Murat Gülsoy’un 2001 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı ödülünü kazandığı, Bu Kitabı Çalın adlı eserinin içinde yer alan öyküler, âdeta yazarının belleğini sunuyor bizlere. Kitaba ismini veren ve ilk sırada bulunan Bu Kitabı Çalın başlıklı öyküye baktığımızda Gülsoy’un bu eserdeki temel derdinin kurmaca, yazarlık ve yazmak olduğunu görebiliyoruz. On iki öyküden oluşan iki yüz sayfalık bu hacimli yapıt okura daha girişte yapılan alıntılarla kitap boyunca karşılaşacaklarının bir fragmanını veriyor. Haldun Taner’in Onikiye Bir Var öykü kitabındaki “Yazarlık nedir?” ve Dostoyevski’nin Delikanlı romanındaki “Bir edebiyatçı otuz yıl yazar, sonunda bunca yıl niçin yazdığını kendisi de bilmez,” cümlesiyle başlayan alıntılar, Gülsoy’un ana meselesinin yazarlık kavramının sorgulanması olduğunu daha öykülere adım atmadan bizlere gösteriyor.
Öykülerdeki içerik kısmına göz atmadan önce yazarın kaleme aldığı metinlerdeki anlatım diline dikkat çekmek istiyorum. Bu eserde, incelemenin ilerleyen kısmında belirteceğim üzere postmodernist teknikler ve oyun kavramının çokça kullanıldığını görebiliyoruz. Ama bununla birlikte yazarın üslubunun da üst seviye olduğunu belirtmek gerektiğini düşünüyorum.
“Kayıp Eşyalar Bürosu” öyküsünden: “Bunları düşünürken elleri arkasında, dilsiz nesnelerden oluşmuş bu garip hazinenin tek sahibiymişçesine rafların önünde duruyor, tuhaf bir sevgi ile eşyalara bakıyordu.”[1]
“Hindistan Yolculuğu” öyküsünden: “Zaman yolculuğu yorduğu için bir adaçayı söylüyorsun ve limonun dalgınlığını çaya karıştırırken sen de dalıp gidiyorsun.”[2]
Kitapta yer alan öykülerdeki bu iki cümle örneğine baktığımızda bile anlatımın ne seviyede olabildiğini rahatlıkla görebiliyoruz. Keza bunlara benzer sözcükler eser içinde çokça görülebilmektedir.
On iki öyküden oluşan yapıtın ana ekseni yazarlık ve kurmaca meselesi üzerine olsa da eserde bu konulardan nispeten uzak ve anlatımı itibarıyla ilgi çekici metinler de yer almaktadır. Örneğin “Hindistan Yolculuğu” öyküsünde yeni boşanmış bir karakterin yıllar sonra karşılaştığı arkadaşı ve onun eşiyle yaşadıklarını görüyoruz. “Hızlı Düşünme Sanatı” öyküsünde ise kariyer basamaklarını hızla çıkmak isteyen beyaz yakalı genç bir kadının kişisel gelişim seminerinde yaşadıklarını ve “Kötü Yola Düşen Ev” öyküsünde de titizlik hastası olan Tarık G. adlı karakterin evinde porno film çekildiği düşüncesiyle başlayan hayatındaki büyük kırılmayı görüyoruz.
Normale göre nispeten hacimli olan bu öykülerde, karakterlerin yaşamlarında değişimin yavaş yavaş olduğunu görüyoruz. Bu bazen karakterin evine davetsiz misafir olan eski bir arkadaş, bazen de apartmana yeni taşınan esrarengiz komşudan ileri gelir. Murat Gülsoy, okuru metnin içinde yaşanan olaylara adım adım götürüp yarattığı atmosferin içine oldukça başarılı bir şekilde dahil etmiş. Uzun olmalarına rağmen öykülerde, yer yer postmodern polisiyenin de etkisiyle okuru metinlerden asla uzaklaştırmayan bir anlatımın varlığı söz konusudur.
Metinlerarasılık, postmodern edebiyatın en önemli unsurlarından biri. Bu kitapta metinlerarasılık kavramı bazen kurmacanın ana parçası, bazen de karakterin yaşamını etkileyen unsur olarak kullanılmış. “Kayıp Eşyalar Bürosu” öyküsünde karakterin bulduğu çantada, onun hayatındaki kırılmayı yaratan kitap Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken kitabıdır. Keza “Hasta Bir Konak” öyküsünün kurmacası da Edip Cansever’in Ben Ruhi Bey Nasılım eserinin dizeleri üzerine inşa edilmiştir.
“Alevler karanlık geceyi yalarken evin mısra mısra öldüğünü duyuyordu.”[3]
Salt kitaplar ya da şiirler üzerinden de ilerlemez Murat Gülsoy’un öykülerinde kullandığı metinlerarasılık. Özellikle “Birkaç Dolar İçin” öyküsünde sinema bağlantısını yoğun bir şekilde görürüz. Spagetti western türünün en önemli yapıtlarından biri olan Birkaç Dolar İçin, ünlü İtalyan yönetmen Sergio Leone’nin Dolar Üçlemesi adıyla bilinen filmlerinden ikincisidir. Öykü, kült bir filmin adıyla başlamasıyla birlikte metinde yer alan karakterlerin de sinemadan olduğunu görebiliyoruz. Meşhur kurmaca karakter Clark Kent, ismen öykünün içinde yer alırken ünlü ABD’li oyuncu James Stewart da adıyla metinde bulunan bir başka karakterdir.
Yazımın başında Murat Gülsoy’un temel meselesinin yazarlık ve kurmaca olduğunu belirtmiştim. Yazarlık ve kurmacanın gerçekliğiyle ilgili genel okur kitlesinden kimi zaman olumsuz bazı eleştiriler gelir. Bir zamanların “Sanat toplum için midir, yoksa sanat sanat için midir?” tartışmasının edebi ayağı için kitapta yer alan “Bu Kitabı Çalın” öyküsünde ana karakter ve onun sonradan gazeteci olan arkadaşı Cem arasında şöyle bir diyalog geçiyor:
“Yok canım. Hayalimden yazıyorum. Yaşadıklarımı yazacak olsam günlük tutardım…” “(…) Cem yanıtımı duyunca zaten başından beri bunu beklediğini belli edercesine sinirle üzerime atıldı: ‘Yani uyduruyorsun! Yalan söylüyorsun. Yalan, olmamış, olmayacak şeyler yazıyorsun. Bunu yapma! Dünyada yeterince yalan var zaten! Yalanları çoğaltmak için uğraşma.’ Söyledikleri o zaman komik gelmişti. İster istemez gülümsemiştim. Biraz üstten bir gülümsemeydi herhalde. Edebiyatı, sanatı, her şeyi bir kalemde silip atan bu cümlelerin sahibini küçümsüyordum ister istemez.”[4]
Yazmaya dair mesele tabi ki yalnızca yukarıdaki alıntıyla bitmiyor. Postmodern edebiyatın önemli meselelerinden biri olan “oyun” kavramı, okuru metne dahil etme ve yazarın kendisini kurmacanın bir parçasına çevirmesi gibi konular, özellikle “Yazarın Belleği” öyküsünde enfes bir şekilde anlatılıyor. Oyun kavramı için bir örneği paylaşmak istiyorum:
“Sevgili yazarımın oyun meraklısı bir kişiliğe sahip olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Onun hakkında birbiri ardına sıraladığım övgülere dudak büküyor. Her şeyin, benim varlığımın, bu öykünün (ayrıca bu ne biçim öykü, hâlâ olan biten bir şey yok), tüm düşüncelerimin bir oyunun parçası olduğunu hissediyorum. Ve bu oyun meselesinin canımı sıktığını itiraf etmeliyim. Oyunlar! Edebî oyunlar ve öbür tüm oyunlar. Bir hafiflik, bir uçuculuk barındırıyor her oyun. Sonu kötü biten oyunlar için bile bu böyle.”[5]
Yukarıdaki alıntının ait olduğu “Yazarın Belleği” öyküsünün, kitapta yer alan üstkurmaca metinler arasında da en öne çıkan öykü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Üstteki nefis anlatımdan da görebileceğiniz üzere yazarın temel derdi, kurmaca karakter üzerinden nefis bir şekilde aktarılmış. Her şeyin farkında olan bir kurmaca karakterin yazarının belleği içinde dolaşmaya başlamasını konu alan “Yazarın Belleği” isimli öykünün, hem anlatım hem de kurgu olarak bu kitabın en öne çıkan ve eseri de bütüncül şekilde kapsayan metni olduğunu düşünüyorum.
Bu Kitabı Çalın’da anlatıcı seçiminde de bir çeşitlilik görülüyor. Genel olarak üçüncü şahıs anlatıcı kullanımının olduğu öykülerde yer yer kahramanın gözünden bir anlatımı da görüyoruz. “Hızlı Düşünme Sanatı” öyküsünde üçüncü ve birinci şahısların beraber yer aldığı çoklu anlatıcıyla karşılaşıyoruz. “Hindistan Yolculuğu”nda ise genelde öykücülükte nadiren kullanılan ikinci şahıs anlatıcıya denk geliyoruz:
“Bir başka kentte olmanın verdiği özgürlük duygusuyla yabancı göklerin havasını çekiyorsun ciğerlerine. Yıllar geçtikçe senden uzaklaşan bu şehrin değişmeyen köşelerini arayıp durdun bütün gün. Zaman, burada çok hızlı akmış, bunu görüyorsun.”[6]
Çok fazla biçimselliğe yer verilmemiş olsa da biçim yönlü anlatıma kimi öykülerde denk gelebiliyoruz. Özellikle “Hızlı Düşünme Sanatı” öyküsünde hem karakterin anlatımının hem de üçüncü şahıs anlatıcının parantezler eşliğinde verilmesi biçim olarak metni farklı kılmış durumda. Keza “Birkaç Dolar İçin” öyküsünde metin içi rüya anlatımlarıyla çeşitlilik sağlanmış. “Kukla” adlı öyküde ise hem bir rüya metnine hem de çağrışım matrisine yer verilmiş. Bütün bunların hacimli bir öykü kitabı olan Bu Kitabı Çalın’a hareketlilik kattığını söyleyebilirim.
Sonuç olarak hem içeriğin, hem dil ve üslubun, hem de postmodern tekniklerin yetkin bir şekilde kullanıldığı Bu Kitabı Çalın adlı eser, Sait Faik Hikâye Armağanı’nı boşuna kazanmadığını bize her sayfasında gösteriyor. İki yüz sayfalık, okuru asla sıkmayacak, anlatım ve içerik bakımından pek çok farklı yüzü gösterebilen bu kitabın, postmodern edebiyat içinde edebiyatımız adına önemli bir örnek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. On iki öyküden oluşan bu yolculuk, yazarlık ve kurmaca üzerine düşünen okurlar için de çok şey vaat ediyor. Ayrıca Murat Gülsoy’un kalemini tanımak adına da harika bir başlangıç kitabı olduğunu düşünüyorum.
Editör: Buse Karabulut
Kaynakça
Murat GÜLSOY, Bu Kitabı Çalın,Can Yayınları, İstanbul, 2014.
[1] Murat GÜLSOY, Bu Kitabı Çalın, Can Yayınları, İstanbul, 2014, s.36.
[2] Murat GÜLSOY, a.g.e, s.39.
[3] Murat GÜLSOY, a.g.e, s. 161.
[4] Murat GÜLSOY, a.g.e, s. 12.
[5] Murat GÜLSOY, a.g.e, s. 133.
[6] Murat GÜLSOY, a.g.e, s. 39.
- Kırlangıçlar Uyursa - 30 Ekim 2024
- Bir Gün Mutlaka Delirecek Miyim? - 19 Nisan 2024
- Doğanın ve Ötekinin Anlattıkları: Küller - 29 Aralık 2023