Yazar: 12:29 Kitap İncelemesi

Abrakadabra – Ölümsüz Hikâyeler

Sihirli, zamansız, “ölümsüz hikâyeler”

Abrakadabra – Ölümsüz Hikâyeler, karanlık atmosferi, bir o kadar karanlık karakterleri ve sondan başa doğru giden anlatımıyla kendine özgü bir üslup tutturuyor. Pelin Öztürk’ün yerli yerinde kullandığı mitolojik “sos”, mitlerin birer “spin off”u olmaktan ziyade yeniden kurgulanan bir yapıya dönüşüyor ve kitaptaki öyküler yekten bambaşka hallere bürünüyor.

Türkçe edebiyatın modern öykü kanadında, “bütünlük” kavramı artık başka bir yere doğru evriliyor. Bir öykü kitabının “aynı kapıya” çıkmasını sağlayan metinler, farklı yollardan ana yola girip boş kalan yerleri doldurmakla kalmıyor, birbirleriyle iç içe geçip kendi başlarına ayrı birer hikâye oluştururken diğer yandan da birbirine ulanarak büyük resmin tamamının parçalarını toparlayıp esas öyküyü ortaya çıkarıyorlar. Bu çok katmanlı yapının içine serpiştirilen, yine son zamanlarda büyük ilgiye mazhar olan mitolojinin devreye girmesiyle geçmiş, günümüzün bir başka yansıması olarak “tarih-tekerrür” ilişkisini farklı bir boyuta taşıyor.

Pelin Öztürk’ün kaleme aldığı, A7 Kitap etiketiyle okuyucuyla buluşan Abrakadabra – Ölümsüz Hikâyeler kitabı da bu parantez içinde değerlendirebileceğimiz öykülerden mürekkep bir çalışma. Öztürk’ün kitabındaki öyküler, tüm bu saydıklarımı yazarın kendi üslubuyla harmanladığı, birbirinin peşinden giderken araya giren başka hikâyelerle zenginleşen, okuru konunun aslıyla ya da devamıyla ilerleyen sayfalarda sürpriz bir şekilde tekrar buluşturup mevzunun derinliklerine daha da fazla indirerek merak unsurunu arttıran ve dolayısıyla da okurun kitaba iyiden iyiye ısınmasını, yaklaşmasını, kitap üzerinde çokça düşünmesini sağlıyor.

Pelin Öztürk’ün, Abrakadabra – Ölümsüz Hikâyeler‘i “çaktırmadan” iki bölüme ayırdığını söyleyebiliriz. İlk bölümde öykülerin müphem karakterleri, gizemli ve karanlık bir şehirde yaşamın içine dalıp yollarını ararken Gılgamış’ın, Kasandra’nın, Medusa’nın izinden giderek karşılarına ne idüğü belirsiz başka karakterle kafa kafaya geliyor. Öztürk, bu alakasız karakterlerin arasındaki ilişkiyi çok iyi gizleyerek, onları şehrin köhne köşelerinden yükselen dumanların arasına saklıyor ve bir “soğumaya” bırakıyor. Devamında ise; aynı karakterler bu defa hayata çoktan karışmış, gayelerini, sebeplerini aramış, bu uğurda “yaşam denen uğraşın” içinde yollarını arar olmuş, kendilerinden emin, hayat korkaklığını üzerlerinden atmış, gözü pek birer kahraman olarak karşımıza çıkıyor. Bu arada Öztürk, yine suyu çok fazla bulandırmadan olayların arka planını karakterlere anlattırarak doğal “flashback”lerle bizi her şeyin başladığı yere geri götürüyor ve karakterlerin, olayların düğümünü sıfır noktasından itibaren ağır ağır çözmeye başlıyor.

Abrakadabra – Ölümsüz Hikâyeler, karanlık atmosferi, bir o kadar karanlık karakterleri ve sondan başa doğru giden anlatımıyla kendine özgü bir üslup tutturuyor. Pelin Öztürk’ün yerli yerinde kullandığı mitolojik “sos”, mitlerin birer “spin off”u olmaktan ziyade yeniden kurgulanan bir yapıya dönüşüyor ve kitaptaki öyküler yekten bambaşka hallere bürünüyor. Son olarak da Pelin Öztürk’ün kendi meramını anlatma çabası, okurun kendi meramını anlama çabasına dönüşerek kitabı “interaktif” bir zeminin üstüne yerleştiriyor ve böylece öyküler “ölümsüz”, “zamansız” birer kisveye dönüşüyor.

Editör: Burak Akbaş

Latest posts by Burak Soyer (see all)
Visited 44 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version