Yazar: 17:00 Deneme

Niçin Sonsuzca Yaşamıyoruz?

Niçin sonsuzca yaşamıyoruz sorusuna cevap olarak “tanrılar böyle istedi” desek çok komik olmaz mı? Evrendeki her şey sonludur buna evrenin kendisi de dahil. Sebebini bilmiyorum, bilen yoktur zaten, bir gün insanoğlu olarak ya da evrendeyaşayan, zihne sahip herhangi bir varlık bu sorunun cevabını öğrenir mi pek de sanmıyorum.

Troy filminde Brad Pitt’in oynadığı Aşil karakteri “tanrılar sonsuza dek yaşıyor, biz insanlar ise ölümlü olduğumuz için anlarımızın tekrarı yok, bu yüzden her anımız değerli, özel bu yüzden tanrılar bizi kıskanıyor.” diyordu. Bu düşünceye katılmıyorum. Farklı görüşte olan, yani bu düşünceyi samimi bir şekilde hissederek savunan olur mu bilmiyorum ama bu ve benzeri fikirleri ölümün yıkıcılığından eziciliğinden kurtulmak isteyen biz insanların kendini kandırmak için uydurduğu teselli araçları olarak görüyorum. Ölümsüzlüğü, sonsuzluğu hep bir şeylerin ikame edilebildiği, zaman içinde çare bulunabildiği bir süreç olarak hayal etmişimdir. Komik bir şekilde söylemek gerekirse herhangi bir acın, derdin mivar yüzyıl bekle geçer; hayattan ölümsüzlükten, sonsuzluktan mı sıkıldın bir bin yıl bekle buna da elbet çare bulunur gibi. Jose Saramago bir eserinde ölümsüzlüğün olduğu bir dünyada açlığın, fakirliğin, adaletsizliğin sonsuza dek sürdüğü bir dünyayı tasvir etmişti. Bunun sebebini ölümlü bir dünyanın kodlarıyla düşünüyor olmamamız gerçeğinde görüyorum. İsaac Asimov Robot Serisi’nde robotlar neden başka bir şekil ve biçimde değil de insan biçiminde oluşturulmuş sorusuna cevap olarak, dünyadaki her şeyin her malzemenin örneğin çatal bıçak masa gibi aletlerin insan bedeninin ihtiyaçlarına göre şekil aldığını, imal edildiğini söyler ve robotların da insan bedenine benzer bir bedende yaratılmasının daha pratik bir yol olduğunu belirtir.

 Ben Jose Saramago’nun da zihninin bir yerlerinde ölümsüz bir dünyanın başka bir şekilde olabileceğini, başka bir alternatifte de kendini gösterebileceğini taşıdığını düşünüyorum. Fakat bu ölümlü dünya kodları o kadar içimize sinmiş ki bir insanlık tarihi hatta evren tarihine tekabül ediyor. Bunun aksini düşünmek, yorucu ve konforumuzu bozucu şekildeolabiliyor. Evrenle ilgili bir belgeselde, evrenin bile bir sonu olduğu söyleniyordu. Yani bizler ölümsüzlüğü bulsak ve dünyayı ya da güneş sistemini sonluluktan kurtarabilecek bir teknolojiye sahip olsak bile – ki bu nasıl olacak bilmiyorum– evrenin sonu diye bir gerçek var, yani son kaçınılmaz.

Hadi çocukça düşünelim ve o kadar uzun yaşadık ki evrenin de sonluluğuna bir çare bulduk, öyle bir bilime sahip olduk diyelim. İşte bu durumda da başka bir sorun ya da soru ortaya çıkıyor. İnsanoğlunun varlığından beri olagelen bir soru:Öbür dünya. Bizler, özellikle din ve benzeri kurumlara inanan insanlar, bu dünyadaki adaletsizliği, ölümleri, haksızlıkları,yaşanmamışlıkları, yarım yaşanmışlıkları öbür dünyaya havale etmişiz ve bunda biraz teselli bulmuşuzdur. En azından benim öyle bir öbür dünya tasvirim var ki, orada tüm soruların cevabı olacak, tüm yaşanmamışlıkların telafisi yapılacak ve Tanrı diyecek ki, işte bu dünyadaki şu adaletsizliğin eksikliğin sebebi buydu, şuydu diyecek ve tam tatmin sağlanacak. Yani ben öbür dünyayı tatmin, rahatlama, her şeyin cevabını bulma yeri olarak görüyordum.

Çok peşin hükümlüyüm, çok kolaycıyım, çok hayalci, kendimi kandırma eğilimindeyim, biliyorum. Fakat ufkun genişliğine bağlı olarak neden her şeyin mümkün olabileceği bir dünya, bir evren düşünmeyelim? En azından böyle bir dünyanın varlığını düşüncede tasavvur edebiliriz. Ve eğer tasavvur varsa, neden gerçeği olmasın? Aklıma, “en mükemmel varlık ‘Tanrı’yı düşünebiliyorsak, vardır o zaman” mealinden bir şeyler söyleyen Anselmus, “her şey bizim zihnimize bağlı” diyen Berkeley geliyor.

Şimdi, eğer evrenin sonluğu da bir şekilde sona erebilecekse, burada büyük bir ontolojik sorun meydana geliyor. Yani biz insanlar veya uzayda varsa başka zihinler, evrende sonluğu bitirebiliyorsa, öbür dünya diye bir şeyin anlamı kalmıyor, geçersizleşiyor. Yani ben ve benim gibilerin her türlü adaletsizlik ve eksikliği şutladığı öbür dünya kavramı, biz zihinlerinaraştırması, geliştirmesi, bilim ve teknik geliştirmesiyle tasfiye edilebiliyor. Yani sorun, bu durumun bir gün yaşanıp yaşanmayacağı değil; sorun, böyle bir durumun uygun araştırma, zaman ve bilinmeyen başka hangi etkenlerle bir gün yaşanabilecek olabileceği. Yani böyle bir gerçek potansiyel olarak mevcut ve her daim mevcut olacak.

İlkesel olarak böyle bir potansiyelin mevcut oluşu, öbür dünya ya da komik tabirle şutlama mekanizmamızı devre dışı bırakıyor. Bu konuyu bir başka yazıda ele almaya devam etmek isterim, şimdilik burada bırakalım”

Editör: Melike Kara

Latest posts by Şinasi Türmüş (see all)
Visited 61 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version