birlikte kahverengi gözleri açılıverdi, çakılı kaldıkları noktadan bir an içerisinde sıyrılmayı bildi. Onun tüm çabasına karşın dalgınca bakmakta direten gözlerini görünce Sait’in canı sıkıldı. 

“Sana diyorum sana!” 

“Ne dedin?” 

“Hayat,” dedim. “Bunlara güzel.” 

“Güzel ya. Biz de içmesek mi?” 

Öteki cebini yokladı. Kaşları çatıldı. Canı sıkılmıştı besbelli. 

“Yok mu?” 

“Yok ya, boş ver içmeyi! Gel, bana gidelim.” 

Öteki onayladığını gösterir biçimde başını salladı. Yürüdüler. Akılları gördükleri sarhoşlarda, diledikleri vakit onlar gibi olamayışlarındaydı. Veli, canına tak etmiş olan yalnızca buymuş gibi, asfalt yolun üzerinden sıçradığı kırık dökük köşesine bir küfür savurdu. Arkadaşı duymazdan geldi. Canını sıkardı yoksa küfür duymak. Pek hoş bakmazdı birinin diğerine sövmesine. İşkenceciler de söverdi çünkü bir vakit. Belki hâlâ söverlerdi. Bilinmez. 

Konuşmaya başladı. “En iyisi,” diyordu heyecanla, “Bir kitapçı açmak. Fena iş mi? Az yüz göz olmadık kitaplarla. Okuyan insanlarız. Çeviririz dümeni.” Veli’nin pek ilgilenmediğini görünce yüzü asıldı. Oysa pek istekliydi konuşurken. Canı sıkıldı. Bir sigara yaktı. Veli’ye de uzattı. 

Eve vardılar. Düş kırıklığı. Evin öteki sakini, Cem, arkadaşlarını çağırmış, sürdürmekte olduğu konuşmasına dalmış, kendilerini görmemişti bile. 

“Kurtul şu heriften diyorum sana,” dedi Veli. “İşe yaramazın teki. Çevresindekilere sıkıntı vermekten başka bir bildiği yok. Bak, nasıl da dalmış konuşmaya! Ötekiler gülüyor, haberi yok efendinin.” 

Cem, konuşurken en çok da kendisini dikkatle dinlediğini sandığı ve tam önünde, yerde oturan kızıl saçlı, al yanaklı genç kadına bakıyor, neredeyse tüm sözcükleri onun için harcıyor görünüyordu. Konunun ne olduğunu iki arkadaş anlayamadılar. Dinleyicilerin birçoğu da anlamıyordu. Öyle ki, birçoğu anlama çabasında bile değildi artık. 

“Bunca yaşıyor, bunca görüyor, bunca yiyor, bunca içiyoruz. Sonuç ne? Doğrusu, ortada bir sonuç bile yok. Tüm insanların kendilerini öldürmeleri gerektiğini düşünüyorum. Tabii böyle bir anlaşma yapılabilirse! Kimler döner sözünden, düşünsenize! Yine de olmalı bu. Bir gün yaşça benden büyük bir kadın…” 

“Yürü gidelim, Sait!” dedi Veli. Sırtını salona verdi. Niyeyse bu kez kendisi dalıp gitmiş arkadaşını eliyle itmeye, evden çıkarmaya çalışıyordu. “Dur!” dedi öteki. Dinleyenlerden, doğrusu dinleyemeyenlerden biri, yaptığı anlaşılmasın diye kendisine bir iş çıkarmış, bula bula dolaptan biraları çıkarma işini bulmuştu. Böyle bir olanak yaklaşmışken, bu sıkıntı verici konuşmayı sonlandırabileceği düşüncesiyle atıldı. 

“Biraları açalım mı artık!” 

Cem epey darıldı. Yine de belli etmedi. Başını çevirip arkadaşlarını görünce sevinmiş, konuşmasını da sırf bu yüzden durdurmuş gibi bir yüzle onlara yöneldi. Sait kendisini gülümseyerek karşıladı. Veli de çoktan sırtını dönmüş, gülümsemeye başlamıştı bile. 

“Buyurun beyler! Bir şeyler için!” 

Biralar açıldı. Sıkıntı verici konuşma bittiği için konuklar, içecek bir şeyler bulabildikleri için de bizimkiler sevinç içindeydiler. Yalnız Cem, konuşması bölündüğü için üzgündü. Ancak onun da birbirlerini tanımayan arkadaşlarını tanıştırmak ve biraz olsun pohpohlanmak gibi bir avuntusu vardı elinde. Herkes biraz mayıştıktan, gevşedikten sonra sözünü sürdürmeye kalkıştı. 

“Bir gün yaşça benden epey büyük bir kadın… Ama dinleyin beyler!” 

“Sızdı sonunda. Ne çekilmez herif be!” 

“Herkes sızmış. Burada kalınmaz. Sana gidelim mi?” 

“Kaldıysa şu dolaptan bir iki bira al! Namussuz fena vurgun yapmış.” 

“Öyle.” 

“Öyle.” 

Latest posts by Varol Mengüverdi (see all)
Visited 32 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version