Yazar: 22:00 İnceleme, Kitap İncelemesi, Şiir Kitabı

“Artık Büyü Diyorlar Bana…” Didem Madak’ın Büyümüş Çocuk Şiiri Üzerine

Şiir insana iyi gelen bir şeydir. İçten gelerek yazılır ve içinize işler. Didem Madak bana da iyi geldi, bu nedenle onun Pulbiber Mahallesi kitabından “Büyümüş Çocuk Şiiri”  adlı şiirini eleştirel okuma gözlüğümü takarak okudum ve okuma eylemimden sonra bende kalanları paylaşmak istedim. 

Madak bu şiirinde yoğun olarak yalnızlık ve büyümek temalarını ele almıştır.  Toplumların yazılı olmayan, yazılı olmamasına rağmen silinip gitmeyen bir takım kuralları vardır. Bunlardan ilki büyümektir. Büyümek kelimesi kullanıldığı bağlama göre, öznesine farklı anlamlar yükleyen bir kelimedir. Örneğin anne /baba yaramazlık yapıp söz dinlemeyen çocuğuna “ büyüdün kocaman abi/abla oldun, sana hiç yakışıyor mu yaptığın” der ve çocuğun omzuna büyümek fiilini yükler.  Aradan üç beş gün geçer, bu kez çocuğun yapacağı şeye izin vermeyecekse anne/ baba “sen daha küçücüksün, bunlar büyükler için” deyiverir hemen. Hal böyle olunca çocuğun benliğinde karmaşa hüküm sürmeye başlar. Bu durumdan Didem Madak da muzdariptir ve büyümenin ağırlığı altında kalma durumu toplum tarafından ona da hissettirilmiştir. Bu durumu:

“artık büyü diyorlar bana

ekmeğini salatanın suyuna banma”

satırlarıyla dile getirmiştir. Bu büyümek nasıl bir şeyse yaptığın yapacağın şeylerin alanını daraltan, özgürlüğünü kısıtlayan hatta salataya ekmek banmayı bile çok gören bir eylemmiş. Şair, dayatılmış büyüme fikrine olan itirazını da şöyle anlatır: 

“ Ben artık büyüyüm Füsun”

Büyüyüm ben” diyerek çocukların sözcükleriyle konuşuyor genç kadın. Büyüyüm ben ifadesi genelde dili dönmeyen ama ebeveynlerine,  topluma büyüdüğünü duyurmak isteyen çocuklar tarafından söylenir. Şairin içindeki çocuğun ölmediğini, bu çocuğu öldürmek istemediğini buradan da görüyoruz. Şiirinde “yalnızlık” temasını da farklı açılardan ele almıştır. İlki toplumun insanı yabancılaştırıp yalnızlaştırması diğeri ise insanın kendini ait hissedemeyişi ve yalnızlığı seçişidir. Madak şiirinde: 

“ ben yürümüyorum Füsun cadde yürüyor

bir cadı olduğumu buradan anlıyorum”

diyerek toplumsal yalnızlığına gönderme yapmıştır. Bilindiği üzere yüzyıllar boyunca cadı olarak nitelendirilen bireyler toplumda istenmemiş, köylerin kasabaların dışında, toplu yaşam alanına uzak yerlerde kendi hallerinde yaşamışlardır. İstenmemelerindeki nedenlerden biri bu insanların diğerlerinden farklı görülmesi, sihir büyü tarzı şeylere yetenek ve yönelimleriyle etiketlenmiş olmalarıdır. Bizler kendimizden farklı olan kişilere ve bilmediğimiz durumlara karşı hep bir savunma halinde oluruz. Genel olarak bilinmeyene karşı bir korku vardır. Belki Madak’ın sihirli değneği, bir küresi veya büyü kitapları yoktu ama onun diğerlerinden farklı düşünceleri, bakış açısı, kendine has üslubu ve elbette itirazları vardı. İnsanlar tarafından anlaşılmadığını hisseden Madak bu yüzden kendini bir cadıya benzetmiştir. Madak’ın satırlarındaki diğer bir yalnızlık ise kendi seçtiği yalnızlık, bir nevi kendini bir yere ait hissedemeyişidir. Şiirdeki:

“hiçbir takım tutmuyorum

yıldızların takımından başka”

satırları aidiyetsizliğin bir göstergesidir. Nitekim insanlar İstanbul takımlarından birini tutmasalar bile memleket takımlarına her zaman bir yakınlık hisseder, kimisi de fanatik bir şekilde memleketinin takımını tutar. Bu insanın doğduğu, büyüdüğü o toprak parçasıyla özdeşleşmesi ve ona karşı aidiyet duygusu geliştirmesidir. Madak, kendini belirli bir memlekete ait hissetmiyor ve bunun için hiçbir memleketin takımını tutmuyor.  Yıldız takımları ile tüm insanların ortak paylaşımı olan gökkubbeyi işaret ederek kendisini dünya vatandaşı olarak tanımlamak istiyor olabilir. Hemen altındaki satırda ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğine zarif bir gönderme yapmıştır: 

“ Bilirsin işte erkekler büyükayı kadınlar küçük cezve”

Yıldızların dizilişinden çıkarılan anlamlarda bile erkekler heybetli ve kuvvetli bir canlıya benzetilmişken, kadınlar minik cezve olmuşlardır. Cezve olmak ev ile sınırlanmak, yemek işleriyle ilgilenmek ve pişirme, ağırlama, bakma, gözetme eylemlerinin karşılığıyken büyük ayı olmak doğada özgürce yaşamak demektir. 

Bir diğer örnek ise şöyledir:

“ zengin evlerinde Harry Potter oldum bu yaştan sonra”

Şair, içinde bulunduğu durumu Harry Potter benzetmesi ile anlatmak istemiştir. Bilindiği üzere Harry teyzesinin yanında yaşayan anne ve babasını kaybetmiş bir çocuktur. Teyzesi ve eniştesi Harry’yi baştan beri istememektedir. Bu durum Harry için de geçerlidir. Harry hiçbir zaman kendini o eve ait hissetmemiş, mütemadiyen misafir olarak kalmıştır. Madak, sonsuz misafirliğini, misafirlik mecburiyetini de bu şekilde anlatmak istemiştir. Nitekim biz insanlar hep bir arayış içindeyiz. Kimimiz bu arayışta eksik parçaları tamamlamaya çalışırken, kimimiz o kaybettiğimiz tadı, anlamı yeniden bulmaya çalışırız. Bu süreç bitinceye kadar içinde bulunduğumuz koşulun, yerin misafiriyizdir.   Bu durum Didem Madak’ın şiir kitabıyla eş zamanlı olarak okuduğum Yolculuğa Övgü kitabında da şu satırlarla dile getirilmiştir; “her beden içinde kendini en rahat hissettiği ve vaktiyle plasenta halinde ki ilk zamanlarında bulanık ama unutulmaz duyumları ve hazları sağlayan elementi yeniden bulmaya özlem duyar. Bir mizaca tekabül eden bir coğrafya vardır hala. Geriye onu bulmak kalır.” (Michel, 2017, s. 21)

Didem Madak,  içinde yaşadığı karmaşayı, anlam arayışını hayatın içinden örneklerle ve gayet yalın bir dille anlatmaktadır. Benzetmeleri, örnekleri uzaklardan değil günümüzden birçok kişinin aşina olduğu ya da kulağına çalınan şeylerdir. Annesini yitirmiş her evlat gibi büyümeye direnmekte, anneli yaşlarında kalmayı istemektedir. Madak şiirinde aslında kendi direniş durumundan bahsetmektedir. Öyle ki Varlık Dergisi için yapılmış bir söyleşide  (Müjde, 2002 s. 1141) “ şiirimin gizli öznesi değilim orda beni bulmak çok kolay. Bu nedenle şiirimin okuduklarımdan ziyade yaşadıklarımdan beslendiğini düşünüyorum” demiştir. Her şeyin farkında olan Madak bu can yakıcı durumları kendi üslubuyla açıklamış ve kendi usulüyle kabullenmeye çalışmıştır.

Kitabı okurken kendimi buldum, onun anlattıkları içinde kayboldum, topluma ve kendime kızdım. Kimi sayfalar buram buram yaşam kokarken, kimilerinde umutsuzluk ve isyan elle tutulacak kadar canlıydı. Türk şiirinin en önemli kadın şairlerinden bir tanesi olan Didem Madak kendiliğiyle ve samimiyetiyle sonsuza kadar yaşayacaktır. 

KAYNAKÇA;

Onfray, M. (2017).  Yolculuğa Övgü, İstanbul:  Redingot.

Bilir. M. (2002) Didem Madak ‘la Söyleşi. Varlık Dergisi. Erişim adresi: http://www.edebiyathaber.net/didem-madakla-soylesi/

KÜBRA ÇELİK

Visited 207 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version