Yazar: 15:26 Kitap İncelemesi

Yalnızlığın Girdabında Bir Kiralık Oda 

İlk baskısı Aralık 2021’de yayımlanan Murathan Mugan’ın Erkekler Yalnızlıklar öykü seçkisi için Mehmet Bilal Dede’nin özel olarak kaleme aldığı “Kiralık Oda” hikâyesi bizleri yalnızlığın sinsi ve uğultulu girdabına sürükler. 

Öyküde net olarak yaşı verilmeyen ana karakterimizin orta yaşlarının sonunda bir adam olduğunu anlarız. Her şeyden elini eteğini çekmiş, emekli olmuş bu abimiz aslında bir lubunya. Yani homoseksüel bir birey. Tüm hikâye de aslında bu adamın derin yalnızlığı üzerine inşa edilmiş. 

Kendisi mi bağrına basmıştı yalnızlığı yoksa o illet mi davet etmişti onu, çekip almıştı ev sahibi gibi içine?1 

Hikâye bu adamın evinin bir odasını kiralamasıyla başlar. Yalnızlıktan sıkılan bu adam, evine birinin girip çıkması için böyle bir formül bulur. “Kiralık Oda” ilanını cama asmasıyla yakışıklı ve gizemli bir gencin eve gelmesi bu adamı derinden değiştirir. 

Burada “kiralık” kelimesi dikkatimizi çeker. Çünkü kiralanan bir şey, gelip geçicidir. Yani zamanı dolunca kiralayan, o şeyi terk edip gider. Sonuçta ana kahramanın yalnızlığı baki kalır. Bu mesaj en baştan okura verilir. Bittabi kiralık sözcüğü “eskort, jigolo” gibi seks işçilerini de çağrıştırabilir. Nitekim olay örgüsü içinde bilhassa “jigolo” kavramı öne çıkacaktır. 

Kiralık oda ilanı için ev sahibiyle görüşmeye gelen delikanlı ilginç bir tiptir. Orta yaşlı lubunya, bu adamdan öyle etkilenir ki onu bir anda hayatının merkezine alıverir. Delikanlının tasviri dikkat çekicidir: 

Görür görmez içine tatlı bir dehşet salan, ancak oran, ölçü ve adalet duygusunu da yok eden boylu boslu bir güzellik var karşısında. Sarı ve kahverengi sanki sevinçle bir araya gelmiş, çocuğun dalgalı saçlarında, gür kaşlarında, etli dudaklarını kısmen örten hafif bıyığı ve kirli sakalında ışıltılar saçarak oynaşıyor.2 

Yazar tarafından gizemli delikanlının fiziksel tasviri çok etkili bir şekilde bizlere sunulur. Âdeta okur da gelen kiracı adayına hayran oluverir. Bittabi ev sahibi, yalnızlığını böyle güzel bir delikanlıyla paylaşmaktan memnundur. Onu hemen kiracı olarak evine alır.  

Bu hayranlık zamanla ciddi bir aşka dönüşür. Delikanlıyla aynı evi paylaşan kahramanımızın davranışları değişir. Öz bakımına yeterince dikkat etmeyen kahramanımızın güzellik ürünleri satan bir mağazada başına gelen şu pasaj aynı zamanda cinsiyet rolleri bağlamında dikkat çekicidir: 

‘Ben’ diyor hafif mahcup, ‘erkekler için yüz bakım kremi arıyordum.’ Kadın uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi kaşını kaldırarak, ‘Cildin kadını erkeği yoktur beyefendi,’ diyor.3 

Kahramanımızın değişimi sadece öz bakımdan geçmiyor elbette. Delikanlı işten eve dönünce yiyebilsin diye mutfağa kurabiyeler, poğaçalar, kekler koyar. Tek taraflı da olsa yalnızlığını bastırmaya çalışır. Hatta iş delikanlının çamaşırını yıkamaya, ütülemeye kadar gider.  

Burada delikanlının gözüne girmek, hayatında yer edinebilmek için çırpınan âşık bir adam görmüyoruz sadece. Aynı zamanda cinsiyet rolleri bağlamında da değerlendirebileceğimiz noktalar mevcut. 

Delikanlının hoşuna gitmek, ilgisini çekmek için lubunyamız neden onunla tavla oynamaz mesela? Veya neden beraber maç izlemezler? Şüphesiz toplumsal cinsiyet pratiği bağlamında bu gibi fiillerin daha “erkeksi” olduğu kabul edilir. Bu yanılgıya göre mutfak, ev ve iç mekânla ilgili her türlü detay da “dişil” dir. (!) Buna ufak bir örnek: 

‘Anne eli değmiş’ yemekler sağlıklı ve lezzetlidir, ulaşılması gereken arzu nesneleridir. Anneler bu yemekleri yapmayı, diğer bireylerse bu yemeklere ulaşmayı hedeflemektedir.4 

Toplumsal cinsiyet normları haricinde öyküye göre; lubunya âşık olduğu adam için bir nevi annedir. Bu saptama ödipal okumaları hatırlatır. Öyküde sıklıkla geçen ‘‘evin oğlu”, “evin erkeği” tabirleri bu okumayı meşru kılar. 

Yalnızlık psikolojisiyle alt üst olmuş kahramanımız, hayatına bu adamın girmesiyle değişir. Kendini göstermek ister. Ancak şefkat ve merhamet gibi “dişil” olarak vurgulanan yaşadığı birtakım duygular onu “evin kadını” rolünün dışında “evin annesi” rolüyle de ilişkilendirir. Delikanlı onun hem “oğlu” hem de “kocası” gibi okunabilir.  

Delikanlının mesleği de öykü boyunca sorgulanır. Her ne kadar ev sahibine taksici olduğunu söylese de giyimi, kuşamı ve kazandığı para delikanlının yalan söylediği kanaatini oluşturur. Üstelik sadece okur değil,ev sahibi de şüphelenir. Delikanlının mesleğiyle ilgili neden yalan söylediğini belleğinde sorgular. Hatta onun jigololuk yaptığını bile düşünür. 

Lubunyanın daha önceden mekân işlettiği ve bu tip yerlerde çalıştırdığı erkekler aklına gelir. Kiracısı da tıpkı onlar gibidir. Odasını kiraladığı bu delikanlı geçmişinden aşina olduğu biri midir? Yani aslında böyle bir delikanlı kiracı olarak hiç gelmemiş midir bu eve? Öykü içinde bunlara net cevap verilmez. Ama gerçeklik algısının kırıldığına dair şüpheler uyandırmaya yeter.  

Öykünün son sahnelerinde delikanlı hastalanır. Âşık olduğu adama bakma zamanı gelmiştir. Burada bile cinsiyet rolleri devreye girer.  

Meslekler egemen cinsiyet normlarına göre tanzim edilirken, edebiyat da bu kurgunun doğallaştırılmasına ve tahkim edilmesine hizmet ediyor.5 

Sevdiğine hemşirelik eden, hasta yatağında ona bakan karakterler genelde kadınlardır. Bunun nedeni olarak da “hemşirelik ve doktorluk mesleğinin kadınlar tarafından yapılabileceği argümanları arasında birincil konumu kadının şefkatli ve fedakâr yönü alır.6 gösterilir. Kahramanımız tereddüt etmeden sevdiği adama bakar. Alnına ıslak mendil koyar, odasını havalandırır, bitki çayları yapar. vs. ve delikanlı iyileşir. 

Birkaç kuru teşekkürden sonra delikanlı çekip gider. İşte öyküdeki diğer bir yarık… Bazı açılardan aslında öykü burada sona ermiştir diyebiliriz. Ama hikâyenin kalan kısmında bu vefasız sevgili, eve döner. Pek konuşmadığı ev sahibiyle birkaç kelam eder, ona yük gemilerinde çalışmak için başvuruda bulunduğunu ve gideceğini söyler. O gece beraberdirler. Ertesi sabah lubunyanın çıplak bir şekilde olduğu belirtilse de cinsellik yaşayıp yaşamadıklarına dair net bir emare sunulmaz. Ve sabahında delikanlı lubunyanın hayatından çıkıp gitmiştir.  Öyküde o sabahla ilgili şöyle bir detay göze çarpar: 

Delikanlının “Biz tanışmadık aslında, kavuştuk.7demesi mânidardır. Bu ifade tezimizi kuvvetlendirir. Gizemli delikanlı aslında lubunyanın geçmişinden bugününe getirdiği bir hayalet olarak görülebilir. Platonik bir aşk hikâyesi olması kuvvetle muhtemeldir.  

Yazarın bu iki adamın cinsel bir beraberlik yaşayıp yaşamadığına dair net bir şey söylememesi önemlidir. Okur, kafasında yaşananları tamamlayabilir elbette. Ancak lubunyanın delikanlıya cinsel açıdan kavuşması pek mümkün değildir.  

Çünkü biliriz ki dünya literatüründe de bu böyledir. Mitler, masallar bize bunu söyler. Âşıklar kavuştukları veya kavuşacakları zaman hikâyeleri sona erer. Çünkü onlar birleştiğinde aşk biter.  

Yapayalnız kalan kahramanımızın “Kiralık Oda” ilanını cama tekrar yapıştırmasıyla öykü sona erer ya da yeniden başlar. Postmodernist bir açıdan baktığımızda lubunyanın bu tip aşk- yalnızlık hikâyeleri yaşayabileceğini düşünmemiz kaçınılmaz olacaktır. Bu kısım karanlıkta kalmıştır, belirsizdir. Gerçek olan bir şey varsa, yalnızlığın hınzır uğultusunu her zaman yüreğinde hissedecek olmasıdır.  

Editör: Gülçin Yurdaer

Latest posts by Hulusi Çakmak (see all)
Visited 23 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version