Yazar: 20:47 Film İncelemesi, İnceleme, Sanat, Sinema

Serçelerin Şarkısı Film İncelemesi

Herkese merhaba, hayatım boyunca az şey ile çok şeyler üretmeyi hayat felsefesi edinmiş biriyim naçizane. Bundan dolayı sinema ile bu düşüncemi birleştirince her zaman kendimi İran Sineması’nda buluyorum. Elde imkanlar az, toplumsal baskı fazla, ama her zaman imgelerin, başarılı senaryoların ve güzel performansların olduğu bir köşe benim için. ‘’Kirazın Tadı, Cennetin Çocukları, Satıcı , Bir Ayrılık, Kaplumbağalar da Uçar, Sarhoş Atlar Zamanı, Elly Hakkında’’ gibi filmler her yıl en az bir kere izlediğim müthiş filmlerdir.

Daha önce Cennetin Rengi filmini incelemiştim. Bu sefer ise Majid Majidi’nin bir başka başarılı yapımı ‘’Serçelerin Şarkısı’’ filmini ele alacağız. 2008 yapımlı filmin orijinal adı ‘’Avaze Gonjesk-ha’’ dilimize, Serçelerin Şarkısı ile çevrilmiştir. Yönetmen, yapımcı ve senaryo koltuklarında Majid Majidi yer alır. Filmin başrolünde ise İran sineması için ikonik bir isim olan Rıza Naci yer alır. Rıza Naci 1997 yılına kadar birçok başka işte çalışmıştır. 1997 yılında çıkacak film için Majidi, İran Azeri diline hâkim birini ararken yaklaşık 2.500 kişi arasından seçmiştir kendisini. Tabii o andan itibaren Naci, hem İran sinemasının hem Majidi’nin demirbaşı konumundadır artık. Hatta bu filmdeki performansı ile 2008 Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı ödülüne kucak açmıştır Rıza Naci.

Filmde Rıza Naci ‘’Kerim’’ adlı bir babayı canlandırır. Kerim köyde yaşar ve devekuşu çiftliğinde çalışmaktadır. Bir gün işitme engelli kızının işitme cihazının bozulduğunu öğrenir. Ayrıca çalıştığı çiftlikte bir devekuşunun kaybolmasına neden olduğu için kovulur. Bu olaydan sonra motosikleti ile devekuşunu aramaya giderken Tahran şehrine kadar ulaşır. Şehrin debdebesinde boş boş dolaşırken zengin bir işadamı onu taksici sanıp motoruna biner ve olaylar gelişir. Filmin kısa sinopsisi bu şekildedir. Üzerine düşündüğümüz zaman bizi içine çeken bir film “Serçelerin Şarkısı.” Öncelikle Kerim karakteri hayata bakış açısı itibari ile tam bir Anadolu insanı gibi bonkör, hayatı kararında yaşayan karakterdir. Ama tabii ki karakterlerin kırılma anları filmi film yapan unsurlar. Mesela Muhsin Bey filminde Türk sanat müziği sevdalısı Muhsin karakterinin kırılması, Matrix’ te standart hayat yaşayan Neo’nun kendi benliğini araması. Böyle şeyler her zaman karakteri kırar ve filmi izlenesi ve hale sokar. Kerim’in kırılması ise şehre gitmesi ile başlıyor. Kızının işitme cihazının kaybolduğunu öğrenir. Cihazın kaybolduğu yer ise üstü kapalı su kuyusu gibi bir yerdir. Buraya cihazı aramaya giden Kerim kendi oğullarının içerideki suları boşalttıklarını görür. Çocukların gayesi ise orayı temizleyip içlerinde balıkların yaşaması için elverişli olan bir havuz haline getirmek. Ama Kerim o anda deliye döner. Çünkü burada mikrop kapacaklarını ve hastalanacakları düşüncesi ile onları kovalar ve akşam gelince evde hırgür çıkar. Halbuki burada çocukların salt amacı balık beslemek. Çocuk bakış açısını çoktan kaybedip hayatın acılarıyla karşılaşan Kerim, böyle en ufak şeylerde tepki gösterir. İşte karakterimiz yavaştan kendini bizlere tanıtır aslında.

Cihaz bozulmuştur tabii. Kızının yaklaşan sınavları vardır ve Kerim zor durumdadır. Çünkü çiftlikten aldığı para doktorun söylediği yeni cihaz parasının çok altındadır. Hatta bunun için bayağı çalışması gerekir. Burada karakter bize şöyle bir kopya verir: Çocuklarının ihtiyaçlarını maddi olarak karşılayabilecek; ama onların umutlarını, hayallerini engelleyen birisidir. Belki de toplumun aforizmaları belki hayat gayesi bu duruma sokmuştur Kerim’i. Tabii bu durum karakterin elinde olmayan bir durum. Boşuna dememişler insan büyüdükçe hayalleri gerçeğinden uzaklaşır diye.

Cihaz bozulmuştur tabii. Kızının yaklaşan sınavları vardır ve Kerim zor durumdadır. Çünkü çiftlikten aldığı para doktorun söylediği yeni cihaz parasının çok çok altındadır. Hatta bunun için bayağı bir süre çalışması gerekir. Burada karakter bana biraz kendisi için şöyle bir kopya verdi. Çocuklarının ihtiyaçlarının maddi olarak karşılayacak birisi ama onların umutlarını, hayallerini engelleyen birisidir. Belki de toplumun aforizmaları belki de hayat gayesi bu duruma sokmuştur Kerim’i. Tabii bu durum karakterin elinde olmayan bir durum. Boşuna dememişler insan büyüdükçe hayalleri gerçeğinden uzaklaşır diye.

İşe cihaz parasını düşünerek dalgın bir şekilde giden Kerim, çiftlikte baktığı devekuşlarından birini kaçırır. İran’ın ıssız coğrafyasında kaçan devekuşunu arar Kerim. Altında eski motosikleti, etrafında bilinmezliğe giden geniş bozkırlar ve içinde bir sıkıntı ile Tahran’ a kadar ulaşır. Başkent yaklaşık 15 milyon nüfuslu, keşmekeşin içinde dolanır durur. Bu sırada trafikten dolayı gideceği toplantıya yetişmesi gereken zengin bir iş adamı, Kerim’in motoruna biner. Kerim ne olduğunu anlamadan iş adamı motordan inmiş ve eline güzelce bir para tutuşturmuştur bile. Tam o sırada başka biri biner motora ve aynı şekilde para verir. Yokluğun ortasında devekuşu arayan Kerim kendini bir anda kalabalıkların içinde para kazanan biri olarak bulmuştur. Bu para kazanma olayı o kadar hoşuna gider ki akşam eve gelince motorun bakımını yapıp, çocuklarla motoru yıkamaya başlar. Sonuçta kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez ve Kerim de devekuşunu kaybetmesine rağmen eline güzel bir altın yumurtlayan kaz geçirmişti bile.

Kerim ertesi günlerde yine mototaksicilik yaparken bir müşteri fazla para verir. Adamın arkasından paranın fazla olduğunu söyleyip koşsa da yetişemez ve parayı başka bir cebine koyar. Burada daha kendini kaybetmeyen karakterimiz bizim gönlümüzü çalıyor bu davranışıyla. Ama eve giderken erik almak için bir yerde durur. İki tane para vardır kendisinde. Birisi ön cebinde bütün gün kazandığı para diğeri ise müşterinin verdiği fazla para. İşte burada Kerim kendisinden ödün verip eve daha fazla şey girsin diye iki kilo erik alır. Parasını ise iki cebinde olan paralarla verir. Yönetmenin burada imgeleme kısmı ise beni çok mutlu etti. Motorla eve giderken poşetin biri motorun bir yerine çarparak yırtılır ve bütün erikler yol boyu dökülür(Bu sahnede adeta Nuri Bilge’nin Bir Zamanlar Anadolu’ daki elma sahnesi geldi. Bir kuble gülümsedim tam o anda). Kazandığı o haram parayı eve sokmak niyetinde olan Kerim’ e kader ‘’ sen iyi birisisin bunu yapamazsın’’ mesajını veriyordur alttan alta. Sonuçta bir kilo erikte o evdekileri mutlu eder. Evdekiler niceliğe değil ne olduğuna bakacak kadar masumlardır. Ama Tahran’ın o egzoz dumanları da Kerim’in masumiyetine grilik katmıştır.

Kerim dışarıdan topladıkları ile eve bir şeyler katmak peşindedir. Koca şehirde her gün çöplere bir şey atılır. Eve her gelişinde bir şeyler getirir. Evin hayatı (evlerin avlu kısımlarına Anadolu ve Mezopotamya civarında hayat denilir) Kerim için artık bir istif kısmı olur. Bir gün eve geldiğinde belki kullanırım diye getirdiği mavi tahta kapıyı eşi başka bir komşusuna götürmüştür. Bunu duyan Kerim bir sinir ile evden çıkar ve tahta kapıyı komşusunun üzgün bakışları altında sırtlayıp tekrar eve götürür. Bu kısımda biraz konudan çok sinematografiye dikkat çekmek istiyorum. Benim son zamanlarda gördüğüm en güzel sahneydi bu sahne. Özellikle çorak arazi içinde mavi bir kapının hareket etmesi, beni etkileyen böyle bir sahne görmemiştim. Tabii Kerim çorak arazide sırtında kapı ile giderken sahnenin uyandırdığı düşünce ‘’monoton hayatına ufak bir renk katma çabası’’ gibi geldi. Hemen burada bir flashback yapmak istiyorum. Devekuşu çiftliğinde çalışan Kerim’ e iş yerinden bir adet devekuşu yumurtası verirler. O yumurtanın sarısı ile yaklaşık 6 tabak menemen çıkartırlar. Bunların 4 tanesini etraftaki komşulara dağıtır Kerim. Ama şimdi bir tahta kapıyı o sıcakta eve tekrar götürecek kadar değişmiştir. Bu değişim Kerim’ e daha da sorgulayıcı bakmamıza neden olur.

Kerim hayata eşya getirmeye başladıkça hepsi üst üste yığılır. Ve bir gün dayanamaz bu kadar istif, bir anda Kerim’ le birlikte aşağı doğru düşer. Kerim’in ince ince hayatına kattığı bütün eşyalar resmen bir yerde patlak verir ve bacağının kırılmasına neden olur. Gitgide değişime giren Kerim bu andan itibaren kendini bulmaya  başlar. Çocukların hayali olan balıklı havuzu yapmak için bile onlara yardımcı olmaya çalışır.

İmgelemeler üzerine  kurulmuş bir film demiştik “Serçelerin Şarkısı” için. İşte çocuklara havuza koymak üzere aldığı bir depo bidon balıkları yolda taşırken o ikonik sahne gerçekleşir. Binlerce balık etrafa saçılır. Kerim’in eve taşırken dağılan erikleri gibi çocukların havuza götürmek istediği umutların hepsi etrafa yayılır. Filmler bize her zaman iyiyi, güzeli göstermek zorunda değil fakat Majidi böyle düşünmüyor sanırım. Kerim elinde bir tek kalan balığı havuza koyar ve yüzer balık. Etrafa dağılan o umutsuzluk gibi her zaman bir yerde umut vardır. Bu bir tek balık için geçerli bazen, bazen ise Kerim’in şu sahnede söylediği bir türkü de olabilir.

Latest posts by Sezer Sezgin (see all)
Visited 400 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version