Terzi dizisi, 2 Mayıs 2023 tarihi itibariyle Netflix’te yayınlandı ve birçok izleyici tarafından oldukça sevildi. Çağatay Ulusoy, Şifanur Gül, Salih Bademci, Olgun Şimşek, Ece Sükan, Evrim Alasya ve Engin Şenkan’ın yer aldığı oyuncu kadrosu, izleyiciyi ekrana bağlamak için yeterliydi ancak, senaryodaki çatlaklar izleyicinin gözünden kaçmadı. Terzi, senaryo tarafı ile ilgili ciddi eleştiriler aldı. Dizinin yönetmen koltuğunda, Ömer, İlk ve Son, gibi popüler yapımların yönetmeni Cem Karcı oturuyor.
Geçen sezon TV’de yayınlanan birçok dizinin hikâyesinin yazarı Gülseren Budayıcıoğlu’nun kaleminden çıktı Terzi dizisi de. Kırmızı Oda, Masumlar Apartmanı ve Camdaki Kız gibi dizilerin hikâyesini yazan Budayıcoğlu, yine izleyicisini şaşırtmıyor. Çocukluktan gelen travmalar, kompleksler, öfke patlamaları, sorunlu ebeveyn hikâyesi, kırgınlıklar ve takıntılı bir aşk hikâyesini izleyeceğimizi bilerek açıyoruz ekranı. Dizi, tanınmış bir terzi olan Peyami Dokumacı’nın (Çağatay Ulusoy) defile sahnesiyle “merhaba” diyor izleyiciye. İlk sahnedeki renkli görüntüler her ne kadar bize başka sinyaller verse de o sinyallerin izini takip etmiyor. Keşke etse! Terzi olmanın ruhuna yakın bir hikâye olsa nasıl da güzel olurdu. Dizinin terzicilik ile ilgili olmadığını ilerleyen bölümlerde görüyoruz. Dizi boyunca, Peyami Dokumacı’nın geçmişi, bugünü, aşkı, üzerinden giden bir hikâye izliyoruz.
Araya serpiştirilmiş birkaç terzilik sahnesi dışında izlediğimiz, başka bir şey! Moda yahut terzilik çatısı yalnızca çatı olarak kalmış, gerisi bildiğimiz hikâye! Peyami Dokumacı, bir sınıf terzisi. Babası zihinsel engelli olan Dokumacı’nın dertleri sınıf meselesini aşsa da var olduğu nokta hikâyesi açısından izleyicisini içine almakta da oldukça eksik! Bir hikâyenin içindeki başrol, öykünün iskeletini taşır ancak bazı durumlarda öyle kötüdür ki o başrol, sonraki diğer oyunculara pay eder hikâyeleri. Senaryo havada yürüyorsa, tenine dokunmuyor, seni kilitlemiyor ya da hikâyeye inandıramıyorsa Allah sabır versin izleyene. Terzi tam olarak öyle. Ben izlerken tüm standart oyunculuğuna rağmen Olgun Şimşek, Salih Bademci ve Evrim Alasya’yı severek izledim. Hikâyenin dominosu onlardı nitekim.
Peyami Dokumacı’nın hayat hikâyesini izlerken karşımıza, hem düşmanı hem dostu hem de hikâyenin Peyami Dokumacı’dan kalan kısmı çıkıyor. Salih Bademci, Dimitri’ye hayat vermiş, üstelik sahiden vermiş. Üzerine giydiği her rolün, her hikâyenin hakkını ustalıkla veren oyuncu, izleyiciyi bu noktada şaşırtmıyor ama beklentiyi yükseltiyor. Yine aynı platformda yayınlanan, yönetmenliğini Zeynep Günay Tan’ın yaptığı Kulüp dizisinde Selim karakterini oynayan Bademci, güçlü bir hikâye ve kurgunun etkisiyle efsane bir iş çıkarmıştı. Bu dizide de Çağatay Ulusoy’un başaramadığını başarmış Bademci. Dimitri’yi yaşamış, tıpkı Mustafa (Olgun Şimşek) gibi… Dimitri çocukluğunu, ilk gençliğini, aile travmalarını Peyami ile yaşamış, takıntı boyutunda olan sevdiği kadını da aynı şekilde… Biriyle yaşamanın, hatta yaşarken sevgiden evrilen nefretin nasıl olabileceğini anlatmış.
Bu iki karakterin arasında sıkışan Şifanur Gül’ün hayat verdiği Esvet karakteri ise, baktığı yeri donduracak bir soğukluğa erişiyor karakteri ve aynı zamanda hikâyesi ile. Peyami ile Dimitri arasında kalan karakter, Esvet’i ikisinin arasına örülmüş bir duvar olarak görüyor, çok da iyi yapıyor. Ancak özellikle aşkın gerçekleştiği ilk sezonda biz Esvet ile Peyami arasında sıradan bir ilişki gördük, öyle ki aşkı bile çok iştahlanarak izlemedik. Oysa aşk iştahlandırıcıdır. Beyaz gelincik, kırmızı ruj, ne yapacağını bilemez haller, Peyami’ye yaklaşıp Dimirti’ye acıyan durumlar ile Esvet hikâyeyi toparlayıp izleyiciye sunamıyor.
2. sezonda Peyami ile Esvet’in arasına bir kadın daha dahil oluyor: Cemre. Kendisini Peyami’nin hayatında birdenbire beliren bir mesih olarak izliyoruz. Peyami ile bağ kuran bu savruk kadınını altında yatan bilge, izleyiciye sadece koklatılıyor. Çünkü ona dair hiçbir şey bilmiyoruz. Bu gizemli karakteri takip etme, merak, hikâyesini çözmeye çalışma duygusu gelişiyor izleyicide. Özellikle Esvet’in Dimitri ile olan nikâhında Peyami’yi ayartıp onunla sevişirken Dokumacı’nın Esvet’e bakıp onunla sevişmesi klasik bir acı hissinin en estetikten uzak olan kısmıydı. Cemre’yi izlerken karakterden asla hoşlanmıyorsun ama Dokumacı adına minnet hissediyorsun. Bu da karakterin dizinin içindeki “mesih”imsi halini anlamlı kılıyor.
Dokumacı’nın sorunlarının farkında olan bu kadın, aynı zamanda Peyami’nin babası ile olan ilişkisinde de onu başka bir noktaya taşıyor. İzleyenin taşlanacak kadar nefret edebileceği bu kadın, bu noktada başka bir elbise giyiyor üzerine. Tüzünataç’ın standart oyunculuğu ise asla sırıtmıyor. Üzerinden eksilmeyen ya da artmayan bir oyunculuk performansı ile Terzi’ye dokunuyor Berrak Tüzünataç.
Birinci sezonda olan bütün dinamikler 2. sezonda da yerine yerleşmiyor ama ilerleme kaydediyor. Yapımın doğası gereği. 2. sezonda Olgun Şimşek’in hayat verdiği Mustafa, sezonun finalinde izleyicisini “kavuşma” sahnesi ile mutlu ediyor. Onun dışında her şey ilk sezondaki gibi ayakta. Her ne kadar izleyici Peyami Dokumacı’nın çocukluğuna yaklaşmış olsa da yalnızca kıyısında durabiliyor, dokunamıyor, içine giremiyor. Dijital dünyanın kısa, hızlı, mekanik dünyası ile ekranı kaplayan işlerin bir süre sonra zayıflayacağını düşünmek istiyorum ki insan ve hikâyesi derinliği hak ediyor.
Editör: Enes Yılmaz
- Polisiye Sesler: Alper Canıgüz - 20 Mart 2024
- Polisiye Sesler: Halis Dokgöz - 13 Mart 2024
- Polisiye Sesler: Timur Soykan - 6 Mart 2024