Uzun süredir okuduğum kitapların ardından inceleme yazısı yazmıyorum, bunun nedenini bilmiyorum. Bilgisayarın başına oturuyorum ve kitapları okurken aklımdan geçen her şeyi bu bomboş dijital sayfaya dökmek istiyorum lakin imleç yanıp sönüyor, birkaç satır yazıyorum sonra sıkılıyorum ve buna devam edemeyeceğimi söyleyip bilgisayarın başından kalkıyorum, sonra tekrar denemek istiyorum, bu sefer daha kararlıyım ama imleç yanıp sönmeye devam ediyor, fikirler akıyor ama içimden o fikirleri aktarmak, yazıya dökmek ya da paylaşmak gelmiyor. Yazdığımız yazıların karşılığı paylaşmanın mutluluğu olabilir. Kitaplar bir bakıma paylaşmak üzerinedir, yazar kitabını yazar, hangi amaçla yazarsa yazsın -ister para kazanmak, ister birilerine yazdıklarını aktarmak, kitlelere ulaşmak, fikirlerini arşa çıkarmak- okur bu kitaptan bir şeyler alır ya da almaz, bunu bir başka okur ya da okurlara aktarmak ister, bunu yaparken yazarın maksadını da aşar, çünkü o kitabı bireysele indirger ve kendisini onunla eşleştirir. Bunun sonucunda da ortaya yazardan bağımsız fikir bombardımanı ortaya çıkar. Tolkien kitaplarını yazarken büyük bir beklentiyle yazmamıştır. Hatta Hobbit’in çok satılması, daha sonrası Yüzüklerin Efendisi’nin ona sunduğu histerik okuyucu kitlesi, evine gelen hayranlar, hayran mektupları onu bezdirmiş, sevdiği evini değiştirmesine neden olmuştur.

Ne diyordum, inceleme yazısı yazmıyordum uzun süredir ve son okuduğum Voltaire’nin Candide’sinden sonra da yazmak istemedim. Çok sevdiğim bir kitap olmasına karşın, şu an yapabildiğim gibi kelimelerin akmasına müsaade edemedim. Yazdığım onca inceleme yazısı var, bunları toplasam bin Word sayfasını geçer. Aslına bakarsak oldukça yazmışım ve bu yazılar tamamen keyfi yazılar, karşılığında bir para alınmış ya da zorla yazılmış yazılar değil. Bazen keyif almazsınız ve bu yazmadığınız yazılar elbette çoğu kişinin umurunda olmaz, dağ dağa küser ama dağın bundan haberi olmaz misali bir durum söz konusudur.

Stepken King her yıl yeni bir kitap çıkarmaktadır, bunun tersi bir yazarımız George R.R. Martin ise yıllardır Game Of Thrones’un son kitabını çıkarabilmiş değildir. Hatta yazmak konusunda George, King’e biraz sitem eder. “Bunu nasıl başarıyor bilmiyorum” der. King, Yazma Sanatı kitabında, kitabının arka kapak yazısına da konu olan şu cümleyi kurar “Yazmanın amacı para kazanmak, ünlü olmak, sevgili bulmak, sevişmek ya da arkadaş edinmek değildir. Sonuçta amaç, eserinizi okuyacak insanların hayatlarını ve kendi hayatınızı zenginleştirmektir. Amaç; uyanmak, iyileşmek, ve başa çıkmaktır. Mutlu olmaktır, tamam mı? Mutlu olmak” der. Diğer taraftan baktığımızda ise Rowling para kazanmak için Harry Potter’a bel bağlamıştı ve bundan umduğundan çok daha fazlasını başardı. Kesinlikle hak ettiği bir başarı olarak karşısında durmaktadır. Yazmamak üzerine yazmak istediğim bir yazı yazmak üzerine devam ededursun ben hala kitap incelemesi yazmıyorum. Aslında yazarken mutlu oluyorum, paylaşmak mutluluk verici ama daha fazla yazmak, daha fazla daha fazla okunmak benim için pek tatmin edici değil. Yazdıklarınızın kimi ne kadar etkilediğini bazen bilmiyorsunuz ve bu yazılar gönüllülük üzerine yazılmasına karşın birçok kişiye, belki yazdıklarınız belki de okuduğunuz kitapların tavsiyesi üzerinden dokunuyorsunuz, kaldı ki bunu da çoğu zaman bilmiyorsunuz. Orwell, Edebiyat Üzerine adlı eserinin ilk bölümünde romanların artık eskisi kadar okunmadığından gem vuruyor. Bunu günümüzde şiirlerin çok okunmadığını düşünerek, yazıyı şiirlerin durumuna benzetebiliriz. Yazının içeriğinde değindiği en önemli konulardan birisi kitap tanıtımları. Bir kitabı satmak için başvurulan, çoğu zaman yalandan ibaret olan o mükemmel, çoğunlukla kısa, okuru tavlamak, kitabı sattırmak üzerine olan yazılar. Bu yazarların yazılarına artık “bookstagram” hesaplarının o mükemmel yazıları karşılık geliyor. İlk başta bedava, daha sonra kitap veya para karşılığı yazmaya başlıyorlar. Bu yazıların birçoğu saçmalıktan ve derinlikten yoksun olmasına karşın, özellikle küçük yaş grubunu etkiliyor. Genç okur kitlesi bu hesaplara güvenerek kitaplar alıyor, yazan ve yazdıran da amacına ulaşıyor. Bu işte herhangi bir edebi beklenti olmamakla birlikte, sadece ticari bir açlık konuya dahil oluyor. Bu sayede bu açlık doyuruluyor ve daha fazlası için gaza basıyor.

Yazmamak üzerine başladığım yazıma devam ediyorum, aslında yavaş yavaş neden yazmadığım konusuna geliyorum. O kadar çok anlamsız şey görüp maruz kalıyorum ki, bunlar dönüp dolaşıp bir şeyler üretmenin ne kadar manasız olduğunu düşündürüyor. Neden üreteyim, neden zaman harcayayım, ne için, kimin için, hangi amaçla, ne maksatla hangi öz güven ve kibirle bu yazıları yazıp egonun hangi kısmını tatmin edeceğim? Şu yazı on dakika önce yoktu ama artık var, bir şeyler üretmek zor değil, bazen düşünerek bazen de düşünmeden bunu yapabiliriz. Şu an kelimelerin aktığı bu yazı herhangi bir düşünce sonrası yazılmış değildir, şu an yazılan yazı, tek kelimesi dahi değiştirilmeden editöre sunulacak ve onay alırsa sizinle buluşacak. Üstelik bedava!

Bin sayfanın üzerinde inceleme yazdım demiştim, bu yazılar elbette sadece kitabı yorumlamak üzerine yazılan yazılar değil, bunlar kitabı okuyan okurun ondan aldığını bir başkasına aktarırken kendi hayatında olup biteni de aktarması şeklindedir. Her şeyin bir amacı vardır, bunu söylerken aklıma Leibniz geldi. “Yaşadığımız dünya, olası dünyaların en iyisidir” demiştir ve insanlara umut aşılamıştır. Gerçi Voltaire, Candide’de bu düsturu alaya almıştır. Acaba öyle midir? Yaşadığımız dünya gerçekten olası dünyaların en iyisi midir? Bu soruya başınızdan geçen olayları düşünerek, güncel toplum sorunlarını dikkate alarak cevap verebilirsiniz aslında, kimileri dünyayı vadedilen cehenneme benzetirken Leibniz ise en iyisi olarak yorumlamıştır. Okurların da en iyisi diyebileceği dünya elbette kitaplardır. Kitaplara bağlanan insanların o sayfalardan çıkmak istemediği doğrudur, bunun nedeni oldukça fazla olmasına karşın çoğunlukla kendilerini bulmaları, olmak istedikleri yaşamı en azından başka insanların yazdığı satırlarda yaşıyor olmalarıdır. Bir okur deneyimleyemediği ne varsa -büyük oranda ne varsa- kitaplar üzerinden bunu gerçekleştirebilir. Ve iyi bir okur bunu bir uyuşturucu olarak kullanır ve ona hapsolur, o dünyadan çıkmak istemez ve bu durum bir döngü halinde bir başkasına, ondan da bir başkasına bulaşır. Kitaplar kadar, o kitaplar hakkında konuşanlar da, yazanlar da işte bu döngüye ortak olur, bu paylaşımın bir parçası olarak adları unutulacak dahi olsalar imzalarını atarlar. Yanlış anlaşılmasın, kitap okumak elbette iyidir, oturduğunuz yerden alınan en ucuz seyahat bileti gibidir, deneyimlenmesi imkansız fikirlerin hayallere dokunmasıdır.

İçinden gelmeyince hiçbir insan özgün bir şeyler ortaya çıkaramaz, bunu yapmak için kendini zorlarsa muhtemelen hiç istenmeyen zavallı bir metin ortaya çıkar. Dostoyevski Kumarbaz’ı bu şekilde yazmamış mıdır? Ben okurken hiçbir zevk almamış, tamamen yazılmak için yazılan bir kitap olduğunu kendime söylemiş, bunun üzerine de fikirlerimi aktarmıştım. Bu aktarım sonrasında yazar delisi insanlar elbette yazarı yazardan çok savunmaya, kitabı ilahi bir yere konumlandırmaya çalışmıştır. Candide’de geçen şu diyalog tam olarak çerçeve yapıp asmalık değildir de nedir?


“Gerizekâlılar saygın bir yazarın kaleme alacağı her şeye hayranlık duyarlar. Ben kendim için okuyorum. Sadece alışkanlıklarıma uyanları seviyorum.”

Okumak üzerine bir video çekmişliğim var, okumamak üzerine de çekecekken video çekmeye de ara vermiş olduğumu hatırladım. Yazmak için önüme bırakmış olduğum sav yine video içinde önümde duruyor aslında, ne için, kim için, hangi egonun hangi kırıntısını tatmin etmek için? Aslında kendim için yapmayı sevdiğim şeyleri ticari bir yola sokmadım, sokmak da istemedim, insan bir şeyin üzerine eğilirse eninde sonunda çok berbat bir iş yapmadığı sürece -ki yapanlar daha başarılı- bir şekilde basamakları yavaş yavaş tırmanır. Ben bunların peşinden koşacak biri olamadım, olmayı da düşünmedim. Fazla göz önünde olmak insanı mutlu etmez benim düşünceme göre, mutsuzluğun formülü çok göz önünde olmaktan geçer kanaatindeyim. Her söz, her fikir sizi mutsuz edecek etkileşimlere gebedir, bunu istemek ya da istememek konusu değil aslında dertsiz yaşamlarına dert eklemek isteyen herkes deneyimleyebilir bu söylediğimi. Mutlu olanın da yolu açık olsun ne diyebilirim ki?

Yazmamak üzerine bir yazı kaleme almak, aklımdan geçenleri yazmak için oturduğum bilgisayarımın başında üç Word sayfasına yakın yazı yazdığımı fark ettim. Konudan konuya atladığım, bir amaca doğru gidip gitmediğini bilmediğim, içselleştirdiğim hatta kişiselleştirip hissizleştirdiğim bir yazı yazmış olabilirim, bilmiyorum. Sonuçta yazmıyordum, bu vesile ile yazmış oldum, kime ne faydası var o da sizin takdiriniz olsun.

Birazdan yazı bitecek ve imleç yanıp sönmeye devam edecek, ben ise buna daha fazla katlanamayacak ve dosyayı kaydedip kapatacağım. Sonuç…

Bitti.

Visited 67 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version