Üniversitenin son yılında stajyerlik için başvurduğum ve keyifle çalıştığım kurumda, küçük büyük birçok arkadaşım oldu. Onların benden tek farkı, gelişimleriydi. Anne karnındayken ya da doğum esnasında yaşadıkları bir aksilik sonucunda felç oluyor, yaşamları boyunca kas gerilimi yaratan bu hastalıkla mücadele ediyorlar. Bahsettiğim hastalığın, halk arasında adı “beyin felci”, tıbbi literatürde “ Serebral Palsi”.
Christy Brown’un otobiyografisinden söz etmeden önce; sahip olduğu farkı anlatmak istediğim için böyle bir giriş yapmayı seçtim açıkçası. “Sol Ayağım”, Brown’un 1954 yılında doktorunun, öğretmeninin ve kardeşinin desteğiyle kaleme aldığı kitabı. Brown, hem şair, hem ressam hem de yazar olarak bilinen biri. Çok kalabalık bir ailede, farklı bir birey olarak dünyaya gelmiş ve yaşam mücadelesini tüm çıplaklığıyla bu eserde bizimle paylaşmış. Ön yargılara, zaman zaman yaşadığı umutsuzluklara hatta konuşamadığı günlere inat kendini anlatmanın yolunu bulup, çok yönlü kişiliğini gözler önüne sermiş. Başlarda farklı olduğunu hissetmek onu yorsa da, tünelin sonundaki ışığı görüp pes etmeyenlerden Chris. Yeni normale geçiş sırasında, bulutlara bir savaşçı çizmek için sizi Brown’un cümleleri ile baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar diliyorum.
“ 5 Haziran 1932’de Rotunda Hastanesi’nde doğdum. Benden önce dokuz, benden sonra on iki tane çocuk vardı, yan, ben ortanca grubuna giriyordum. Toplam yirmi iki çocuğun on yedisi yaşadı, dördü bebekken öldü, hayatta olan on üçü hâlâ ailenin devamını ellerinde tutuyorlar.
Bana anlatıldığına göre, benimki zor bir doğum olmuş. Annem de ben de neredeyse ölüyormuşuz.”
“ Bende bir sorun olduğunu ilk fark eden annemmiş. O zaman dört aylık kadarmışım. Beni ne zaman beslemeye çalışsa, kafamın kendiliğinden arkaya doğru düştüğünü fark etmiş.”
“Beni gören ve inceleyen doktorların neredeyse hepsi, beni çok ilginç ama ümitsiz bir vaka olarak değerlendirmişler. Birçoğu anneme kibarca benim zihinsel engelli olduğumu ve bu şekilde kalacağımı söylemişler.”
“Doktorlar kendilerinden o kadar eminlermiş ki; annemin benimle ilgili duyduğu inanç neredeyse bir münasebetsizlik olarak görünüyordu. Onu, benim için hiçbir şey yapılamayacağına inandırmışlardı.”
“Ben, onun çocuğu ve bu ailenin bir parçasıydım. Her ne kadar bedenen arızalı olsam ve anlama zorluğu çeksem de, bana diğerlerine davrandığı gibi davranmaya, misafirler varken asla söz edilmeyen arka odadaki “tuhaf şey” olarak kalmamama karar vermişti.”
“O gün her nasılsa sol ayağım, görünüşte kendi iradesiyle, kız kardeşimin eline uzanıp kaba bir biçimde ondan tebeşiri almıştı. Ayak parmaklarım arasında tebeşiri sıkıca tuttum ve bir dürtüyle hareket edip kara tahtanın üzerine sert bir karalama yaptım.”
“ Ben telaşlanıp ayağımla onu dürtünceye dek, uzun süre sakin ve düşünceli bir şekilde kaldı. Döndü, ellerini üzerime koydu ve gülümsedi. Yazmayı öğrendiğim yeni kelime A-N-N-E’ ydi. ”
“Sekiz yaşındayken o eski arabayı hâlâ kullanıyordum ve içinde asil bir kralmış gibi gidiyordum. Bu araba çirkin, yıpranmış ve kimsenin beğenmediği bir şeydi. Her zaman tekmelenmiş, yere fırlatılmış, itilip kakılmış ve üstüne basılmıştı. Herkes onunla alay ederdi. Ama bana göre neredeyse bir insan gibi sevimliydi.”
“ Yaşlı Henry benim tahtımdı. Onun üzerinde diğerleriyle macerayı ve heyecanı tattım. Beni gittikleri her yere, her hafta sonu mahalle sinemasına bile götürüyorlardı.”
“Birden ‘A’ harfini ilk defa yazdığım o günkü gibi hissettim, tuhaf bir istek, diğerleri ne yapıyorsa yapmak için bilinçsiz verilmiş bir karar, hissettiklerini hissetmek ve bildiklerini bilmek için.”
“Dünyanın dayanağı sarsılmıştı sanki. Yaşam tatsızlaşmış görünüyordu. Her şey gördüğümden ve anladığımdan farklıydı. Artık nadiren mutlu oluyordum.”
“Gördüğüm şeyden korkmuştum, çünkü böyle göründüğümü daha önce hiç düşünmemiştim. Aynaya daha önce de bakmıştım, fakat neye baktığımı bilmiyordum, tuhaf hiçbir şey görmemiştim.”
“Elime geçen fırsatı anladım, ayağımla bir kutu kurşun askerimi ona doğru itip, homurdanarak ona boyaları onlarla değiştirmeyi teklif ettim.”
“Ona zafer dolu bir tebessümle baktım. Beş yıl öncesinde, neredeyse aynı noktada, yerde oturup, ter içinde titreyip, ilk kez sol ayağımla nasıl yazdığımı hatırladım.”
“ Katriona Delahunt, hayatıma tam da onun gibi birine, benim hayat çizgimin dışında, etrafımdaki düşünce ve faaliyet sınırlarını genişletmem gerektiğini fark ettirecek ve böylece bana kendimle daha iyi bir denge oluşturmamda katkıda bulunacak, ihtiyacım olan zamanda girmişti. Yıllar içinde karşılaşacağım mücadelelerde ilham kaynağım olmuştu. Yine de tabii ki bunların hepsini on bir yaşında fark etmiyordum. Tek bildiğim hayalimdeki ilk kızla tanıştığımdı.”
“Artık bir çocuk olmadığımı biliyordum, ama bir ‘yetişkin’ de değildim.
Çocukluğun neşe dolu kayıtsızlığı ve yetişkinliğin bilinçlendirici acısı ve hayal kırıklığı arasında asılı duruyordum. Daha önceki gibi umursamaz ve mutlu olmak istiyordum. Ama çocukluğun bittiğini biliyordum. O gün arka bahçede bir çocuk bana acı dolu bir bakış fırlattığında, geleceğimin belirsizliğini ve umutsuzluğunu görmüştüm.”
“Çocukken diğer insanlardan ‘farklı’ olduğumu ilk kez anladığımda, ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum. Artık dünyanın benim için bittiğini düşünmüştüm. Ama artık şimdi o ‘farklılığın’ önemini tam olarak hissetmeye başlıyordum ya da bunun gerçek anlamını.”
“ Bütün bu acı çeken insanların her birini gördükçe kafamda yeni bir ışık yandı. Dehşete kapıldım; dünyada bu kadar acı çeken insan olduğunu tahmin etmiyordum. Kendini küçük kabuğuna çekilmiş salyangoz gibi, dışarıdaki oldukça kalabalık dünyayı yeni görmeye bağlıyordum. Bütün bu insanların sakat olması değildi beni şaşırtan; onların bulundukları durum benim durumumdan daha kötüydü. O ana kadar bunun mümkün olabileceğini düşünmemiştim.”
“ Tedavi edilebileceğine inanıyorum fakat bizimle beraber sen de çalışmak istemelisin. Kendini kurtarmak istemezsen, ben sana yardım edemem. Senin için herhangi bir şey yapılmasından önce, iyileşmeyi istemelisin.”
“Şimdi, kulağımda çınlayan sesler olmadan yalnızlığımla rahat bir şekilde yaşayabilir, sınırsız özgürlük içinde istediğim kadar resim yapıp, yazı yazabilirdim. Yazın, açık camın önünde oturup sadece dışarıdaki ağaçlardan gelen kuş sesleriyle okuyabilirdim.”
“Klinikteki tecrübelerim ve bunların zihnimdeki etkileri birçok düşüncenin doğmasına sebep olmuştu. Sanki gözlerimin önünden bir perde kalkmış gibiydi, beni uzun zamanlar şaşırtan ve büyük acılar veren bir takım şeyler için en sonunda bir anahtar bulmuş gibiydim.”
Yazarın ruh halini, yaşamını tanımlayan cümlelerinden bazılarını seçerek alıntıları derledim. Bu otobiyografiyi okurken “farklı ve yaratıcı” olmanın, yüzünüzde oluşturacağı tebessüme gönderme yapmaktı belki de amacım.
Bitirmeden, ülkemizde de Brown gibi yazarlarımız olduğunu hatırlatmak isterim.
- Kırgınlık Kitap İncelemesi - 9 Eylül 2020
- Sen Her Şeye Değersin Kitap İncelemesi - 20 Temmuz 2020
- Sol Ayağım Kitap İncelemesi - 1 Temmuz 2020