Yazar: 15:53 Kitap İncelemesi

Son Harfin Kalbine

“Son harfin kalbine” gömülen öyküler

Yedinci öykü kitabı Son Harfin Kalbine‘yi okurlarla buluşturan Seyit Göktepe; çoktan oturmuş üslubundan şaşmadan kemiksiz bir dilin verdiği rahatlıkla, o rahatlığın kendi yarattığı sınırları arasında sarkaç gibi sallanan öyküler sunuyor.

Seyit Göktepe, 1983 yılında Sivas’ta doğmuş. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olmuş. 1999 yılında ilk öyküsü ‘ta yayımlanmış. Türk öykücülüğünün usta isimlerinde Adil İzci’nin hazırladığı Kırk Ozan Kırk Öykü adlı kitapta bir öyküsüyle yer almış. 2004 yılında Defter ve Çikolata, 2005 yılında İlkyazların Anısıyla, 2008 yılında Ben Ol da Gör, 2010’da Yaşamak Üç Defa, 2013’te Kanayan Ruhlara Armağan, 2015’te Hiçliğin Grameri, 2020’de Uzağa Yürüdüm Yakını Buldum‘dan sonra yeni kitabı Son Harfin Kalbine ile tekrar karşımızda Seyit Göktepe. A7 Kitap etiketiyle yayımlanan kitapta, çoktan oturmuş üslubundan şaşmadan kemiksiz bir dilin verdiği rahatlıkla, o rahatlığın kendi yarattığı sınırları arasında sarkaç gibi sallanan öyküler sunan Göktepe, olayla karakterleri, kurguyla kahramanları eşdeğer görüp, birbirinin önüne geçmelerine anlatı biçimiyle ket vurarak kendi evrenindeki yaşamlardan bir demet sunuyor bizlere.

Toplamda altı öyküden oluşan Son Harfin Kalbine‘de kimi zaman harfleri, kimi zaman sözcükleri, kimi zaman da cümleleri birbirine ulayarak bambaşka anlamlar yaratan Seyit Göktepe, bozulmaya hayli müsait bütünü ne yapıp edip yerli yerinde koruyor ve sıradan yaşamların omuzlarına bıraktığı yüke yine kendi sözcükleriyle destek vererek öykülerini ayakta tutuyor. Kollarına attığı serbestliğin içinde yolunu kendi arayan, arayıp bulan, bulup dile gelen karakterlerin sıkışıp kaldığı rüyalar âleminden gerçeğin acılı sofrasına yine kendilerinin gelip oturmalarını sağlarken, hayatın tam içinden, dibinden, başından sonundan verdiği sesle varlığını haykıran kahramanlarına Diyojen misali omuz veriyor.

Harflerden, sözcüklerden, cümlelerden, inlemelerden, ünlemelerden çekinmeden onların etrafında dönerek, bol bol oynayarak, öykü içinde öykülere her daim yer açarak etrafına görünmez duvarlar ördüğü dertlerinin, tasalarının, bu saydam sınırdan rahatça çıkıp dolaşmalarına olanak sağlıyor. Okuru da nereye gitse peşinden götüren Seyit Göktepe, sadece yazdıklarını değil, “kalbine” yazdıklarını da yol arkadaşı yapıyor kendine. Tıpkı “Ölüdiri”nin sonunda şu yazdıkları gibi, “Çoktan öldüm ben de belki,” dedi adam. “Diri” ben’lerimden biri ölümü gördü. Yarıldı kalbi. Yarıldı aklı. Kâğıda, kaleme sığındı. Hece hece örttü üstümü. Cümle cümle örttü. Toprağımda gül bitti, gök bitti. Biten ne varsa birlik oldu, kapısına vardı, sordu: ‘İçeride mi?’ Belki ben oydum, o da bendi. Ne gelip yüzümü gördü ne de beni unutabildi. ‘Yaşadım… Neye yaradı?’ diyordum ben. ‘Yazdım… Neye yaradı?’ dedi belki o. Bir rüzgâr esti. Çıktı gövdesinden, sıyrıldı ruhundan. Beni ağladı, beni güldü, beni dinledi, beni yazdı. Kalbime, aklımı getirdi. Pencereden o baktı. Parkı, parktaki ağaçları gördü. Perdeyi çekti. Boşluğu gördü. Yürüdü. Hece hece indi derine. Cümle cümle vardı derime. Dün bitti, bugün bitti, yarın bitti. Kalem bitti, kâğıt bitti, ses bitti. Gün bitti, gece bitti, rüya bitti… Belki yetiştik, belki bir yerlerde birdenbire belirdik, belki gerçekten tükendik. Ben, o, ustam, biz… Hepimiz… Ölüdiri… Şimdi nereye gidecektik?” sorusunu heybesine atıp, pusulasız, yönsüz, yolsuz, düşüyor gailenin ardına. Yazdıkça, anlattıkça hafifliyor yükü. Düşen şaşan olursa şayet, toparlamasını da bize bırakıyor…

Editör: Burak Akbaş

Latest posts by Burak Soyer (see all)
Visited 20 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version