Yönetmen: Daryuş Mehrcui (Dariush Mehrjui)
Senaryo: Dariush Mehrjui, Gholam Hossein Saedi
Yapım: İran
Yıl: 1969
Süre: 100 dk.
Oyuncular: Ezzatolah Entezami, Firouz Behjat-Mohamadi, Mahmoud Dowlatabadi, Parviz Fannizadeh, Jamshid Mashayekhi, Ali Nassirian, Ezatallah Ramezanifar, Esmat Safavi
Gelenek ve modernlik arasında, İran Yeni Dalga Akımının İncisi: İnek (Gav-The Cow) Filmi
İran, dünyada tarihi ve kültürü ile kendine has bir yer edinen, siyasi dönüşümlerine rağmen her türlü şartta, filmleri ile kendi kökenlerinden beslenerek dünya sinemasına çok büyük katkı sağlamış bir ülke. 1930’lu yıllarda başlayan sinema yolculuğu, dönem dönem melodram ya da batı hayranlığı şeklinde tecelli etse de 1960’lı yıllar hem dünyada hem de İran’da değişimlerin yaşanmaya (ya da önceden yaşanan değişimlerin etkilerinin görülmeye) başlandığı yıllar olacaktı. Ve bu etkilerin en iyi yansıtıldığı yer şüphesiz sinemaydı. Bugün sinema, dijital dönüşüme rağmen gücünü hissettiren, duygulara hitap eden, algılara işleyen, derdini, hikâyesini görselliğe dönüştüren bir şölen gibi…
I. Dünya savaşı, sinemanın doğuşunu ve emekleme dönemlerini ifade ederken, II. Dünya savaşı ise gelişen sinemanın çeşitli amaçlarla kullanılabilen bir propaganda aracı olarak görüldüğü dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, sinemayı bu amaçla dünyada çoğu ülke kullanırken, (Örneğin A.B.D.) bunu özel olarak kullanan ve ülkelerindeki kitleleri etkilemek amacıyla koz olarak elinde tutan iki ülke vardı: İtalya ve Almanya. Bu durumun altındaki ana sebep; aslında bu ülkelerdeki rejimdi, yani diktatörlük. Savaş sonrasında özellikle yaşanan rejim değişikliği ve gelen özgürlük alanı ile birlikte sinemada da değişim yaşanması kaçınılmaz olacaktı. Özellikle İtalya’da “Yeni Dalga” olarak isimlendirilen akım, diktatör dönemdeki sinemada; dışlanan veya gerçekliği farklı gösterilen toplumu, hakikate, asıl gerçekliğe uygun bir şekilde anlatma yolunu seçecekti. Bu durum insanları etkileyen başarılı filmlerin ortaya çıkışını başlatmış oldu.
Yukarıda bahsedilenlerin ışığında, İtalya’da başlayan bu yeni dalga dünyada etkisini gösterirken, 1960’lı yılların sonuna yaklaştığımızda Ortadoğu’da bir ülke bu yeni dalgaya karşı kayıtsız kalamazdı. İşte o ülke İran’dı. 1960’lı yılların sonlarında sinema, dünya genelinde önemliyken, İran’da da önemli bir hal almaya başlamıştı. Bunun nedeni sinema dediğimiz kavramın bulunduğu coğrafya veya ülkeden bağımsız bir şekilde ele alınmasının zorluğu… Bahsedeceğimiz filmimiz, yaşadığı coğrafyadan hareketle hikâyesini, etkili ve başarılı bir şekilde anlatan, senaryosu Gholam-Hossein Saedi’nin oyun ve romanına dayanarak yazılan, 1969 İran yapımı, Dariush Mehrjui yönetmenliğinde çekilen Gaav (İnek) filmidir.
Filmimiz, İran’ın kırsal bir köyünde geçmektedir. Köy halkının dışında öne çıkan karakter İslam, İmam, Muhtar vs. iken ana karakterlerimiz ise Hasan ve onun ineğidir. Köyde tek ineğe sahip kişidir Hasan ve hayvanına gözü gibi bakar, adeta taparcasına. Bu inek köyün tek süt kaynağı olması dışında aynı zamanda gebedir ve bu durum köyde Hasan’ın itibarını arttıran bir özelliktir. Hasan ahırdaki hayvanını eşine emanet ederek şehrin yolunu tutar ve birkaç gün şehirden dönmez. Hasan’ın şehirde olduğu bir gün, ineği nedensiz bir şekilde ölür. Köylüler, Hasan’ın şehirden döndükten sonra ineğinin öldüğünü öğrenirse çok üzüleceğini düşünüp hayvanı gömerler. Hasan köye döndüğünde ona ineğinin öldüğünü söylemek yerine kaçtığını söylerler. Hasan, söylenenlere inanmaz ve büyük bir acı çekmeye başlar. Zaman içinde sevgisi ile bütünleştiği hayvanının yokluğunda, kendisini onun yerine koymaya, bir inek gibi davranmaya başlamıştır. Bu durumun vahametini gören köylüler, onu şehre yani hastaneye götürmeye çalışırlar. Zorlu ve yağışlı yolculuğun ortasında bilincini iyice yitiren Hasan, yuvarlanıp düştüğü çamurda ölür.
Filmimizin genel hikâyesini bu şekilde özetledikten sonra özellikle filmin alt metninden bahsetmekte yarar var. Film, aslında anlattığı bu hikâyede hem sistem hem de moderne eleştirisini güçlü şekilde yapmaktadır. 1960’lı yılların İran’ında bugünkü rejimden farklı olarak şah rejimi dediğimiz bir dönem yaşanmaktadır. O dönemde ülke batılı, kısmen laik bir biçimde yönetilirken, batılılaşma; halkı özümsemek yerine onu dışlayan, soyutlayan hatta ikinci sınıf insan yerine koyan bir anlayışa sahiptir. Bu durum halkta karşı bir cephe oluşmasına sebep olmuş, hatta 1978 yılındaki devrimde kendini açığa çıkarmıştır. Filmimiz bu alt zemin üzerine oturuyor; özellikle hikâyemizin kırsalda geçmesi de bu yüzden, hatta filmin anlatımında metaforlara başvurulduğunu söylemek gerek. Kimi eleştirel, görsel ve yazılı kaynaklarda Hasan’ın şahlık rejimini, köylü ve ineğin İran toplumunu, Bolouriler denen göçebe (hırsız) karakterlerin ise dış güçleri temsil ettiği söylenmektedir.
İran’nın kültürel ögelerini, bir taşra ve kırsalında bu kadar yalın bir dille anlatan çarpıcı yapımdır İnek (Gaav) filmi… Özellikle ineğin ölümü, Hasan’ın çıldırışının arka planında; Şaman, Zerdüşt ve İslami (özellikle Şiilik, Fatma’nın eli sembolü) unsurlar o dönemin film çekme koşulları düşünüldüğünde, filmin içerik kalitesini arşa çıkaran unsurlardan biri olmuştur. Özellikle filmin açılışındaki köyün delisi ve ona yapılan muamele ile baş karakterimiz Hasan’ın başına gelenler buna güzel örnektir. Filmimiz yukarıdaki belirttiğimiz gibi moderne karşı bir duruş sergilemektedir.
Film, İran şahlık rejiminin o dönemdeki kültür bakanlığının desteği ile çekilmiş olup, sonrasında alt metin veya mesajlarından çok, fakir ve yoksul bir imaj yansıttığı için sansüre uğramış, yurt dışında film ödüllere boğulunca sansürden zaman içinde vazgeçilmiştir. Filmin hikâye yazarı Gholam-Hossein Saedi’nin, hem şahlık rejimi hem de devrim sonrası Humeyni rejimi ile arası iyi olmamış ve kendisi belli bir dönem hapis ve sürgün hayatı yaşamıştır. Yazmış olduğu eserleri İran Sinemasının, yeni dalga akımının işaret fişeğini ateşlemiş ve bu yeni dalga akımının öncüsü olarak kabul edilmiştir. Sona doğru gelecek olursak, İran Sinemasında şahlık döneminde başlayan yeni dalga akımı baskıdan dolayı şehirli moderne karşı kendini en iyi ifade edebildiği kırsala yönelirken, İslam devrimi sonrası bu pek değişmemiştir. (Günümüzde kısmen şehri temele alan filmler yapılmakta) Bu duruma rağmen İran sineması, günümüze kadar zengin içerikli ve derin filmleri her koşula rağmen yapmayı başarmıştır. İran Sineması, işte kendisinin kısıtlandığı ve elindeki mevcut bu alanları felsefi, edebi, tarihi geçmiş birikiminden damıtarak arıttığı özü, hikâyelerine nakşederek dünya sinemasında sapasağlam bir yer edinmiş ve edinmeye devam etmektedir. İyi seyirler.
Editör: Onur Özkoparan
- İnek (Gaav – The Cow) Film İncelemesi - 12 Ağustos 2022
- İskandinav Sineması | Adem’in Elmaları (Adams Æbler) - 22 Nisan 2022