Tümel olarak bir var olma gösterisi içindeyiz. Hep istediğimiz yerde bulunmak ve galiba yalnızca oraya ait olmak. Düzen dediğimiz aitsizlikse kimsenin eline bu tür imkanları vermiyor. Hep olmak istediğiniz yerin ötesinde geçmiş yaşanmışlıklara sayısız ödün veriyoruz. Eksilmekte olduğumuzu ortalamaların gözü önünde bu algoritma kanıtlıyor bence. İnsan korkunun ötesine yerleştiremiyor istediklerini. İstemekten dahi korkar olunuşumuzsa cesaret mefhumunu öylesine bir kitap terimi haline getiriyor. Korkusuz olmak denen şey cesaret mi? 

Takılıyoruz arzuladıklarımıza. Bazen arzulayamadıklarımıza. Ve son radde hep aynı olmuyor. Kiminin yerle yeksan hayatın son demini alıyor, kimiyse yaşamak deneni oturtmaya çalışıyor. İnsan tutunmak istiyor önce. Varlığını bir diğerine bağlıyor ve tüm gücüne bu bağdan eriştiğini zannediyor. Kendin olmak çevremizi de içine aldığında hayatı oluşturmuyor mu zaten? Sahip olmak yanlış aslında. Kim kime nasıl sahip olur, böyle ürkek bir bağla? Yeni bir davranış silsilesine yönelip ruhunu yalnız başına idame ettirebilmek kolay değil. Mecburiyetin sadeliğini hizaya getirebilmek zor çünkü örüşük yüreklerde. Kazınmak gerekiyor geçmiş duyulardan, savruluşlardan, heyecanlardan. Aşikar düzenin de bir oyunu var zihinsel bağlarla. “Unutmak”. Çoğumuz bunun bir lütuf, diğer çoğunluğumuzsa azap olduğunu dile getiriyor. Bence yaranın yeri, cismi hatta müsebbibi unutuluyor da yara hiç unutulmuyor. 

Ben tüm düzenin orta yollu düşüncesiyim. Denge bedenimde ölümün habercisi hep. Yıllar önce bir yaralanmanın acısını hissedebiliyor muyuz kolumuzda? Hayır. İlk aşık olduğumuzda hissettiğimiz heyecanı ya da ilk kavgamızı. Hayır. Sadece varlıklarıyla bizi bugünden yontabilen sayısız demir yığınları gibi orta yerde konaklıyorlar. Hep hissetsek acıyı ve mutluluğu nasıl karşı koyabiliriz kendimize? Duraklar yalnızca beklenilmek için mi varlar? Hayır. Bence bekletilmek için varlar. Günün en yoğun vakitlerini elimizden alabilmek için. Benim tüm hatalarım duraklar gibiydi. Yaşamımı elimden alıp hiç katil olmazlardı. Bitti.

 İnsan heveslerini bir köşeye atamıyor işte. Kalbinin en dilsizleri hep başkasına ödün veriyor ama tümel insan kendini hiç kimseye vermiyor. İnsan kendinden nefret ederken dahi kendine saygı duymak için ayarlanmış birer robot. Çünkü kesinkes sınırlarımız yok hayata dair. Ya da planlanmış bir yoksunluk da yok. Kurulmuş aşk düzenekleri yok. Bilinmişlik yok. Hep öteyi düşünecek kadar vakit yok zaten düşündüğümüz yerden de yaşamıyoruz hayatı. Yaşadığımız yerden düşünebiliriz bir tek. Ki bu da akıp giden dakikaların boşluğunun anlamsızlığını ortaya koyuyor.

İnsanlar zamanın yelinde değişiyor. Tamamen başka formda olgunlaşmıyor ama en eksildiği yerden törpüleniyor hatalara karşı. Hep aynı yaratılışla varlık sürdürdüğümüzde zaten aynı hataya gömülür kalırız. Kimse için böyleydi demeyin. Değişim yontuk düzlüklerin engebeye açlığını ifade eder. Kimse için hayat hep aynı tonda ilerleyen bir kaç mısra değil. En vurgulu hislerde taşan, en sönük hislerde dolandır. Ve biten. Yaşam sizi bırakmadan siz onu bırakmayın. En diplerde dahi hayat var suyun altında. Toprakta yok olmak var. Varlığınızı bulun her nerdeyse. Ve var olun.

Latest posts by İrem Gül Yılmaz (see all)
Visited 30 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version