Merdivenleri ucu ucuna ekleyerek bulutlara ulaşmayı düşünürdüm küçücük aklımla, babamın yaşadığı yeri görürdüm belki. İki bin yılının kışı ağır geçmesine rağmen, annem karın buz gibi soğuğuna aldırmadan kırmızı paltosuyla çarşıya gitti o gün. Çarşıdan geldiğinde, paltosuzdu, ama cebi sıcacıktı. En az bir hafta karnımız doydu. Akşamları elektriğin aydınlığıyla oturduk. O hafta bizden çok sivri sinekler sevindi. Isınan ampulün etrafında turladılar. Kuyudan çekme suyu da kullanmadık o hafta.
Ağaçların arasındaki derme çatma virane ahırı babam sağken almış, tamirat yaparak, iki oda eklemişti. Şanslıydık, elinden her iş gelirdi babamın. Yattığım yerden odama tezek kokusu gelir ,penceresi açıksa rüzgâr alıp götürürdü. Ağacın dalları akşam duvarıma gölge olarak vurduğunda, şekilden şekle girer beni sevindirirdi. Bilirdim, babamın o ağaçta beni korumak için beklediğini. Kâbus gördüğüm zaman ağacın hışırtısıyla uyanır, babamı görmek için beklerdim. Ama hiç gelmedi. Babamı beklediğim ağacı annem sattı. Ağacın parasıyla da elma şekeri aldı bize. Elma şekeriyle de ilk o zaman tanıştım.
Kardeşimle aramızda dört yaş olmasına rağmen, ona verdiğim rüşvetler dışında beni hiç dinlemezdi. Annem o kışı titreyerek geçirdi. Sokağa her çıkışında evdeki üç hırkasını giydikten sonra dördüncü olarak da babamın hırkasını giydi. Sorduğumda, “Babanı yanımda hissediyorum kızım,” derdi.
Etrafımızda üç büyük bahçeli ev vardı. Bizim eve benzemiyorlardı. Kahkaha seslerini duyunca kulaklarımı kapatırdım. Annem arada temizliğe onlara giderdi. Son zamanlarda, haftada bir çağırmaya başlamışlardı evin hanımları. Annem bana da evde kardeşime bakma işi verdi. “Kardeşine güzel bakarsan, sana hafta sonu elma şekeri alırım.” dediğinde, annem eli kolu dolu geldi; ama poşetlerin içinde elma şekerini görmediğim için çok üzülmüştüm. Bir gün annem bizi de götürdü temizliğe giderken, ısrarım sonuç verdi. Merak ediyordum o evleri. Dışı gibi içi de güzel miydi? Annemin tek şartı ayak altında dolaşmayacak, gösterdiği yerde kardeşimle oynayacaktım. Evin beyaz fildişi tokmaklı kapısını iki kere vurdu annem, üçüncüyü ben vurmak istedim elimi tuttu. Evin hanımı kızıyor çok vurunca diye çıkıştı bana. Devasa kapı açıldı. Annem hızlı adımlarla bizi, evin arka tarafında kuytu bir yere götürdü. Bizi tembihledikten sonra annem evin içine girdi. Arka bahçede küçük bir süs havuzu vardı. Mermer fıskiyeden akan suyu kardeşimle tutmaya çalıştık. Bir ara suları birbirimizin üzerine attık.
Islanmıştık. Ne kadar çok şimşir ağacı vardı bahçede, sağlı sollu dikilen şimşirler; kedilerin mesken tuttuğu çardağa kadar gidiyordu. Kardeşimle ebelemece oynamaya karar verdik. Kardeşimi ebe yaptım. Şimşirlerin arkasına saklanacağım sıra, bahçenin arkasından gelen sesi duydum. Kızıl saçlarını arkadan toplamış, çilli kızı gördüm. Babası ile birlikte elma şekeri yiyorlardı. Ben de yanlarına gittim. Her sevilen çocuğa elma şekeri verildiğini düşündüm. Elma şekerinin kırılan sesini duydukça annemin bize de alacağını hayal ettim. Pembe bisiklet gözüme ilişti. Babası kızının elinden tutmuş bisiklete doğru yürürken, kızın elma şekeri elinden düştü. Babası yerden alıp şimşir ağacının yanına koydu ve kızını bisiklete bindirdi.
“Baba korkuyorum, korkuyorum!” diye ürkekçe bağırıyordu çilli kız. Dünyadaki en güzel kız olduğunu düşündüm. Dört tekerin üzerinde durmaya çalışırken bile babası onu düşecekmiş gibi tutuyordu. Beni bindirirler miydi? Şimşirin orda duran tozlanmış elma şekerini üfleyerek cebime koydum. Koşarak yanlarına gittim. Kardeşim de peşimden gelip pantolonumu çekiştirdi. Kızın babası, oradan uzaklaşıp eşine bir şeyler söyledi. Annem belirdi birden, kulağıma yapıştığı gibi, nemli gözleriyle bizi o kuytu yere götürdü. O günden sonra annemi temizliğe çağırmadılar. Biz de gitmedik.
- Elma Şekeri - 21 Eylül 2021