Yazar: 12:27 Anlatı

Zaman Meydanı

Madem her şeyi açıkça konuşuyoruz bu gece, durdurmayacağım kendimi. Sana neden bu şehre geldiğimi söyleyeyim mi? Şimdi geldi aklıma bu soru! Hiç düşünmeden cevap vereyim: “Kaçtım! Evet, kaçtım!” Yüzünde, geçmişimi gördüğüm herkesten kaçmak için geldim buraya. Peki, neden burası? Onu da söyleyeyim: “Yalnızca, yüzlerinde geleceğimi görebileceğim insanların hayali getirdi buraya beni.” Ne oldu da böyle oldu şimdi? Hayalim neden gerçeğe dönüşmüyor? Çok mu acele ediyorum? Sırf canımı sıkmak için, hayallerimin gerçeğe dönüşme ihtimali varsa bile onların hayal olarak kalmasını, içten içe gerçekleşmemelerini mi istiyorum? Gerçekten de bu şehre hayallerimi gerçekleştirmek için mi geldim, yoksa hayaller, kaçmak için önemsiz bahaneler miydi benim için? Bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var, kaçtığım yerdeyim.

Geçmişten kaçayım derken, yeni bir başlangıç hayali kurarken zamanın tam ortasında, kendimle baş başayım. Ne yapmalıyım? Zaman, kendisiyle yetinmemi; beni ben yapan geçmişi sahiplenmemi istiyor. Geleceği unut, diyor inatla, gelecek belirsiz! Yanılıyor. Onda geçmişe sıkı sıkıya bağlanmamı gerektirecek, geleceğe doğru giden yolu aydınlatmaya yarayacak ufacık bir ışık huzmesi bile göremiyorum. Hep utanç, hep pişmanlık ve kendini bilmezlik! Bir başkası gibi olma, bir başkası gibi davranma çabası! Hiç mi faydalı işler yapmadın, hep mi zarar verdin, diye soracaksın haliyle. Aksine, kimseye kötülük yaptığımı, bile bile zarar verdiğimi hatırlamıyorum. Ama bununla övünmem. Çünkü kimseye yapmadığım gibi, kendime de kötülük yapmamış, acıdan, sıkıntıdan kaçabildiğim kadar kaçmış; en kolay yolu, başkalarının hayatını oynamayı tercih etmişim. Hiç olmadığım biri gibi konuşmuş, hiç olmadığım biri gibi davranmışım. Bakma sen şimdi böyle sessiz sedasız bir köşede oturduğuma; sırf kendini beğenmişlikten, kibrimden yalnızım şimdi. Artık kendisi gibi davranabileceğim birilerini bulamayışımdır bunun sebebi. Kendimi öyle çok seviyorum ki, bir Allah’ın kulunu yakıştıramıyorum ona. Küçük geliyorlar ruhuma; hazmediyorum onları içimde. Peki, asıl soru şu, söyle bakalım: “Ben, kim olacağım? Kim olmam gerekiyor? Ya da kim olmamam gerekiyor? Kendimi kimde veya nerede bulacağım?” Bu soruların cevabını aramak için gelmiştim buraya; ama bulmak şöyle dursun, yazdıkça, kendimi deştikçe her şeyin boş olduğunu bir kez daha kavramış oldum.

Hiç utanmıyor, kızmıyorum. İçim boşalmak istiyor yalnızca. Kalemi elime alıyor, onu küçük dilimin ötesine, boğazıma kadar sokuyor, gözbebeklerim yerinden çıkana dek öğürüyor; şimdi önümde duran boş kâğıtlara kusuncaya kadar rahatlayamıyorum. Böylelikle içim boşalıyor. Bunun adına da yazmak diyorum. Boşalan yer dolmuyor. Dolsa bile yine bardağın boş tarafını göreceğimi, onun dolu tarafıyla ilgilenmeyeceğimi çok iyi biliyorum. Öğürdükçe, kustukça özgürlüğün tadı damağımda… Ama çabuk kaybediyorum bu tadı. Kaybetmek istiyorum. Kaybetmek istiyorum, çünkü o hayvanlara yakışır anı, o kendimi, insanlığımı, utancımı, kızgınlığımı unuttuğum anı tekrar tekrar yaşamak kadar tat aldığım hiçbir şey yok. Evet, sırf o anı, bir kez daha yaşamak için özgürlük boğazıma dayanıyor, tekrar esir ediyor beni kendine.

Geçmişi düşünüyor, kendimi, yaptıklarımı küçümsüyor, pişman oluyor; ama aynı zamanda da tüm bunlar sayesinde rahatlıyor, hafifliyorum. Geçmiş tükeniyor dostum! Şu kısacık geçmiş boğazıma kadar gelmiş, yumru gibi dayanmış, kustukça tükeniyor. Geçmiş giderse ne kalacak elimde? Şimdiyle kumar oynamayı kim ister? Onu tanıyorum, benden ne isteyeceğini; gururumu nasıl da ezeceğini gayet iyi biliyorum. Geçmişi ezerken, onu didik didik eşelerken o zamana kadar olduğum kişiyi kaybettiğimin farkındaydım. Bunu yaparken kaybedeceğim kişinin yerine kimi koyacağımı hiçbir zaman düşünmedim. Zaman meydanında, geçmişi mağlup ettiğimde, daha zaferimi bile doğru dürüst kutlayamadan; en silahsız, en çıplak halimle şimdiye yakalandım. Ya savaşacak, mağlup edeceğim onu; bu boş odada tarih sahnesinden silineceğim, ya da anlaşacak, bağımsızlığımı teslim edeceğim ona… Daha ne diyebilirim ki! Yoruldum, burada bitiriyorum. Uyumak için sabırsızlanıyorum! Haydi, hoşça kal.

Çağatay Üge

Editör: Onur Özkoparan

Latest posts by Çağatay Üge (see all)
Visited 81 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version