Üzerinde yaşadığımız toprağın geçmişi hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Eğer tarih alanına özel bir ilgimiz yoksa okullardaki tarih derslerinde verilen iki paragraflık bilgi kadar veya filmlerde kurgulanmış sahneler kadar aşinayız. Keza konuların anlaşılmayacak kadar karışık olması keza geçmişte yaşananların hayal edilememesi veya ilgi çekici olmaması gibi sebepler, bizi geçmişin kilitli kalmış derslerinden uzak tutuyordu.
Kronik Yayınevi tarafından yayımlanan, Selim Erdoğan tarafından kaleme alınan Sakarya kitabı, bilinen tarih kitaplarının aksine kolay anlaşılır, görsel olarak oldukça zenginleştirilmiş bir eser. Tarih seven bir okur olarak, tarih sevmeyenlerin bile ilgisini çekeceğini iddia ediyor ve detaya giriyorum.
Eserin girişinde öncelikle bizi bir anahtar karşılıyor. Karışıklık yaşanmaması adına savaşan tarafların tümenlerine farklılık katılmış. Örneğin; Türk tümenlerine 5inci Tümen, Yunan Tümenlerine 5. Tümen deniyor. Bu farklılaştırma, okurken tarafları karıştırmamanızı sağlıyor.
Sakarya eseri, kaleme alınmadan önce üzerinde düşünülmüş, çok çalışılmış ve emek verilmiş bir eser. Yazar, okuyucuya yorumunu iyi geçirmek için savaşılan toprakları tamamen gezmiş, kitabın arkasında renkli baskı ile fotoğraf ekleyip tarihi bir atlas oluşturmuş. Her bölümü kendi içerisinde sınıflandırarak savaşı, harekât planlarını, coğrafyayı tanımanızı sağlamış. Eserin hazırlanması tam beş yıl sürmüş. Yoğun araştırmalar sonucu ortaya çıkan bu eserde şaşıracağınız çok detay var.
Öncelikle kitap bölümlere ayrılmış. Her bölümde her iki tarafın süreci, psikolojik durumu, anlık tehlike ve avantajlarına değinilmiş. Zaten anahtar kısmında verilen bilgilerle okumanız kolaylaştığı için süreç konforlu bir hale geliyor. En sevdiğim detaylardan biri, yazarın Türk kuvvetleri sürecini anlatırken düşman kuvvetleri hakkında da detaylıca bilgi vermesiydi.
YUNAN KUVVETLERİ
Eserde önce Yunanistan tarafı anlatılıyor. Mühimmat olarak güçlü olmasına rağmen; savaştıkları yerin jeopolitik bilinmezliği, askerin gergin ve yorgun olması, savaş bölgesine ulaşım zorluğu gibi sebeplere değiniliyor. Eserde bu sahneyi çok güzel anlatan 12. Tümen Komutanı ile General arasında bir diyalog var.
“Yarın sabah asker yirmi kilometreden fazla yol yürüyecek, üstüne bir de bu mevzilere taarruz edecek!”
“Periklis, geçen kış, daha o zaman senin bu tümenin bile yoktu, anımsıyor musun? Atina’ya bir deniz uzaklıktaydık. Nasıl oldu da bu ot bitmez dağ başına geldik biz?”
Eser bu konuyu iyice anlayabilmemiz için önce Yunanistan iç durumuna değiniyor. Kral Konstantin ve Başbakan Venizelos uyumu çok iyidir; lakin 1915 yılında İngiltere, Venizelos’a itilaf devletleri safında savaşa girme karşılığında İzmir’i vadetmesiyle olayları değiştirir. Venizelos, savaşa bulaşmak istemeyen kral ile ters düşerek, özellikle subayları Megala İdea fikriyle güdüleyip savaş çığırtkanlığı yapar. Kral yapılan teklifleri tümüyle reddeder. Venizelos istifa eder ama ideolojisini gerçekleştirmek için itilaf devletlerinin yardımıyla ihtilal yapar. Kral can güvenliği tehlikesiyle kaçarken bu kanlı oyunun kazananı Venizelos olur. Ülkenin ikiye bölünmesine ve kutuplaşmasına sebep olur. Yunanistan’ın siyasi bölünmüşlüğü yukarıdaki diyaloğu doğrular niteliktedir. Venizelos, bu planın Yunanistan’a felaket getireceğini açıkça rapor eden askerleri bile dinlemeyerek siyasi oyunlara hem halkını hem de askerlerini kurban eder.
TÜRK KUVVETLERİ
Eserde Türk kuvvetlerinin durumu da çok güzel anlatılmış. Osmanlı İmparatorluğu son demlerini yaşamaktadır. Bir yanda silahlarını teslim etmiş ve itilaf devletlerinin boyunduruğu altına girmiş bir İstanbul Hükümeti vardır. Diğer yanda da İstanbul Hükümeti’nin verdiği kararları reddeden, manda altına girmektense ölmeyi tercih eden Ankara Hükümeti. Türk kuvvetlerinin işi çok zordur. Mevcut süregelen Osmanlı’dan tasfiye edilen bir askeri yapı vardır ama mühimmat sıkıntısı yaşanmaktadır. Bu sorunlara rağmen Ankara Hükümeti halk ayaklanmasını başlatmıştır. Asker ve halk topyekûn olmuş, emsali görülmemiş bir mücadele için güdülenmiştir.
Eser, bu halihazır sorunlar dışında Türk kuvvetlerinin kendi iç sorunlarına değiniyor. Halk ayaklanması Kuvayi Milliye’yi ve Kuvayi Seyyare’yi doğurmuştu. Sorunlar üzerine bu gönüllü birlikler çok başarılı olsa da tek yerden emir almadıkları için itaatsizlik durumu oluşturmuştur. Mustafa Kemal, TBMM kararlarına uyacak, emir komuta yetkisinin olacağı Düzenli Ordu fikrini hayata geçirir. Mevcut güçlerin stratejik olarak doğru konumlandırılabilmesi için bu şarttır. Kuvayi Milliye’nin büyük bir kısmı düzenli orduya geçse de Çerkez Ethem komutasında olan Kuvayi Seyyare birliği, komuta altına girmeyi reddeder. Böylece bu savaşta üçüncü bir cephe daha açılmış olur. Düzenli Ordu zor durumda kalmıştır, Yunan birliği ise bu krizi fırsata çevirmeye niyetlidir. Türk sancağı büyük bir sınav vermektedir. Bu zorluk karşısında Kurmay Başkanı Binbaşı Muzaffer şunu söyler:
“Yürü Muzaffer, yürü! Biz de gidiyoruz cepheye. Ya devlet başa ya kuzgun leşe!”
Selim Erdoğan, bilinen tarih kitaplarının aksine sadece savaşı değil; savaşmayı güdüleyen sebepleri, siyasi oyunları, her iki taraf için de dile getirilen görüşlere yer vererek çok boyutlu anlayabilmemizi sağlayacak şekilde yazmış. Aralarda her iki taraf için verdiği diyaloglarla o tarih sahnesine gitmenizi, o cepheleri gezmenizi, akıcı anlatımı ile sürükleyici bir şekilde devam etmenizi sağlıyor.
Sakarya Meydan Muharebesi imkanların sonuna kadar kullanıldığı, hata yapmanın bir felaket doğurabileceği bir savaştır. Anlaşılmasının güç olma sebebi askeri hamlelerin çok fazla olmasıdır. Bir tümeni birden fazla yerde görebilirsiniz. Sakarya kitabı bütün stratejik karmaşıklığı bu konuda çözmüş. Yazıyla beraber karşılaştırılmalı tablo ve görsel haritaları üzerinden anlatım yaptığı için kafa karışıklığına yer vermeyen, doyurucu bir eser olmuş.
Eser, olayları anlatırken izlediği teknik sayesinde anbean okuru konunun içinde tutmayı başarıyor. Cephe komutanlarının yazışmaları, askerlerle yapılan kısa diyaloglar, cephede yaşanan sorunlar, anlık jeopolitik konum detayları gibi konular; hatta taarruzların saatine kadar detay verilmiş. Detaylar dikkat dağıtmayacak ölçüde tutulmuş. Dört misli fazla olan düşmana karşı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın planı çok net şekilde anlatılmış. Başkomutan Mustafa Kemal’in zekasına bir defa daha hayran kaldım.
Sakarya Meydan Muhaberebesi, hem meclisin hem askerin hem de ona inanan halkın en büyük sınavıdır. Üzerinde yaşadığı topraklardan başka bir şeyi olmayan insanların mücadelesidir. Tüm felaketlere rağmen yılmayan, bıkmayan, durmak bilmeyen, vatanın her bir yanında kanını akıtmış Mehmetçik’in hikayesidir. Onların yaşadığını bir parça anlamak ve bize bıraktıkları toprakların kıymetini bilebilmek için okumak kanımca bir borçtur. Bu borcu Selim Erdoğan başarılı çalışmasıyla kendi adına fazlasıyla ödemiş. Bu kıymetli eser için Kronik Yayınevi’ne, Selim Erdoğan’a ve kitapta emeği geçen her bir kişiye teşekkür ederim.
Yazımı, kitapta çok güzel anlatılmış, Başkomutan Mustafa Kemal’in savaşın seyrini değiştiren sözüyle bitirmek istiyorum. Bu söz üzerine yeni bir tarih yazılmıştır.
“Hatt-ı müdafa yoktur, sath-ı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı kanımızla sulanmadıkça terk olunamaz.”
Sevgilerimle.
- “İnferis” Kitap İncelemesi - 9 Ağustos 2022
- Mahfi Eğilmez ile Söyleşi - 1 Ağustos 2022
- “Küçük Hasır Şapka” Kitap İncelemesi - 25 Temmuz 2022