Peki, ya gerçekten Naziler ve Faşizm kazansaydı?
Bir bilimkurgudan öte, distopya romanı “Yüksek Şatodaki Adam” bu minvalde ele aldığımızda içeriği dolu dolu olmasa da İkinci Dünya Savaşı dönemi ile kitaplar okuyan okur için iyi denebilecek bir kurgu.
Yüksek Şatodaki Adam’ın 4 sezonluk bir dizisi mevcut, şu an beşinci sezonu bekleniyor ve ben bu diziyi ilk sezonunda yarıda bırakmıştım, bir şeyler beni pek tatmin etmemiş, devamını da izlememiştim, kitaptan sonra devam eder miyim, evet, bir kez daha deneyeceğim, kitaptaki karakterleri dizi üzerinden ele almayı bir kez daha deneyimlemek istiyorum.
Yazarın okuduğum bilmem kaçıncı kitabı diye inceleme yazma eğilimi içinde bir kişi değilim ama okuduğum ikinci kitabı ve en son yayınlanan “Alay Eden Adam” kitabıyla P.K. Dick okumaya başladım, bu benim için artı, çünkü bilimkurgu dolu kitaplarıyla başlasaydım, muhtemelen bu kitabı pek sevmeyecektim, kitabın eksiği bilimkurgu, bunu da Ay ve Mars’ın keşfi ile kapatmaya çalışmış ama olmamış çünkü kitap tam olarak bir distopya, Naziler’in ve Japonya’nın savaşı kazanması, müttefiklerin savaşı kaybetmesi konusuna yöneliyor ve Amerika’yı, Sovyetler’i, İngiltere’yi yenik olarak hatta tamamen silinmiş bir millete çeviriyor, bu romanda müttefikler alt insanlar olarak göze çarpıyor, eh tarihin tersini yansıtması başka türlü olmazdı.
Kitabı anlayabilmek için, düz bir roman okurundan çıkmanız, özellikle Faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı hakkında bilginiz olması gerekiyor, Japonya yine gözünüze pek ilişmeyebiliyor, eğer bilginiz olmazsa ne olur? Kitap içeriğinde döneme yapılan atıfların hiçbirisini anlayamazsınız ve bu beğenmeyeceğiniz bir kitaba dönüşmesini sağlar, peki bu durum yazarın mı, okurun mu suçu? Suçtan ziyade okurun, hazırlıksız bir okuma yapması nedeniyle, tat alamamasına neden olacak bir okuma olacaktır, kitap incelemelerine baktığımızda ya herkes bir şeyleri beğeniyor ya da beğenmiyor ve yazıyı ona göre kurguluyor, bu kurgudan kitabı incelemelerden yola çıkarak okumak isteyen okura yapılmış büyük bir yanlış olarak göze çarpıyor, biz bu yazıları yazarken, müthiş bir inceleme kaleme almasak da en azından kitabın içeriği hakkında okura sürprizbozan değil de, ne okuyacağı, beğenip beğenmeyeceği konu ya da konuları aktarmamız gerekiyor, ben bu kitaptan zevk aldım ama zevk alamayacak okurun da portresini buradan veriyorum, bu yazıyı okuyacak okur bu kitaptan ya uzak duracak ya da kitabı büyük bir iştahla okuyacaktır.
Benim kitaba başlamadan önce beklentim düşüktü, çünkü diziyi yarım bırakmıştım, bu durumu sevgili dostum Oğuz Çevik’in instagram’da kurmuş olduğu “Bilikurgu Kitap Kulübü”nde belirtmiştim, kitabın okumasını da bu nedenle öne almıştım, birlikte okuduğumuz bu kitap hakkında herkes oldukça farklı yorumlarda bulundu, bunun nedeni üstte anlattığım ve değindiğim konudur, saf bilimkurgu okumak isteyen okur için bu kitap iyi kitap değildir, ütopya, distopya ve benzeri kitaplar okumak isteyen okur için alternatif bir tarih, bir bakıma paralel evren havası yaratmaktadır, ki benim için bu evren keyifli bir evren oldu, ben kitaptan keyif aldım, birlikte okuduğumuz bu kitap içinde kendisine teşekkürlerimi iletiyorum.
Eğer dönem hakkında bilginiz olmazsa şu isimler ve konular üzerinden yapılan göndermeleri anlamanız mümkün değil maalesef;
- İsveç’in tarafsızlığı aynı zamanda Nazi yanlısı oluşu,
- Naziler’in dönemin ilerisinde olan ve büyük uğraş verdiği yüksek teknolojik silahlar, kısacası bilim ve uzay’ın keşfi,
- Nazi Almanya’sından bugüne kadar gelen IG Farben fabrikası,
- Adolf Hitler, Mussolini, Skorzeny, Heydrich, Goebbels, Göring, Kont Ciano, Von Papen, Arthur Seyss-Inquart, Alber Speer, Schirach, Bormann ve daha fazlası benim ilk aklıma gelenler.
- Özellikle Ernst Röhm ve eşcilliğine yapılan bir gönderme var ki, enfes olmuştu,
- Rudof Hess’in sözde barış için İngiltereye yaptığı başarısız uçuş,
- Luftwaffe ve RAF,
- Stalingrad,
- Rommel ve Afrika,
- Holokost ve Nazi Çalışma Kapmları,
- Ve elbette Zenciler, bu durum hem dönemin Amerika’sının hem de Naziler’in zaten hoşnut olmadığı konu olarak önümüze geliyor ve kölelik olarak tam karşımızda duruyor,
- Japon ırkı ile ilgili de Naziler’in bakış açısı zaten belli, sarı ırk olan Japonları sevmiyorlar,
- Nazilerin bin yıllık imparatorluk hayalleri,
- Üstün Alman Irkı’nın sözde en belirgin özelliği, sarı saçlar, beyaz ten, renkli gözler, sağlıklı bir vücut, bu özellikleri taşıyan ama sakat olan, engeli olan vatandaşlarda üstün Alman kimliğinden ayrılır ve onlarda Yahudiler gibi, çingeneler gibi, koministler gibi, devlet düşmanları gibi aynı nihai sonuçla karşılaşır, yani; ölüm!
Mesela şu alıntıyı anlayabilmek için Faşist İtalya’nın ve Mussolini’nin o dönemde ne durumda olduğunu bilmek gerekir;
“Duce… Soytarının tekiydi; bunu hepimiz biliyoruz.”
Normalde İtalya’yı güçlü bir devlet olarak düşünmek pek mümkün ama işin gerçeği öyle değil, Mussolini savaşın kaybedilmesindeki en büyük sorunlardan birisi, Hitler’in idolüm dediği adamın yıllar içinde hiç öyle olmadığını kendisi de görüyor, gerçekte ne idol ne de güçlü, sadece ordunun, ki o ordu da güçlü değil, kendi ülkesindeki insanları sindirmeye yarayan, kendi ülkesindeki güçsüzleri kurşuna dizmekten ve kontrol etmekten başka bir halta yaramayan ordu, İtalya savaşa girdikten sonra ne kadar işe yaramaz olduklarını gösteriyor, tam olarak ayak bağı., beceriksizler ordusu, savaşmaya bile erinen miskinler diyebiliriz. Neyse ki, iyi ki de öylelerdi de, bu kitaptaki gibi savaştan galibiyetle çıkamadılar…
Nazi İmparatorluğu Hitler’in altında birleşmiş bir imparatorlukmuş gibi gözükse de oldukça alt kolu olan Wercmaht ve Gestapo liderlerinin her zaman bir yarış içinde olduğu bir imparatorluktur, bunların altındaki birimlerinde aynı yarış içinde olduğu söylemek isterim, zaten bu konu da kitapta işlenmiş, Naziler’in kendi arasında bir iktidar savaşına dönüşmüştür, bu iktidar savaşı kitabın sonuna kadar bizi bırakmıyor.
Peki kitabın adı nereden geliyor? Kitabın kendisi alternatif bir tarih, bu kitabın içinde ortaya çıkan bir kitap var, “Çekirge Ağır Gelecek” (yalnız bu kitap dizide “Çekirge Serilmiş Yatıyor” olarak çevrilmişti, sorun hangisinde bilmiyorum, onu araştırmadım, ya da dizi zaten belli konularda kitaptan farklı bir kurguyla yoluna devam ediyordu, ona istinaden olmuş olabilir.) bu kitap içinde zaten gerçekte olan yani müttefiklerin kazanmış olduğu savaşı konuyu alıyor, Japonya’nın hüküm sürdüğü tarafta kitap okunabiliyor lakin Nazilerin hüküm sürdüğü tarafta kitap yasaklı kitaplar arasında, elbette bu normal, Nazizm’in bu konudaki başarılı bir siyaseti var, tabii bu başaralı olmadan öncesi için değil, olduktan sonra kitap yakmak veya yazarları yakmak, sürgün etmek, toplama kamplarına göndermek gibi. Konuyu dağıtmadan yani yorum yapmadan anlatmak biraz zor o yüzden ekstra bilgiler serpiştiriyorum, bu kitap içinde olan kitap, okuduğumuz kitabın anahtarı, Dick hem alteratif bir evren yaratıyor hem de gerçekte olanı kurguymuş gibi kitabın içinde farklı bir kitapla okura yediriyor, dönem hakkında bilgisi olmayanda birazda olsa bilgi edinebiliyor bu sayede.
Bu yazdığım maddeler kitabı anlamak açısından anahtar görevi görebilir, kitabı okumadan önce bu incelemeye rast gelecek okur için, en azından ne ile karşı karşıya kalacağının üç aşağı beş yukarı tasvirîni yapmış oldu umarım faydalı olur.
Peki kitabın eksik yönleri ne?
Öncelikle Dick’in bu kitabı 1962 yılında yayınlanmış, yani İkinci Dünya Savaşı bitmiş, sınırlar değişmiş, yeni bir dönem başlamış, hatta ikinci dünya savaşının müttefikleri Sovyetler ve Amerika Soğuk Savaş’a tutuşmuş, kaba taslak Naziler düşeli 20 yıl olmuş, bu dönemde yazılan onlarca kitap var, onlarca bilgi var ama Dick ne yapmış ne etmiş bütün bunları elinin tersiyle itip, çok basit bir konuyla bir alternatif kurgu ortaya çıkarmış, Dick gibi bir yazarın bu işi daha iyi kotarabileceğini düşünmek kadar doğal bir şey yok, çünkü zaten elinde var olan bir savaş var ve bunda ne varsa tersini bu kitapta detaylıca yedirebilirdi, Naziler ve bilim üzerinden daha fazla konuyu açabilir, sığ kalan bilimkurguyu bu vesile ile arşa çıkarabilirdi, özellikle Nazi bilim adamlarının yaprığı çalışmaları kitaba çok iyi yedirebilir, bizi daha sert bir bilimkurgu distopya türü ile tanıştırabilirdi, diyalogları daha iyi seçebilir ve döneminde yayınlanan biyografilerden daha iyi yararlanabilir, özellikle “Çekirge Ağır Gelecek” kitabı içeriğini daha da yoğunlaştırıp, dönemin liderlerinin radyo konuşmalarını verebilirdi.
Kitabın sürükleyicilik kısmı ortalamanın üzerinde olsa da, dönem bilgisi olmayan okur için kolay okunan ama içi dolmayan bir kitapmış gibi gelecektir, yazarın burada devreye girip, tıpkı Marvel filmlerinde yapılan gibi yani öncesinde ne olduğunu bilmesen dahi serinin beşinci filmini izlediğinde o anki filmi rahatlıkla seyredebiliyorsun, bu bilinçli bir tercih çünkü, herkes seri halinde izlemeyebiliyor hatta seri olduğunu bile bilmiyor, nasıl diye bir soruya gerek yok, herkes Geek değil çünkü, bu yöntem üzerinden bir kurgu yapabilirmiş ama derinlemesine inmeden bir kitap ortaya çıkarmış, benim verdiğim puan 8, çünkü ben dönem hakkında okuma yapıyorum bu da bana keyifli bir okuma sundu, diğer yönden bakarsak, yani normal bir okur gözünden kitabın puanlaması 6-7 bandında olacaktır.
Anlattıklarım üzerinden kitabı okuyacak olanlara iyi okumalar diliyorum, peki bunca yazdık Adolf nerede?
“Bir yerlerde, bir sanatoryumda olduğu ve hayatını yaşlılıktan kaynaklanan kısmi felçle sürdürdüğü söylenen Yaşlı Adolf. Viyana’da bir serseri olarak geçirdiği yoksulluk yıllarından kalma beyin frengisi… Uzun siyah ceket, kirli iç çamaşırları, ucuz oteller. ”
Yaşlı ve hastalıkla boğuşuyor, meşhur Nürnberg mitinglerindeki saldırgan Hitler’e bu kitapta ulaşılamıyor maalesef, Adolfi hasta, bin yıllık imparatorluk hayalinin çok daha başındayken insanın ölümlü olduğu kendisine hatırlatılmış.
“Yüksek Şatodaki Adam”ın farklı ülkelerde yayınlanmış kitap kapaklarına bakmanızı tavsiye ederim, oldukça farklı kapaklar mevcut.
“Bir gün. Mekân kavramı. Yönetilenler ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak.”
- GESTAPO: Geheime Staatspolizei (Gizli Devlet Polisi) - 3 Ekim 2021
- Dikkat, Faşizm Yükseliyor! - 23 Eylül 2021
- Sakarya Meydan Muharebesinin 100. Yılı - 28 Ağustos 2021