Yazar: 21:41 Deneme

Işığın İçine Sızdığı Yer Bir Japon Sanatı: Kintsugi

“Yara, ışığın içine sızdığı yerdir.“

Mevlana

Aldığımız her yara, her darbe bizi büyüten bir hazine değerinde esasında. Bizi biz yapan, varoluşumuzu tamamlayan en önemli şey, kırıklarımız, çatlaklarımız hatta kusurlarımızdır. Galiba bütün var oluş hikâyesi kırıldığımız yerden güçlenebilmekle başlıyor. 15. yüzyıldan bu yana Japonya’da uygulanan bir gelenek var. Hem bir sanat hem de oldukça derin bir felsefe içeriyor. Kintsugi olarak anılan bu sanatta “kin” altın, “tsugi” ise birleştirme anlamına geliyor. Japon felsefesinin yalınlığını ortaya koyan bu gelenek, israf yerine yeniden dönüşümü ve sürdürülebilirliği vurgulaması açısından da çok özel bir sanat. Altın ile onarma sanatı diye tarif edilebilir ancak içinde birçok inceliği barındırıyor. Altın tozu ile yapılan bu işlemin amacı, kırılan eşyayı onararak, geçmişin izlerini daha değerli hale getirmek. Çatlaklar, özellikle değerli bir maden olan altınla dolduruluyor ki bundan sonra daha kıymetli olduğu vurgulanıyor. Kusurlardaki güzelliği, inceliği görmeyi hedef alıyor.

Bu felsefeye göre, bir eşya ya da bir insan, hasara uğramış veya acı çekmişse bundan bir ders alır ve artık çok daha değerli ve özel olur. Yaşadığı tecrübe onu eşsizleştirmiştir. Kusurlarla güzelleşmek bundan daha iyi nasıl anlatılabilir ki? Yeniden doğuş gibi, iyileşmek gibi bir hal bu. Değer verdikleri bir eşya kırıldığında, mesela kendilerine bakmayı sevdikleri bir ayna ya da anneanneden yadigâr bir vazoyu tamir ederlerken kırılan parçanın yerini altın tozuyla dolduruyorlar. Hiç kırılmamış gibi görünmesini değil, aksine kırılıp yapıştığı yerin parlamasını istiyorlar. Bir eşya, bir insan, bir ruh yaralandığında, yüklendiği hatıraların kıymetini artırdığına inanılıyor. Bir defa kırılan artık kırılmıştır fakat kendine ve hayata tutunmak için mücadele ettiği kadar da güçlüdür. Düştüğümüz yerde parçalanmış bir vaziyette mi kalacağız yoksa parçalarımızı birleştirip yeniden tam olmak hatta başka türlü bir tam olmak için çabalayacak mıyız? İşte bütün mesele bu.

Kusursuzluğun yükselen bir değer olarak dayatıldığı günümüz dünyasında, kusurların incelikle, altın tozuyla öne çıkarıldığı bir geleneği var olduğunu bilmek ne umutlu bir hal. Aslında aynı felsefeyi bundan çok önceleri, 13. yüzyılda Mevlana ortaya koymuştur. Der ki, “Yara, ışığın içeri yerdir. Karanlık senin aydınlatıcı mumundur.” Seni acıtan, üzen her şey aynı zamanda seni kutsar, büyütür, güzelleştirir. “Yaralandığınız yer, aslında iyileştiğiniz yerdir.”

Kim bilir belki de artık kusurlarımızı, çatlaklarımızı, yaralarımızı sevme zamanıdır. Bu muhteşem bir varoluş yolculuğu esasında. Çatlamadan, kırılmadan yaşamak ne kadar anlamlı olabilir ki? Aslolan oyunun içinde olduğunu bilmek ve yaşadım diyebilmek. Bütün mesele, kendimizi yaralarımızla sarıp sarmalayabilmek. Geçmişin izlerini daha değerli hale getirebilmek bizim elimizde. İçimizdeki zehir belki o çatlaklardan bir yol bulup akacak ve sonrasında altın tozuyla kapanıp, kırıldığımız yerden yeniden iyileşeceğiz.

Kim bilir belki bir gün, yaralarımıza sürdüğümüz o altın tozu, bizi hep birlikte, daha güçlü bir halde, bu enkazın altından çıkaracak. Unutmadan, unutturmadan…

Editör: Nisa Demirtaş

Visited 9 times, 2 visit(s) today
Close
Exit mobile version