Yazar: 16:30 Öykü

Ayna

Uyandı, başı korkunç derecede ağrıyor ve dönüyordu Hakura’nın. El bilekleri deri kayışlarla bağlıydı ama yüzünü cama doğru az da olsa döndürebiliyordu. Kendisinin bir uzay gemisinde olduğunu, bu aracın da uzay boşluğunda ilerlediğini fark ediyor, geminin giderek dünyadan uzaklaştığını hissediyordu. Birileri tarafından kaçırılmıştı. Bunu yapanın kim ve yapma amacının ne olduğuna dair fikirler beyninde uçuşuyordu. Etrafa baktığında yaşadığı korku ve endişe daha da büyümüştü çünkü bir laboratuvarın içindeydi. Prototip cihazlar, mikro boyutta droneler, sensörler ve ameliyatta kullanılan bazı tıbbi malzemeler masanın üzerine gelişigüzel halde bırakılmıştı.

Uzandığı yer ile kapının olduğu bölüm arasında şeffaf bir perde vardı, bu ona fantazmagoryanın bir parçası gibi geliyordu. Belki öyle bir perde ya da görüntü yoktu. Bu gördüklerinin sadece ürkütücü hayallerin bir silueti olmasını umut ederek gözlerini kapadı ve her şeyin kötü bir rüya olmasını diledi. Gözlerini tekrar açtığında her şey aynıydı. Gördükleri kâbusun ta kendisiydi.

Yaşadığı trajedinin derinliği, hissettiği kaygıyı büyütmüştü içinde. Bir süre sonra şeffaf perdenin arkasında üç kişinin belirdiğini fark etti. Üzerlerinde beyaz önlükleri olan bu kişilerin elinde birtakım malzemeler vardı. Hakura zamanının kısaldığını hissedebiliyordu. Yanına gelen bu üç kişiye endişeli ve titreyen bir ses tonuyla kendisinin Tokyo’da yaşadığını, bir ailesi olduğunu, iyi bir yazılım şirketinde üst düzey yönetici olarak çalıştığını, burada olmasına bir anlam veremediğini ve adını söyledi.

Karşısında duran beyaz önlüklü kişiler önce sadece baktılar. İçlerinden biri korkmamasını, kendisine zarar gelmeyeceğini, sadece ufak bir medikal işlem yapacaklarını söyledi. Başının arkasına takılı olan platin parçanın bir depo hafıza olduğunu, burada bazı bilgilerin saklandığını ve bunlarla kadim gerçeklere ulaşacakları söylendiğindeyse Hakura’nın yüzündeki endişenin büyüklüğü katlanmıştı.

Uzun süredir yaşadığı baş dönmesi ve baş ağrılarının nedenini öğrenmişti. Aklındaki sorulara her ne cevap verilirse verilsin hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Bu acı olay ona farklı duygular ve tecrübeler katmıştı artık. Başının ağrısına ve baş dönmesine takılmıyordu. Bunlardan daha büyük bir sorunu vardı, bu kâbusun içinden nasıl çıkacaktı. Bir cenderenin içindeydi ve bu yaşadıkları gerçek olamayacak kadar korkunçtu.

Adının Julie olduğunu söyleyen garip aksanlı esmer kadın ona “Korkmanıza gerek yok. Ne size ne ailenize bir zarar gelecek. Biz ırkımız için buradayız. Buraya getirildiniz çünkü taşıdığınız bilgi ve belgelere ihtiyacımız var. Siz seçildiniz, çünkü aramızdan bir prototipsiniz ve bizler için bir lidersiniz. Onların arasına sızmanıza izin verildi ve bu bilgilerin bizlere erişimine vesile olacaksınız. Bu şirket de varlığınızla bizlere yol açmanız ve iz olmanız içindi. Siz ve aileniz asıl bizim parçamızsınız, onların değil. Bildikleriniz ve bilgileriniz geleceğimizin garantisidir,” derken sözlerinde gayet ciddiydi.

Hakura istedikleri bilgilerin masanın yanında duran çantanın içindeki 3D bilgisayarında ve bir yedeğinin de yine aynı çanta içindeki harici bellekte olduğunu söyledi. Anlayamadığı ise şirketle ilgili bilgilerin bu kişilere ne katkısı olabileceği idi. Gerçi çalıştığı şirket sağlık sektörüne, yüksek ihtisaslı hastanelere ve sağlık kurumlarına yazılım konusunda destek de vermekteydi ama bu kişilerin amaç ve istekleri bu durumun ötesindeydi. Kendisine zarar vermeyeceklerini söyleseler de bu sözler onun için bir safsatadan ibaretti. Hakura için burası cehennemdi ve buradan bir an önce gitmek istiyordu.

Ekibin en yaşlısı olan ve adının Arthur olduğunu söyleyen adam Hakura’nın kendilerine zorluk çıkarmadığı sürece canının yanmayacağını ve bu bilgileri ilgili konseye ileteceklerini söyledi. Adamın bakışları kan donduran türdendi. Hakura’daki korku tüm bedeninden anlaşılıyordu. Elleri terlemeye, göz bebekleri büyümeye başlamıştı, vücudu bir yaprak gibi titriyordu. İçinde yaşadığı soğukluğu iliklerine kadar hissetmişti. Ama sonrasında kendini toplamaya başladı. Kendine dayanmalıydı, bir başkası yoktu dayanağı olacak.

Tam medikal işleme başlayacakları sırada kollarındaki dijital ekran üzerinden bir sinyal almışlardı.  Ekip dışarı çıkmaya çalıştığı sırada Yasu ismindeki kadın Hakura ile göz teması kurmaya çalışmış fakat anlatmak istediğini ifade edememişti. Hakura hislerinde yanılmadığını anlamıştı.

Onlar odadayken bir an önce buradan kurtulmanın planlarını yapmaya başlamıştı bile. Odadan gittiklerinde kollarındaki deri kayışları nasıl çözeceği fikri kafasını kurcalıyordu. Kaçışını düşünürken sinirlenip debelendiğinde sedyenin tekerleklerinin hareket ettiğini fark etmiş, sedyesini itince masanın üzerinde duran ameliyat aletlerine ulaşmayı başarmıştı. Büyük bir gayretle parmaklarını aletlere uzatmaya çalıştığında deri kayışlar bileklerini kesmeye, koluna kan oturmaya başlamış ve gücünün azaldığını hissetmişti. Masayı salladığında makas sedyenin üzerine düşmüş, parmak uçları hauptner iris makasına ulaşmıştı. Makasın ucu kısa olmasına rağmen onu sedyenin demirine sıkıştırarak sabitlemiş ve bir el gibi kullanarak önce deri kayışı kanırtıp sonrasında koparmıştı. Öbür eliyle kayışı kesmek için makasa yöneldiği sırada kapı aralanmış ve Julie içeri girmişti. Bu kadında insanı korkutan, bakışlarında rahatsız eden bir şey vardı ama bunu kendine bile itiraf edemiyordu.  İçlerinde en tepkisiz, soğukkanlı ve sakin olanıydı Julie. Karşısında kapı duvar gibiydi. Antromorfik bir tasarımın harikası olan, bu derece ürkütücü ve şaşırtıcı şekilde karşısında duran ancak bir insansı robot olmalıydı. Tabii ya! İnsan zekâsının üzerinde ilerleyen, satranç turnuvalarında insana üstün gelmeyi başaran, su altında ulaşılamayan yerlere ulaşan hep bu robotlardı. Veri ve done edinmeyi sağlamanın da ötesinde sağlık sektöründe yüzlerce insansı robot yer alıyordu, farklı iş kollarının birçok alanlarında. Hatta çalıştığı yazılım şirketi de bu alanda hizmet vermekteydi. Dedikleri bu olmalı diye düşündü. Yapay zekâ ürünü olduğu için onu kaçırmışlardı ve şimdi de bu dramın içindeydi. Yaşadıkları bir şekilde anlam kazanmaya başlamıştı zihninde. Bunu geç fark ettiği için de kendine çok kızmıştı.

Anlık düşünceler beyninde serserice dolanırken kolundaki bağdan birini çözdüğü aklına gelmiş ve bu sırada elindeki makası üzerine hızlıca gelen Julie’ye savurmuştu. Julie bir hamleyle kendini geriye atmış, Hakura hızlıca diğer bileğindeki deri kayışı kesmiş ve kendini sedyeden kurtarmayı başarmıştı.

Julie bir kadına göre oldukça soğukkanlıydı ve kuvvetli manevraları vardı. Kısa süre sonra Arthur kapıda belirmiş, Hakura’nın elindeki makası almaya çalışırken Hakura sert bir kafa darbesiyle Arthur’un başının duvara çarpmasına neden olmuş, yaşlı adam bir anda yerde bulmuştu kendini. Diğer taraftan kendisine saldıran Julie ise bir ayak darbesiyle Hakura’yı kendinden uzak tutmaya çalıştığında elindeki makası yere düşürmüştü. Hakura hızlı bir hamleyle yerdeki makası almış ve Julie’nin elinde derin bir kesik açmıştı. Kemikleri kaslarından ayrılacak kadar sıyrılmış, sağ eli kopacak hale gelmişti. Şaşkınlığa uğrayan Hakura’nın gördüğü Julie’nin kopan biyometrik eli olmuştu. Oradan yapay eklem kaosilleri, kauçuk tendonlar parçalanmış biçimde dışarıya doğru sarkmıştı. Bunu gören Hakura soğuk terler dökmeye başlamıştı. Korkuları gerçeğe dönüşmüştü.

Julie ise tek eliyle mücadelesine devam etmekteydi. Hakura’ya halen hakikati tam olarak bilmediğini ve tüm gerçeklerin kendisinden saklandığını söylemekteydi. Hakura Julie’nın söylediklerine kendini tamamen kapamıştı. Bu arbede sırasında yüzüne aldığı derin kesiğe aldırış etmeden Julie’nın üzerine yürümüş, elindeki neşterle Julie’nın devrelerini parçalamış ve en son başını kopararak onu devre dışı bırakmıştı.

Yapay zekâyı durdurmuş ve tehlikeyi bertaraf etmiş olmanın verdiği rahatlığı yaşadığını düşünürken laboratuvar duvarında asılı duran aynaya baktığında Hakura, gördüğü görüntü karşısında asıl karabasanın kendi içinde olduğunu anlamıştı. Bu trajediyi yaşamakla kalmamış, üstelik acı gerçekliğin çirkin çehresiyle de yüzleşmişti. Aynada gördüğü, içi sentetik bir kabuk olduğu gerçeğiydi. Kendi ırkından birini yok etmiş, insanlığın elinde kurcalanan ve kullanılan bir oyuncak olduğu hakikatini sarsıcı bir şekilde öğrenmişti.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Latest posts by Birgül Karagöz (see all)
Visited 132 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version