Yazar: 23:30 Film İncelemesi, İnceleme, Sinema

Turist (Force Majeure) Film İncelemesi

Mücbir Sebep’lere Rağmen Kahraman Olmaya Hazır Mıyız?

Büyük bir kazayı yahut bir faciayı anlatan her filmde duyduğunuz o sesi hatırlayın: “Önce kadınlar ve çocuklar!” İşte, Force Majeure tüm bu filmlerin dışında bir sahne sunuyor izleyiciye; kahraman olması beklenen baba, kendilerine yaklaşmakta olan çığ tehlikesinde eşini ve çocuklarını arkada bırakarak adeta bağırıyor: “Önce ben!”

Ruben Östlund’ın yönettiği Force Majeure/Turist (2014) filmi sıradan bir aile filmi değil. Geçtiğimiz aylarda sosyal medyada çok konuşulan çığ sahnesiyle hatırlanan film, hemen hemen herkesin izlerken kendisi ve ailesi hakkında düşüncelere dalacağı, sorular soracağı bir film niteliğinde. Bu sahneyi ve filmi kısaca hatırlayacak olursak; Thomas, Ebba ve çocukları gittikleri kayak tatilinde bir çığ düşmesine yakalanıyorlar. Ne çocuklarını ne de eşi Ebba’yı düşünen Thomas, çığın kendilerine doğru geldiğini görür görmez kaçıyor. Ebba ise arkada kalarak  iki çocuğunu korumaya çalışıyor. Force Majeure (2014) filmi işte bu sahneden itibaren, kahraman olmak ve hayatta kalma içgüdüsünden doğan ikilemi ve bunların yarattığı çatışmayı irdeliyor.

Toplumsal beklentilerin yarattığı algıya göre; erkekler her an her yerde güçlü olmalı, her şeyle mücadeleye hazır olmalıdır. Kadınlar ve çocuklar ise daima korunmalı, hatta bir tehlike altında önce onlar düşünülmelidir. Tabii ki bu durumda kadınları koruyacak olan erkeklerdir. Zira, “erkek” öznesi toplumun gözünde her zaman “kahraman” olmakla ilişkilidir. Erkeklerden kahraman olması, eşine ve çocuklarına sahip çıkması ve gerekirse bu uğurda canını vermesi beklenir. Hatta toplum bunu erkeklere iyi öğretmiş olacak ki, kendisinden kahramanlık beklenmeyen erkekler yahut kendisinin korkak olduğu düşünülen erkekler bu iki duruma da şiddetle karşı çıkar. Ruben Östlund, her iki örneği filminde çok iyi bir şekilde izleyiciye sunuyor:

İlki, kendisinden kahramanlık beklenmeyen bir erkek olarak değerlendirebileceğimiz Matts karakteri. Matts’in sevgilisi Fanni, Matts’e böyle bir anda Thomas’ın yaptığını yapabileceğini, yaşamadan kimsenin bunu bilemeyeceğini söylüyor. Matts ise buna öylesine takıyor ki tüm geceyi sevgilisinin neden böyle söylediğini düşünerek geçiriyor ve defalarca “Ailemi korumayacağımı mı düşünüyorsun gerçekten?” diye soruyor. Filmi ilginç kılan  yönlerden birisi de Matts-Fanni karakterlerinin bu tartışmasının, filmin yönetmeni Ruben Östlund’dan izler taşıması. Zira Östlund, bu filmi yapma fikrinin sevgilisiyle arasında geçen bu tip bir konuşmadan doğduğunu ve incindiğini söylüyor. Kısacası, kendisinden kahramanlık beklenmediğini öğrenen Östlund, bu durumu o kadar düşünüyor ki üzerine film bile yapıyor! İşte tam da Östlund ve Matts örneklerinde olduğu gibi toplumun ögesi olan her erkek, kahraman imajına sahip olmayı arzular hale geliyor. 

İkinci örneğimiz ise tabii ki filmin ana karakteri olan, çığ tehlikesi anında ailesini geride bırakıp telefonuna ve eldivenlerine sarılarak kaçan Thomas. Hayatta kalma güdüsünün  kahramanlığı yendiği çığ sahnesinden sonra Thomas; kendisinin  kahraman değil , korkak/kaçak/bencil olduğu düşünülen erkek özne haline geliyor. Çocuklarla oynarken dahi kaybeden olmayı içselleştiremediğini ve yalana/hileye başvurduğunu öğrendiğimiz karakterimiz, “erkekliğin gereğini” yerine getirememiş olmayı kabullenemeyerek inkara başvuruyor. Nihayetinde hatasıyla yüzleştiğinde, ilk olarak ıssız bir yerde uzun uzun bağırıyor, ardından bara gidip eğleniyor. Bu sahnelerde dikkatimi vermemiz gereken nokta  ise, iki sahnede de maskülinitenin vurgulanıyor olması. Yani Thomas, kaybettiği “kahramanlığını/erkekliğini”, yine “erkekçe” işler yaparak kazanmaya çalışıyor. Fakat işler beklediği gibi gitmiyor. Zira nihayetinde, hayatta kalma içgüdüsünün yol açtığı bu hatayı yine bir içgüdüsüyle temizliyor; saatlerce ağlıyor.

Force Majeure filmi “Ben olsam ne yapardım, babam olsa ne yapardı, sevgilim olsa ne yapardı?” sorularıyla izleyicinin zihnini bir saniye boş bırakmıyor. Hatta sanıyorum ki, izleyicilerin çoğu ailesinin kahramanı olmayan bir erkeği kınamış, kendisinin asla kaçmayacağını düşünmüştür. Bu noktada Ebba-Thomas ilişkisini örneklemek için şu verinin faydalı olacağını düşünüyorum: yapılan sosyolojik araştırmalara göre; uçak kaçırma vakası yaşayan çiftlerde yüksek oranda boşanma gözlenmiş. Yani böyle bir facia anında, ikinci plana atıldığını düşünenler, partnerlerinden uzaklaşma refleksi gösteriyor. Filme dönecek olursak burada sormamız gereken soru; Thomas’ın yaptığını sindiremeyen Ebba, partnerinden uzaklaşma refleksi gösteriyor muydu, göstermiyor muydu? Östlund, bu sorunun cevabını tek bir sahneyle oldukça iyi bir şekilde veriyor: Ebba’nın yalnız başına evden uzaklaşarak kaymaya karar verdiği günü hatırlayın. Ebba o sabah, Thomas’ın kredi kartı teklifini reddedip, kendisine ait olan kartı kullanacağını söyleyerek otel odasından ayrılıyor. Teleferikten inince tuvaleti gelen Ebba, pantolonunu sıyırıyor ve halka açık bir alanda karların üstüne tuvaletini yapıyor. Kısacası; önce kendi kartını kullanacağını söyleyen ve tuvaletini yapan Ebba, özerkliğini keşfediyor diyebiliriz. Zira, Freud’un yaptığı sınıflandırmaya göre, anal dönem çocuk için özerkliğin keşfedildiği bir dönemdir. Buna ek olarak, filmde otel odasının banyosunda geçen birçok sahne yer alıyor. Bu sahnelerin, ailenin yaşadığı değişimleri gözler önüne serdiğini söyleyebiliriz. Yani bir ailenin her haline şahit olduğumuz banyo, o ailenin merkezi/kara kutusu görevini üstleniyor. Ve o sabah, Ebba tuvaletini yapmak için banyoyu (ailenin merkezini) terk edip dışarıyı tercih etmiş oluyor. Tam da bu anda, Ebba tuvaletini yaparken, uzaktan ailesinin gülüşlerini duyuyor ve onları izliyor. Yani ailesinden de banyosundan da uzaklaşıp özerkliğini keşfetse bile, kendisini bir şekilde ailesinin içinde buluyor, ondan vazgeçemiyor.

Son olarak kendimize şu soruları sormakta fayda var: “Mücbir sebeplere rağmen kahraman olmaya hazır mıyız?” Başkalarını kahraman olmadı diye suçlamak doğru olur mu? İbre bize döndüğünde -Ebba örneğinde olduğu gibi- kahraman olmaktan  çekinmeyeceğimizin, hayatta kalma güdümüzün değerlerimizin önüne geçmeyeceğinin garantisini verebilir miyiz?

Zeynep Hilal Demirci

Latest posts by Zeynep Demirci (see all)
Visited 164 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version