Yazar: 17:48 İnceleme, Kitap İncelemesi, Öykü Kitabı

Büyülü Gerçekliğe Giden Uzun Yol

Yaşamı Üzerine

Jorge Luis Borges, 24 Ağustos 1899 yılında Arjantin’de doğan, yaşadığı coğrafyayı aşarak ününü dünya çapında duyuran başarılı bir yazardır. Büyülü gerçeklik akımının önde gelen isimlerindendir. Gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlenmiştir.

Eğitimli ve asil bir aileden gelen Borges’in on bir yaşında Shakespeare’i İngilizce dilinde okuduğu bilinmektedir. İngilizcenin yanı sıra Almanca, Latince, Fransızca dillerine hâkimdir. İyi bir eğitim sayesinde edebiyat dünyasıyla erken tanışmış, okul dönemlerinde, ileride kendisini çok etkileyecek kalemlerle tanışma fırsatı bulmuştur. Sembolizm akımı yazarları Verlaine, Rimbaud, Mallarme ve Schopenhauer bu yazarlar arasındadır.

Borges, Birinci Dünya Savaşı sonrası yazar olmaya karar verir. O sıralar İspanya’ya ailesi ile taşınır ve babasına 1870’lerde geçen romanını yazması için yardım eder. Kendi kalemini bulmak için ise edebi gruplara katılır. Birçok girişim sonrası kendisine akıl hocası bulur. Şair, Rafael Cansinos, Borges’i etkiler. Borges, kısa zamanda kendini “Ultaristler” grubundan biri sayar; ama bu aidiyet hissi uzun sürmez. Ultaristler aşırı muhalif yazılar kaleme alır. Borges de bu temaları yakaladığı iki kitabını yayımlamadan imha eder.

Yayımlanan ilk eserleri şiirdir. İlk şiiri Grecia dergisinde yayımlanır. Arjantin’e döndüğünde ise dostlarıyla Ultaristler grubunu kurar. Yayımladıkları Prisma dergisinin dağıtımını Buenos Aires duvarlarına yapıştırırlar.

1923 yıllarında Filozof Macedonia Fernandez ile tanışır. İlk şiir kitabı, Fervor de Buenos Aires (Buenos Aires Tutkusu) o sene yayımlanır. Akabindeki senelerde iki şiir kitabı daha, Luna de Enfrente (Yolun Ötesindeki Ay) ve Cauderno San Martin (San Martin Defteri) yayımlanır. Denemelerini derlediği kitabı ile belediyeden 3.000 pesoluk ödül kazanır.

1933 senesinde Alçaklığın Evrensel Tarihi ile büyülü gerçeklik tanımı kullanılmaya başlar. Bu terimi ilk kullanan Angel Flores’e göre büyülü gerçekçilik akımı bu kitapla başlar.

Büyülü Gerçeklik Akımı

Büyülü gerçekçilik akımını anlatmak gerekirse kısaca şunu söyleyebiliriz: Normal ve gerçek anlatımın tam tersidir. Bu yazılarda sihir ve mantık dışı öğeler bulunur. Bu sebeple okumak ve anlamlandırmak daha zordur. Zor okumayı sevenlerin tercihleri ise bu akıma çok uygundur.

Bugün sizlere büyülü gerçeklere giden yolun büyük yapı taşlarından biri olan Alef kitabından bahsedeceğim.

Alef, İbrani alfabesinin ilk harfidir. İkinci anlamı ise sayısı sonsuz kümelerin kardinalitesini görmek için kullanılır. Borges ise Alef’i sonsuzluk temasında kaleme almıştır. Yani kitap ismi aynı zamanda kitabın temasını oluşturur.

Borges için, “Evreni edebiyatta özetleyen yazar,” denir. Alef kitabı mistik, mitolojik, doğu-batı sentezi, düş ile gerçek, eski ile yeni ve birçok tezatlığı içerisinde barındırır. Okurken olaylardan olaylara kademesiz geçişler yapabilir, birden kendinizi fantastik olaylar içerisinde bulabilirsiniz.

Ben zor kitapları seven bir okurum. Okurken güçlü bir yorgunluk hissetmesem de birçok okurun bıraktığını veya zorlandığını duymuştum. Lakin bu söylemler sizlere itici gelmesin. Herkes ömründe bir Borges kitabı okumalı, büyülü gerçekçilik akımını tanımalıdır.

Borges, Alef kitabıyla okuruna farklı farklı deneyimler yaşatıyor dersek abartmış olmayız. Kah romanı yazıyor kah romandan bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Hikâyelerde şaşırtıyor, verdiği bilgilerle aydınlatıyor, en önemlisi düşündürüyor.

Borges’in dili büyük bir bilgi birikim ürünü diyebiliriz. Coğrafya, dinler, efsaneler, mitler ve birçok şeyden aynı öyküde bahsedebiliyor. İşin zorluğu zaten bu kısımda başlıyor. Kısaca şunu diyor Borges: Beni okuyup geçersen anlamazsın. Beni düşünmelisin. Düşünmeye başlayınca alınıyor keyif.

Kitap on yedi öyküden oluşuyor ve toplam 196 sayfa. Lakin her hikâyesi başlı başına akıcı bir şekilde okunmamalı. Ben uzunca bir zamanda ve düşünerek okudum. Hatta yetmedi, tekrar okuyacaklarım listesine ekledim; çünkü her hikâyenin altında bir felsefe yatıyor. Bu felsefe kimi zaman alegori olarak, kimi zaman iç içe geçmiş bir mitolojik hikâyeyle karşımıza çıkıyor.

Borges, Ölümsüz adlı öyküsünde şöyle bir cümle kurar:

Gelecek yüzyıllarda yeşerecek iyilik, hatta geçmiş yıllarda yeşermesi beklenmiş iyilikler uğruna ne kötülükler yapanlar tanırım.

Bu cümleyi okuyup geçmek mümkündür. Fakat düşünmeden geçmek adil değildir. Borges bu cümlede iyilikten bahsederken iyilikler için yapılan kötülükleri de ortaya serer. Bu başlı başına bir meziyettir. Okunup anlaşılmayı bekler.

Çevirisi Hakkında Kısaca

Çeviri kitap okuyacağım zaman endişelenirim. Çünkü çeviri hataları olayın, hatta hikâyenin bütün tadını kaçırabiliyor. Özellikle Alef gibi bir eserin çevirisi daha da önemlidir. Hem büyülü gerçeklik akımı gereği hem katmanlı alegorik anlatımı gereği çevirisinin daha dikkatli yapılmasının gerektiğini düşündüğüm bir eserdir.

Bunu neden söylüyorum? Dilimize çevirilmiş kurgu kitapları, küçük çeviri hatalarını fark ederek ama tadımızı kaçırmayarak, kendimizce olayı doğru algılayarak okumak mümkün olabiliyor. Ama Alef gibi düşündüren kitaplardaki minimal hatalar bile yanlış düşünmeyi sağlayabiliyor. Bu sebeple okumadan önce epey tedirgindim. Ben İletişim Yayınları tarafından yayımlanan kitabı okudum. Çevirilerini Tomris Uyar, Fatih Özgüven, Fatma Akerson ve Peral Beyaz Charum gibi iyi bilinen çevirmenler yapmıştı. Bu sebeple gönül rahatlığı ile sıkıntı yaşamadan okuyabilirsiniz.

Son olarak, size bu güzel kitabı tavsiye ederken alıntılar vermek istiyorum:

Belki de arayışımın bitimi kendimdim.

İnsan bir olguyu birden açık seçik kavrayınca, o zamana kadar kuşkulanmadığı bir sürü şeyin de aslında bu olguyu desteklediğini görür.

Gelecek yüzyıllarda yeşerecek iyilik, hatta geçmiş yıllarda yeşermesi beklenmiş iyilikler uğruna ne kötülükler yapanlar tanırım.

Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir an’dan oluşur aslında; kişinin kim olduğunu keşfettiği andan.

Hakikat direnen bir zihne zorla girmez.

Visited 69 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version