Man Booker ödüllü İngiliz asıllı yazar Ian Mcewan’ın 1981 yılında yayımlanan romanı The Comfort of Strangers, Türkçe çevirisiyle Yabancı Kucak, şüphesiz yazarın külliyatı içinde önemli bir yere sahip. Bilhassa ataerkil sistemin insan ilişkilerini, seksi, erotizmi ve aşkı tümüyle nasıl zapturapt altına aldığının acıklı bir göstergesi.
Pınar Kür çevirisi olduğu için rahat bir metin okuyoruz. Ancak roman içinde bazı ilginç kelimeler “anacan” [1]gibi göze çarpsa da bu makalede tercümeden ziyade romanın semantik bağlamda oturduğu yer önemli.
Farsça kökenli “yabancı” kelimesi aslında “çöl, kurak yer, verimsiz toprak” gibi manalara tekabül etmektedir. Zamanla günümüzdeki anlamını kazanır. “Yabancı” kelimesinin şüphesiz erotik çağrışımı olduğu da su götürmez bir gerçek. Çünkü yabancı olan gizemlidir ve oranın yerlileri dışarıdan gelen bu kişiyi izler. “Voyörizm” denilen röntgencilik tam da budur. Mcewan’ın metin boyunca inşa ettiği görsel dil, eserin bu hususta etkisini artırır.
Mary ve Colin çiftinin tatile Venedik’e gelmesiyle başlar her şey. Burada tanışacakları Robert ve Caroline, onların hayatını derinden etkileyecektir. Gerilim tadında ilerleyen roman feminizm ve kadın- erkek ilişkileri üzerine söyledikleriyle bizleri düşündürür.
Ataerkil söylem en sert halleriyle karşımızdadır. Robert’ın çok da isteyerek evlenmediği eşi Caroline’e uyguladığı şiddet bunun bir göstergesidir. Ancak Robert’ı böyle bir canavara çeviren şüphesiz babasıdır.
“Hayır, beyaz soket çoraptan başka çorap giymelerine izin yoktu. Hayır, öğleden sonra bile olsa annemsiz tiyatroya gitmeleri yasaktı. Arkadaşları bizde kalamazdı, çünkü hiç kiliseye gitmeyen kötü kızlardı.”[2]
Robert’ın rol modeli olan babasının bu denli toksik bir erkek olması ve kızlarına yasaklar uygularken Robert’ı varisi ilan etmesi şüphesiz bu karakteri ilerleyen dönemlerinde mizojin bir yaratığa dönüştürmüştür. Ataerkil söylem, her zamanki gibi görevini layıkıyla yerine getirmiştir.
“Kucağındaki peçeteyi alıp boynuma bağlardı. ‘Bakın, bakın’ derdi, ‘benden sonraki aile reisi bu. Robert’ın gözüne girmeniz gerek.”[3]
Ataerkinin en önemli figürü “baba”dır. “Baba triangle”[4] diyebileceğimiz bu üçgen tüm bu ataerkil düzeni özetler.
BABA
DEVLET TANRI
Erkek, ataerkil söylemin tek öznesidir. Onun büyüyüp babaya dönüşmesi temel gayedir. Ailedeki babanın toplumdaki diğer silüetleri, “devlet baba” ve “tanrı baba”dır. Robert’ın babasının diplomat olması, “devlet adamı”[5] olması, bu bağlamda dikkat çekicidir.
Ayrıca Robert’ın, babasını âdeta bir tanrı gibi gördüğü şu satırlar önemlidir:
“Tanrı gibi her şeyi bildiğine inanıyordum.”[6]
Erkek, ataerkil düzende hayatın her alanında söz sahibidir. Robert’ın aile ilişkileri, bu düzeneğin ufak bir tecellisidir. Ayrıca tek oğlan çocuğun yani Robert’ın “erkek” olma serüveninde yaşadığı kırılma noktaları da bu “ataerkil erginleşme” için son derece önemlidir. Mesela, yeni aile reisi olacak Robert’ın harika dişleri olması isteniyor. Sadece görünüş için mi? Hayır. Diş, yiyecekleri parçalar. Robert’ın her erkek gibi saldırgan olması, “parçalayabilmesi” için iyi dişlere ihtiyacı vardır. Ayrıca romanda ayrı bir pasaj şeklinde bize aktarılan bir bölüm vardır ki dehşet vericidir.
“… tatlı şeyler özellikle de çikolata erkek çocuklarını bozarmış. Onları kızlar gibi zayıf karakterli yaparmış.”[7]
Ana karakterler her ne kadar Mary ve Colin gibi görünse de onlar aslında sadece objedir. Robert’ın onları röntgenlemesi, dikizlemesi, izlemesi onların sadece kurban olduğunu kanıtlar. Dikizlemek eylemi başlı başına erotiktir. Gözetlediğimiz obje “her zaman elimizle dokunabileceğimiz bir nesne anlamında olmasa da ulaşılmış bir alana getirilmiş olur.”[8]
Kitaptaki erkeklik halleri dikkat çekicidir. Colin’in Robert gibi kaba saba, vahşi, eril bir erkek imajı çizmemesi önemlidir. Robert’ın yaşadığı erkeklik krizinde derin bir yarığı temsil eder Colin. Zira Colin’in fiziksel tasviri bile dişildir.
“Saçları olağandışı bir incelikteydi, bebe tüyleri gibi ama siyah bukleler hâlinde kadınsı ensesine dökülüyordu.”[9]
Yazar tarafından dişil unsurlara bürünen Colin’in gözetleyen değil de gözetlenen olması zira önemlidir. Çünkü gözetlenen olması Colin’i objeleştirir. Onu gözetleyen ,ve bu şekilde ondan haz alan, özne Robert’tır.
Robert’ın cinsel yönelimini gey veya biseksüel olarak açıklamaktan ziyade bunu cinsel bir fantezi olarak da tanımlamak mümkündür. Kitapta bu durumun üzerinde fazla durulmaz. Robert karısı Caroline’le bir aşk evliliği yapmamıştır. Hatta çocukları bile yoktur. Bu durumun faturası bir kadın olarak Caroline’e çıksa da zaman içinde Robert’ın sorunlu olduğu öğrenilir. Robert’ın sperm kalitesinin düşük olması onu homoseksüel yapmaz. Postmodernist bir yazar olan Mcewan, romanda bu tarz detaylar verse de bunlar bilimsel anlamda karakterin homoseksüel olduğunu açıklamaya yetmez.
Ancak Robert’ın Venedik sokaklarında Colin’le el ele kol kola gezmesi, onu dudağından öpmesi gibi kısımlar yönelim hakkında daha sahih ipuçları verir. Kitabın sonlarına gelindiğinde Robert ve Caroline’nin Colin’i etkisiz hale getirip ondan cinsel olarak faydalanmaları tüylerimizi ürpertir ve bizi heyecanlandırır. Çünkü buradaki betimlemeler gerçekçi ve doğaldır.
Ataerkil bir özne olan Robert’ın kurban konumuna soktuğu Colin’i, Colin’in fiziksel betimlemelerinin kadınsı hissiyatlar uyandırması ve toksik bir erkek olmaması kurban konumu için önemlidir, vahşi bir hayvan gibi köşeye sıkıştırması, ona fiziksel zarar vermesi onu kanlar içinde bırakması ve Caroline’le beraber fantezilerine ortak etmesi patriarkal düzenin ikincil öğe olarak gördüğü unsurlar için oldukça dezavantajlı bir durumdur.
Ataerkil deformasyon için sadece “erkek” önemlidir. “Erkek ol(a)mayan” herkes fallus tarafından cezalandırılmayı hak eder. Bu fallogosantrizm romanda da çeşitli yerlerde karşımıza çıkar.
“Robert ise fırçalara, pipolara, jiletlere yoğun bir dikkatle bakıyordu.”[10] Robert’ın tüm bunlara olan düşkünlüğü yani penisi ve ona benzeyen her şeyi hayatının merkezine koyması, ataerkil diskurlara uygun olarak yetişen bir erkek olduğunun da göstergesidir. Tıpkı babası gibi.
Eşi Caroline’le kurbanını, Colin’i, paylaşması manidardır. Çünkü Caroline roman boyunca kocasının sözünden çıkmayan, ondan şiddet gören ama her halükârda onu destekleyen zavallı bir kadın imajı çizer. Kocasının yanında fallusun cezasını çeken bir kurbanken, Colin gibi bir erkeğin yanında ast değil üst olmuştur. Colin’i etkileyecek dişil bir obje olmadığından herhangi bir tehdit unsuru olarak da görülmez.
Caroline’nin Mary’ye başına gelenleri anlattığı kısımlar dikkat çekicidir. Robert’ın yatakta Caroline’e uyguladığı şiddet, eşi tarafından bir tür zevk unsuru olarak kabul edilir. “Kırbaç kullanırdı. Sevişirken yumruklardı beni. Korkudan ölüyordum ama korku ile keyif aynı şeydi. Kulağıma sevgi sözcükleri fısıldayacağına nefret kusardı. Bense, aşağılanmaktan yerin dibine geçerken, zevkten kendimden geçerdim. Robert’ın gerçekten benden nefret ettiğinden kuşkum yoktu. Oyun oynamıyordu. Çok derin bir tiksintiyle sevişiyordu benimle ve ben buna karşı koyamıyordum. Cezalandırılmaya bayılıyordum.”[11]
Karanlık taraflarıyla bilinen ama çokça da okunan Fransız yazar Marquis de Sade “doğa yalnızca acıların yardımıyla mutluluğa erişmemizden keyif alır.”[12] der. Robert’ın kırbaç kullanması da yine Sade’e göre şöyle tanımlanabilir:
“Doğal eğilimleri ve vahşet konusundaki içgüdüleri nedeniyle, zalim erkeklerin vahşiliklerini tatmin etme yolu olan kırbacı kullandıklarını söyleyebilirim.”[13] İşte ataerkil öğreti bize bunu verir. Erkek doğası gereği vahşi ve zalimdir. Kadın ise daha uysaldır. Erkek içindeki bu vahşiliği silahını kullanarak (silah=penis=kırbaç=fallus) yatıştırır. Kadını ve erkeklik katından kovulmuş tüm bireyleri, bilhassa erkek eşcinselleri, bu şekilde cezalandırır ataerkil düzenek. Av ve avcı yaratır. Bu hikâyede avcı toplumsal normlarla yoğrulmuş, kaba saba, zalim, vahşi, toksik erkektir. Bu tanıma uymayan herkes onun için avdır.
Yabancı Kucak’ta insan cinselliğinin en derin ve karanlık tarafları patriarkal sistemin yapmacık kıstaslarına göre yeniden inşa edilir. Daha doğrusu en temel dürtülerimiz ve cinsellik ihtiyacımız bile bu deformasyon rüzgârıyla harap edilir.
[1] ‘’anacan’’ kelimesi yerine ‘’anaç’’ kelimesinin çok daha uygun olacağı kanısındayım.
[2] Mcewan, Yabancı Kucak, Ayrıntı Yayınları, 2004, İstanbul, s. 32.
[3] Mcewan, a.g.e., s. 32.
[4] Daha önce bu tamlamayı kullanan olup olmadığı konusunda kaynaklardan net bir cevap alamadım ama bu makale çerçevesinde kullanıp değerlendirdim. ‘’Baba Üçgeni’’ (ataerkil düzende babanın silüetleri)
[5] Türkiye Türkçesinde ‘’devlet kadını’’ diye bir tabir yoktur. Batı dillerindeki kelimelerin cinsiyeti meselesi bizim dilimizde artikellerle çözülmez. Genelde eril olan kelimenin sonuna ‘’adam’’ sözcüğü getirilir. ‘’İş adamı’’ örneğinde olduğu gibi. Ama artık ‘’iş insanı’’ ifadesi genelgeçer bir kullanıma ulaştı. Çok şükür.
[6] Mcewan, Yabancı Kucak, Ayrıntı Yayınları, 2004, İstanbul, s. 33.
[7] Mcewan, a. g. e., s. 35.
[8] Berger J., Görme Biçimleri, Metis Yayınları, 2023, İstanbul, s. 8.
[9] Mcewan, Yabancı Kucak, Ayrıntı Yayınları, 2004, İstanbul, s. 55.
[10] Mcewan, a. g. e, s. 70.
[11] Mcewan, a. g. e, s. 108.
[12] de Sade M., Yatak Odasında Felsefe, Zeplin Yayınları, 2015, s. 27.
[13] de Sade M., a. g. e, s. 94.
Editör: Gülçin Yurdaer
- Ataerkinin Erotizmi Şekillendirmesi Bağlamında Mcewan’ın Yabancı Kucak Romanı - 20 Ocak 2025
- Yalnızlığın Girdabında Bir Kiralık Oda - 15 Kasım 2024
- Kına Yaktım Saçlarıma - 10 Ekim 2024