Beyrut’ta doğmuş bir yazar-gazeteci olan Amin Maalouf yazarlığı boyunca tüm eserlerinde bugün kan içinde yüzen kendi coğrafyası Ortadoğu’yu anlatmaya, ona sahip olduğu kadim değerini iade etmeye çabalamıştır. Yine böyle bir değer taşıyan Semerkant romanında çoğu İran şehri ve çevre kentlerde binyılın başında başlayıp 1912’de Titanik’te biten bir hikâye etrafında tarihi olayları aktarmaya uğraşırken karakterlerini tarihte gerçek simge kişiliklerden seçip olayları da kurguyla birleştiriyor. Başkahramanlar Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah. Kitapta bu kişiler sıkı ilişki içerisinde. Son karakter ise Benjamin O. Lessage da Ömer Hayyam’ın kayıp Rubaiyat’ını İran’da buluyor ardından 1912’de batan Titanik’te yaptığı yolculukta Rubaiyat sulara gömülüyor. Tüm kitapları gibi müthiş bir sürükleyicilikle seçmiş kelimelerini yazar. 

“Kitaplarda bir efsane dolaşır. İçinde bulunduğumuz binyılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah. Birlikte Nişabur’da öğrenim gördükleri rivayet edilir” 

“Zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine Hayyam, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular” 

“Denizden komşu, hükümdardan dost olmaz” 

“Sonraki aylarda üçüncü dereceden denklemleri ele alan çok ciddi bir eser yazmaya girişti. Bu cebir eserinde Hayyam bilinmeyen bir sayıyı göstermek için Arapçadaki şey terimini kullanmış; İspanyolların ilim eserlerine xoy olarak geçen bu kelime zamanla kısaltılıp sadece ilk harfine indirgenmiş, sonra da x tüm dünyada bilinmeyen sayının simgesi haline gelmişti” 

“Tecavüzden daha kötüsü önceden haber verilerek yapılan tecavüzdür; önüne geçilemeyen canavarı edilgen, alçaltıcı bir biçimde beklemektir” 

“-Emirlerin en makbulü alimlerle yarenlik edenlerdir, demezler mi? 

  -Alimlerin en kötüsü emirlerle dostluk edenlerdir, de derler” 

  “Sadakat deseniz, onu oynamaktan daha kolay ne vardı? Yalancı ağızlardan dökülen sadakat sözleri kadar kandırıcısı bulunmazdı” 

“Nizam iktidarı ve şatafatı seviyordu. Hasan’ın gözü ise sadece iktidardaydı” 

“Yönetmek için gereken vasıflarla iktidara gelmek için gerekenlerin aynı olmadıklarını söyle ona. İşlerin iyi idaresi için kendini unutup sadece başkalarıyla, özellikle de en muhtaç durumdakilerle ilgilenmesini gerektirir, oysa iktidara gelmek için insanların en açgözlüsü olup kendinden başka hiçbir şeyi düşünmemek, en yakın dostlarını bile ezmeye hazır olmak lazım” 

“Beni dünyaya getirenin günahını çekiyorum, ben bu acıyı kimseye çektirmeyeceğim” 

“İnsan hep biraz daha yaşamak ister ve mümkün olan en uzak tarihi seçsem bile sürekli olarak o günün giderek yaklaştığı saplantısı ile yaşarım ve ister bir ay ister yüz yıl sonra olsun, o günün arifesinde, korkudan tir tir titrerim” 

“Haşhaşinlerin başvurduğu uyuşturucu, son derece bağnaz bir imandı” 

“Bu dünyanın yırtıcılığını, şiddetini Hasan Sabbah’tan daha iyi evcilleştiren birisi çıkmadı” 

“Hiçbir sultan benim kadar mutlu, hiçbir dilenci benim kadar mutsuz değil” 

“Hasan Sabbah dünyaya meydan okuyabilmek için Alamut’u inşa etti, ben bu minik kâğıttan şatodan başka bir şey inşa edemedim gerçi, ama iddia ediyorum ki o Alamut’tan daha uzun yaşayacak” 

“Yan yana oturmuştuk hayat sofrasına, bizden birkaç kadeh önce sızıp gittiler” 

“Kalk haydi, ebediyyen uyuyacağız zaten!” 

“-Hayyam bir sarhoş ve dinsizdi! 

-Siz böyle demekle Hayyam’a hakaret etmiyor, tam tersine sarhoşluğu ve dinsizliği övmüş   oluyorsunuz!

“Gün gelir, dudaklarını yalayacak zamanı bile alır elinden Hüda” 

 Kitapta geçen rubailerden; 

“Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle; 

 Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle; 

 Bana kötülük deyip kötülük edeceksen,  

Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle!” 

“Hiç, bildikleri hiçtir, bilmek istedikleri hiç, 

 Bak da gör şu cahilleri, kurulmuşlar tepesine dünyanın, 

Onlardan değilsen şayet kafir derler adama 

Boş ver onları Hayyam, sen bak kendi yoluna” 

“Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye 

 Altınları, gümüşleriyle övünmeye 

Tüm işleri dilediği düzene girer, 

 Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye” 

“Sevgilinin yanında yapayalnızdın Hayyam! 

 Şimdi sığınabilirsin ona, artık gitti madem” 

“Ne bilginler geldi, neler buldular! 

 Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar… 

 Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?  

 Birer masal söyleyip uykuya daldılar” 

“Geçip gidiyor o asude gençlik çağı 

 Unutmak için dikiyorum kafama şarabı 

 Acı mı geldi? Böylesi gider hoşuma 

Ömrümüzün ağızda bıraktığı tat da acı” 

Latest posts by Selman Vural (see all)
Visited 36 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version