Sevgi Soysal’ın ilk romanı Yürümek, bir dönem için “zamanın ruhu”nu anlatıyor olsa da, aradan 55 yıl geçtikten sonra okuduğunuzda hem kitabın konusu hem de anlatım biçimiyle aslında tüm “çıplaklığıyla”, “zamansızlığın ruhu”nu ele aldığını görmek mümkündür.
Türk edebiyatında, 1930’larda filizlenen, 1950’lerde “köy edebiyatı”yla yeşeren, 1960’larda ise göçle beraber şehirlere “sıçrayan”, 1970’lere ve devamına dek devam eden “toplumcu gerçekçi romanlar”, dönemin toplumsal ruhunu yansıtmakla beraber; sosyalist, muhalif çizgide ilerlemiş, halkı “aydınlatmayı” da kendine şiar edinmiştir. Çok da haklı sebeplerle yazılmış, birçok usta kalemin elinden çıkan romanlar, zamanın ruhu gereği siyasidir. Çırçırlarla temeli atılmış, oradan amele pazarlarına geçmiş, sonra da meydanlarda boy göstermeye başlamıştır. Ancak dünya çapında infial yaratan 68’ kuşağının muhalifliği; sadece siyasi kimliği değil, birçok farklı kavramı da içine almış, bunlar arasında en fazla öne çıkan kavram da cinsiyet ve cinsellik olmuştur. İşte tam bu dönemde, 1970 yılında Sevgi Soysal ilk romanı Yürümek‘le bahsettiğim cinsiyet/cinsellik kavramına eğilmiştir. Bir yanda Ankara’yla beraber Ankara’da büyüyen Elâ, diğer yanda Tirebolu’da bambaşka bir ortamda büyüyen Memet’in hikâyesidir Yürümek. Ancak esasen “büyümeyi”, büyüyerek kendini keşfetmeyi, kendini keşfederken bedenini keşfetmeyi, bedeninin keşfinin ruha sirayetini anlatır.
Yayımlanışından bir yıl sonra “müstehcenlik” nedeniyle (nedense!) yasaklanmıştır Yürümek. Ne tesadüftür ki yazarı da aynı yıl tutuklanmıştır ve Türkiye’nin “12 Mart romancıları” arasındaki yerini almıştır. Böylece ülkemizin her on yılda bir olmazsa olmazı olan darbelerden biri daha, bir yazarı daha kilit altına almıştır. Yine bu ülkenin yarattığı kendi kaderinin bir cilvesi olarak Sevgi Soysal’ın “kilit altında” geçen günlerini anlattığı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti 1974 yılında Orhan Kemal Ödülü’ne layık görülürken Yürümek de yine 1974 yılında “kırmızı listeden” çıkarılmıştır. Ama “izi” kalmıştır bir kere. Çünkü Sevgi Soysal, merceğini topluma çevirirken toplumdan ayrı olarak da bireye ayna tutmuştur.
Elâ ile Memet’i çocukluk yıllarından itibaren satırlarına taşıyan yazar, ayrı ayrı hikâyelerle birleştirerek yeni bir ifade biçimini de dolaşıma sokar. Soysal; erkek ve kadını, çocukluk, gençlik, yetişkinlik evrelerinde bölük pörçük parçalarla arada doğanın uyanışına kulak kabartarak aynı yolda yürütürken ikisinin arasına çektiği varlığı belirsiz çizginin esas sahibini işaret eder Yürümek‘te.
Okuru, erkekle kadının iç dünyasına adım adım davet ederken diğer yandan da farklı biçimlerde sınıf atlamaya çalışmanın simgesel ifadelerini kullanır. Bu simgeler de yine dönemin nefesidir bir bakıma ve özellikle kadın üzerindeki tezahürü erkeğinkine göre bambaşkadır. Erkek, “erkekliğiyle” sınıf atlamaya çalışırken kadın, dünyayla birlikte “yürümeye” başlamıştır. Kadınlığını unutmadan hatta belki daha da çok aklına getirerek.
İletişim Yayınları’ndan 18. baskısı yayımlanan Yürümek, bir dönem için -yinelemekle beraber- “zamanın ruhu”nu anlatsa da, aradan 55 yıl geçtikten sonra okuduğunuzda aslında “zamansızlığın ruhu”nu tüm “çıplaklığıyla” ele aldığı daha rahat anlaşılır.
Editör: Burak Akbaş
- Sevgi Soysal 55 Yıldır “Yürüyor” - 13 Ocak 2025
- Bağbozumunda Cinayet! - 6 Ocak 2025
- Mühürlü Zamanların Kadınları - 31 Aralık 2024