Yazar: 18:39 Öykü

Açıklarda Hâlâ Tek Bir Kürek Yüzüyor

Kara dumanlarıyla bir vapur geçti önümden. Yamacında görünen kayıklar kıyıdan açıklara doğru serpiştirilmiş gibiydi. Aralarında başıboş tahta parçaları yüzüyordu. Martıların acı sesleri doklardan yükselen köpüklü suların yosun kokusuyla birleşiyor, genzimi yakıyordu. Kimi balıkçılar küreklerine asılmış, kimi ayakta dikiliyordu; kimi ikişerli oturmuş karşılıklı sohbet ediyordu. O an denizde olmaktan, ağlarına takılacak balıkları hesaplamaktan başka dertleri yoktu. Vallahi de billahi de yoktu. Sabahın karanlığında attıkları delikli ağların başında beklerken saatler denizin ıssız sularında büyümüştü. Cıvıl cıvıl kaynayan sisli bir İstanbul sabahında, Eminönü bir simit ve çayla ısınırken çok değil biraz uzakta, bir kürek tek başına suyun üstünde yüzüyordu.

O sabah uyandığımda içimi bir telaş kaplamıştı. Rüyamda annemi gençliğindeki haliyle görmüştüm. Bana temiz, sarı elbisesiyle sarılıp ameliyat olmaya uğurlanıyordu. Yalnız başına hem de. Gerçekten de yaşanmıştı o an. Hatıralarımda var ama bazen hafıza çok iyi yalan söyler. Neden görmüştüm ki şimdi bu rüyayı? Arkasından el sallamak istemiş, kolumu kaldıramamıştım. Vapur uzaklaşırken ardında bıraktığı köpüklerin arasında tahta parçaları yüzüyordu. Küçük değildim o zamanki gibi.

Babam gün ağarmadan yollanmıştı iskeleye. Vapur seferleri başlamamıştı.

İçimdeki o telaş büyüdü de büyüdü. Teyzem hayatta olsa bir koşu kapısını çalar, rüyamın hayrını sorardım. Söylerdi, emin olurdum; gün aydın olacak, diye. Yok, bir türlü olmuyordu. Bir şeyler sakinlemiyordu. Yüzümü bile yıkamadan aceleyle çıktım. Sirkeci’den tramvaya atladım. Trenin çıngırakları ötüyordu. Koltuğunun altına sıkıştırdığı gazetesiyle işine koşturanlar, kepenklerini yeni açan esnaflar, sabah poğaçası peşinde üst üste pastanelere doluşanlar vardı. Canım çekti, unutuverdim hemen. Annemin uzak hatırası, babamın büyüyüp kocaman olmuş yalnızlığı beni gittikçe kapana kıstırıyordu. Suda yüzen tahta parçaları, nedensiz veda edemeyişim aklımda dolanıp duruyordu. Babamın sesini duyar gibi oldum. “Kızım bir koca bulup gidemedin ki, başıma kaldın. E hadi, getir rakıyı!”

Taze demlenmiş çay kokan sabahlar burnumda tüttü. Neden terk edip gitmişti ki annem, daha ona doyamamışken? O bu dünyanın güzelliklerini özlemeyecek miydi? Kimsenin göremediği küçük detayları yakalardı. Bir ben fark ederdim. Mutfak penceresinin pervazına tüneyip yan gözle bize bakan kuşlara gülümser, gözleri sevinçle ıslanarak onları izlerdi. Ürkütmeden hareket ederdi. Güvercinler, kumrular bu pencereden onlara zarar gelmeyeceğini bilirdi. Camlar temizliğinden öyle parlardı ki çizikleri görünürdü.

Babıali Yokuşu’nun son dönemecine varmıştık. Aşağıya bakanlar Kadıköy’e yol alan kalabalığı seçebilirdi. Diğer yanda da Harem Arabalı Vapuru’na binen Üsküdarcılar vardı. Denize ulaşınca tramvaydan atlayıp karşıya geçtim. Koşar adımlarla sekercesine kaldırımdan anayola, oradan iskele meydanına. Git gide bu dünyayla olan bağım zayıflıyordu. Bir serinleyip bir ısınan hava kovalamaca oynayan bulutlarla güneşin tatlı bir uğraşıydı sadece. İnsanlar yılmadan, yorulmadan koşuşturmaya devam ediyorlardı. Kulaklarımı bağırış çığırışlara tıkamak istedim. Sandalların kıyıya bağlandığı yöne doğru yürüdüm. Gözlerimi kısıp uzaklara baktığımda serseri dalgalar arasındaki kırık tahtaları seçebiliyordum. “Hüseyin Amca günaydın!” Gördüğüm tanıdık yüz beni tekrar ana döndürmüştü. O yüzüme bakmadan kalabalığa doğru telaşla yürüdü, ben de uçar adımlarla yanına.

“Arama kurtarma ekibi geldi.”

“Açıklarda değil, daha kıyıdan uzaklaşmamıştı bile.”

“İşte, orada görüyor musun? Tahta parçaları yüzüyor. Sandaldan kalanlar olmalı.”

Konuştular da konuştular, sordular da sordular. Hüseyin Amca elimi sımsıkı tutup yüzüme baktı. Bir daha da hafifletmedi. Büyüyen korkum Sirkeci’den Eminönü’ne nasıl içimi yalayıp geçtiyse Haliç ve Karaköy’e doğru gıdım gıdım yayıldı.

Yanımdaki adamlar hâlâ konuşuyorlardı.

“Yılların balıkçısı, nasıl vapurun rotasını bilmez?”

“Neden uzaklaşmış diğer kayıklardan?”

“Bak, açıklarda hâlâ tek bir kürek yüzüyor.”

Editör: Burak Akbaş

Visited 29 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version