Yazar: 20:18 Çeviri, Öykü

Sarı Duvar Kâğıdı

John ve benim gibi sıradan insanların yazı tarihi bir mâlikanede geçirme ihtimali çok nadirdir. Miras kalmış, hatta hayaletli ve romantizmin zirvesine ulaşan diyebileceğim bir arazide koloni devrinden kalma bir malikâne… Fakat bu kaderden çok fazla şey istemek olurdu! Yine de burada garip olan bir şey olduğunu kendimden emin bir şekilde söylüyorum. Yoksa neden bu kadar ucuza kiralanmasına izin verilsin ki? Ve neden bu kadar uzun süre boş kalsın? Tabii John bana gülüyor ama evlilikten beklenilen şey budur.

John son derece pratiktir. İnanca karşı sabrı yok, batıl inanca karşı da yoğun bir korku besliyor ve hissedilmeyen, rakamlarla ifade edilemeyen ve görülmeyen şeylerden bahsedilmesiyle aşırı derecede dalga geçiyor. John bir doktor; belki -tabii bunu yaşayan birine söylemezdim fakat bu cansız ve zihnime büyük rahatlık getiren kâğıt parçasına söyleyebilirim- belki de daha hızlı iyileşememe sebeplerimden biri budur. Görüyorsunuz, benim hasta olduğuma inanmıyor! Elden ne gelir ki? Mevkii sahibi bir doktor, hele ki kendi kocanız, arkadaş ve akrabalarınıza geçici sinir buhranı ve histeriye hafif bir eğilim dışında gerçek bir sorununuz olmadığına dair güvence verirse, elinizden ne gelir ki? Erkek kardeşim de doktor ve o da aynı şeyi söylüyor. Bu yüzden fosfat ya da fosfit, her neyse işte, ondan içiyorum. Tonikler içiyorum, yolculuklara çıkıyorum, egzersiz yapıyorum ve hava alıyorum, iyileşene dek çalışmam katiyen yasak. Şahsen onların fikirlerine katılmıyorum. Ben heyecan ve değişim içeren hoş işler yapmanın bana iyi geleceğine inanıyorum. Fakat elimden ne gelir ki? Onlara rağmen bir süre yazdım; ama beni bu konuda çok kurnaz olmak zorunda kalmam, aksi takdirde ağır bir tepkiyle karşılaşacak olmam beni fazlasıyla yoruyor. Bazen daha az itirazla karşılaşsaydım, toplum içine daha çok karışsaydım ve hayatımda daha çok heyecan olsaydı durumum nasıl olurdu diye hayal kuruyorum. Ama John yapabileceğim en kötü şeyin durumum hakkında düşünmem olduğunu söylüyor ve itiraf etmeliyim ki bu beni hep kötü hissettiriyor. Bu yüzden bu konuyu es geçip ev hakkında konuşacağım. Harika bir yer! Yolun oldukça gerisinde, sığ bir yerde ve köyden beş kilometre uzakta. Çitleri, duvarları, kilitli kapıları ile bahçıvanlar ve çalışanlar için ayrılmış küçük evleriyle bana eskiden okuduğum İngiliz romanlarını hatırlatıyor. Efsane bir bahçesi var! Hiç böylesine gölgeli, taştan patikalarla dolu ve altlarında koltuklar olan asmalarla kaplı çardaklarla çevrili bir bahçe görmemiştim. Seralar da varmış fakat hepsi dağılmış. Ortak mirasçılar arasında bazı yasal problemler varmış sanırım, her neyse, ev senelerdir boş. Korkarım bu benim hayalet korkumu arttırıyor ama umurumda değil. Evde bir tuhaflık var, hissedebiliyorum. Hatta bir mehtaplı akşamda bunu John’a söyledim, ama hissettiğim şeyin cereyan olduğunu söyleyip pencereyi kapattı. Bazen John’a gereksiz bir şekilde sinirleniyorum. Önceden hiç bu kadar kırılgan değildim, eminim. Sanırım sinir durumumdan kaynaklanıyor. John böyle hissedersem kendi kontrolümü kaybedeceğimi söylüyor; bu yüzden onla görüşmeden önce beni çok yorgun hissettirse de kendimi kontrol etmeye çalışıyorum.

Odamızı çok beğenmiyorum. Alt katta meydana açılan, pencerenin her tarafında güller ve çok güzel eski moda basma perdeler olan odayı istiyordum ama John isteğimi duymaz bile. Sadece bir pencere olduğunu, iki yatak için yer olmadığını söyledi. Kendisi başka odaya geçse bile bu odaya yakın başka oda yokmuş. John çok dikkatli ve şefkatli, öyle ki özel bir yönlendirme olmadan kıpırdamama izin bile vermiyor. Günün her saati düzenli bir programım var. John benim bakımımı üstleniyor ve bu yüzden ona daha fazla değer vermediğim için kendimi alçak ve nankörmüş gibi hissediyorum. Buraya tamamen dinlenmem ve alabildiğim kadar hava almam için geldiğimizi söyledi.

 “Egzersizleri ne kadar yapacağın gücüne; yemeğini ne kadar yiyeceğin de iştahına bağlı, hayatım. Ama havayı her zaman soluyabilirsin.” dedi.

Bu yüzden en üst kattaki çocuk odasını aldık. Büyük, boş bir oda, neredeyse tüm kat her yöne bakan pencereler ve bol hava, güneş ışığı ile dolu. İlk olarak kreş sonra da oyun odası ve jimnastik salonuydu; bu kanıya varmalıyım çünkü küçük çocuklar için parmaklıklı pencereler ve duvarlarda halkalar var. Kullanılan boya ve duvar kâğıdı erkek okulunda kullanılmış gibi görünüyor. Kâğıt sıyrılmış ve büyük yamalar halinde yatağımın başucunda, odanın öteki tarafında koca bir parça kopmuş. Hayatımda daha kötü bir duvar kâğıdı görmemiştim. Bu dağınık, süslü desenlerin tek bir parçası bile sanata karşı suç işliyor gibi. Çizgilerini takip etmek gözü bozacak derecede sıkıcı. Çalışmayı engellediği ve sürekli sinir bozduğu da aşikâr. Yakın mesafeden bu belirsiz, aptalca çizgileri izlerseniz, birden, rezil açılara dalıp görülmemiş bir inkârla kendini yok ederek intihara kalkıştıklarını görürsünüz. Renk itici, neredeyse iğrenç; ağır ağır dönen güneş ışığıyla garip bir şekilde solmuş, için için yanan, kirli bir sarı. Bazı yerlerde donuk ama parlak bir turuncu, bazı yerlerde hastalıklı bir kükürt tonu var. Çocukların odadan nefret etmesine şaşmamalı. Bu odada uzun süre yaşamak zorunda kalsam kendimden nefret ederdim. John geliyor, kâğıdı bir kenara koymalıyım. Bir kelime bile yazmamdan nefret ediyor.

• • • • •

İki haftadır buradayız ve ilk günümden beri içimden bir şey yazmak gelmiyor. Şimdi bu iğrenç çocuk odasında pencerenin yanında oturuyorum ve takatsizliğim dışında, yazma isteğimi engelleyecek hiçbir şey yok. John gün boyu dışarıda, hatta bazen işi yoğunsa gece bile gelmiyor. İyi ki durumum ciddi değil! Ama bu sinir bozuklukları korkunç derecede içimi karartıyor. John gerçekten ne kadar acı çektiğimi bilmiyor. Acı çekmemi gerektirecek bir sebep olmadığını biliyor ve bu durum onu tatmin ediyor. Elbette bu sadece sinir bozukluğuyla alakalı. Hiçbir şekilde görevimi yapmamak bana yük oluyor. John’a yardımcı olmalıydım, ona gerçek bir yuva ve rahatlık kaynağı olmalıydım. Oysaki şimdi sadece bir yüküm! Elimden gelenin en iyisini yapmanın; yani giyinmenin, misafir eğlendirmenin ve emirler vermenin benim için ne kadar büyük bir çaba olduğuna kimse inanmaz.

Neyse ki Mary’nin bebekle arası çok iyi. Çok tatlı bir bebek! Yine de onunla olamıyorum, bu beni çok geriyor. Sanırım John hayatında hiç gergin olmadı. Bu duvar kâğıdından bahsettiğimde gülüyor! Başta duvar kâğıdını yenileyecekti, ama daha sonra, bu durumun beni yenmesine izin verdiğimi ve bir sinir hastası için bu tür hayallere teslim olmaktan daha kötü bir şey olmadığını söyledi. Duvar kâğıdı değiştirildikten sonra bunun ağır karyola, sonra parmaklıklı pencereler, sonra da merdivenin başındaki kapı olacağını söyledi; ardı arkası kesilmeyecekti.

 “Bu yerin seni iyileştirdiğini biliyorsun. Ve sevgilim, sadece üç aylık kira için evi yenileyemem,” dedi.  “O zaman aşağıya inmemize izin ver, orada çok hoş odalar var,” dedim.

Sonra beni kollarına aldı ve bana küçük budala dedi, istersem mahzene bile ineceğini ve hatta badanalayacağını söyledi. Ama yatak, pencereler ve diğer şeyler konusunda haklıydı. Burası herkesin isteyeceği kadar hoş bir oda ve tabii ki onu bir heves için mahvedecek kadar aptal olmayacağım. O korkunç duvar kâğıdı hariç büyük odayı gerçekten çok sevmeye başladım. Bir pencereden bahçeyi, o gizemli koyu gölgeli çardakları, eski moda cıvıl cıvıl çiçekleri, çalıları ve budanmış ağaçları görebiliyorum. Diğerinden körfezin güzel bir manzarasını ve malikâneye ait küçük bir özel iskele görüyorum. Evden aşağı doğru uzanan gölgeli güzel bir patika var. Her zaman bu patika ve çardakta dolaşan insanlar gördüğümü hayal etmişimdir, ama John kendimi en ufak bir hayale dahi kaptırmamam konusunda beni uyardı. Hayal gücüm ve hikâyeleştirme alışkanlığımla, benim gibi sinirsel bir zayıflığa sahip birinin kesinlikle her türden heyecanlı hayallere sürüklenebileceğini ve bu eğilimi kontrol etmek için irademi ve sağduyumu kullanmam gerektiğini söylüyor. Bu yüzden deniyorum. Bazen, birazcık yazacak kadar iyi olsaydım, fikirlerimin baskısını azaltacağını ve beni dinlendireceğini düşünüyorum. Fakat denediğimde çok yoruluyorum.

İşimle ilgili herhangi bir tavsiye alamamam ve arkadaşlığımın olmaması çok incitici. Gerçekten iyi olduğumda John, Kuzen Henry ve Julia’ya uzun bir ziyaret için uygun olup olmadıklarını soracağımızı ama şu anda o kıpır kıpır insanlarla birlikte olmama izin vermektense yastığıma havai fişekler koymanın daha iyi olduğunu söylüyor. Keşke daha çabuk iyileşsem ama bunu düşünmemeliyim. Bu duvar kâğıdı bana üzerimde ne kadar berbat bir etkisi olduğundan haberdarmış gibi bakıyor! Desenin kırık bir boyun gibi sarktığı ortaya çıkan bir leke var ve sanki sizi iki patlak göz baştan aşağı süzüyor. Bunun küstahlığına ve bitmeyecek olmasına çok öfkeliyim. Yukarı, aşağı ve yanlara doğru sürünüyorlar ve o saçma, kırpılmayan gözler her yerde. Kâğıdın ek yerinin tam eşleşmediği bir yer var ve gözler çizgi boyunca aşağı yukarı hareket ediyor, biri diğerinden biraz daha yukarıda. Daha önce hiç cansız bir şeyde bu kadar çok ifade görmemiştim ve hepimiz cansız şeylerin ne kadar ifadeye sahip olduğunu biliyoruz! Çocukken gözlerim açıkken uzanır, boş duvarlardan ve sade mobilyalardan çoğu çocuğun bir oyuncakçıda bulamayacağı kadar çok eğlence ve dehşet bulurdum. Büyük ve eski dairemizin tokmağının nasıl kibarca göz kırptığını hatırlıyorum ve her zaman güçlü bir arkadaş gibi görünen sandalyeyi. Herhangi bir şey çok korkutucu göründüğünde her zaman o sandalyeye atlayıp güvende olabileceğimi düşünürdüm.

Bu odadaki mobilyaların uyumsuz olmaktan başka bir kusuru yok, çünkü hepsini alt kattan getirmek zorunda kaldık. Sanırım burası bir oyun odası olarak kullanıldığında çocuk odası eşyalarını çıkarmak zorunda kaldılar ve şaşırılacak bir şey yok! Duvar kâğıdı, daha önce de söylediğim gibi, yer yer yırtılmış ve sıkı bir şekilde yapışmış. Bu çocuklar nefret kadar azimli olmalı. Döşeme çizilip oyulmuş ve parçalanmış, sıvanın kendisi şurada burada kazınmış ve odadaki tek şey olan bu büyük ağır yatak, sanki savaşlardan kalmış gibi görünüyordu. Ama duvar kâğıdı hariç benim için sorun olan şey yok.

İşte John’un kız kardeşi geliyor. Çok tatlı bir kız ve bana karşı çok dikkatli! Yine de yazılarımı bulmasına izin vermemeliyim. O mükemmel, hevesli bir ev hanımı ve daha iyi bir meslek ummuyor bile. Beni hasta yapan şeyin yazmam olduğunu düşündüğüne inanıyorum. Ama o dışarıdayken yazabilirim ve onu bu pencerelerden izleyerek eve dönüşünü önceden görebilirim. O gölgeli kıvrımlı yola ve kırlara bakan birer pencere var. Büyük karaağaçlar ve kadife çimenlerle dolu harika bir kır da. Bu duvar kâğıdının farklı bir tonda bir tür alt deseni var, bilhassa rahatsız edici, çünkü onu yalnızca belirli ışıklarda görebiliyorsunuz ve o zaman da net olarak göremiyorsunuz. Ama solmadığı ve güneşin çok olduğu yerlerde garip, çekilmez, biçimsiz bir figür görebiliyorum. Bu aptalca ve göze çarpan ön tasarımın arkasında sinsice geziniyor gibi görünüyor. Merdivenlerde John’un kız kardeşi görünüyor, gitmeliyim!

• • • • •

Bağımsızlık günü geçti. İnsanların hepsi gitti ve çok yorgun düştüm. John biraz insan görmemin bana iyi geleceğini düşündü. Bu yüzden annesi, Nellie ve çocuklarıyla bir hafta geçirmeyi kabul ettik. Tabii ki hiçbir şey yapamadım. Artık Jennie her şeye bakıyor. Ama yine de bu beni yordu. John çabucak iyileşmezsem beni sonbaharda Weir Mitchell’a göndereceğini söylüyor. Oraya gitmeyi hiç istemiyorum. Bir zamanlar oraya düşen bir arkadaşım vardı ve o adamın da tıpkı John ve erkek kardeşim gibi olduğunu söylüyor, hatta daha kötüsü! Üstelik, o kadar uzağa gitmenin yükü de cabası. Elimi herhangi bir şey için kıpırdatmaya değermiş gibi hissetmiyorum ve korkunç derecede huysuzlaşıyorum. Çoğu zaman hiçbir şey yokken ağlıyorum. Tabii ki John ya da başkası varken ağlamıyorum, sadece yalnızken ağlıyorum. Ve şu sıralar büyük ölçüde yalnızım. John, ciddi vakalar nedeniyle sık sık şehirde ve Jennie de iyi, istediğim zaman beni rahat bırakıyor. Bu yüzden bahçede ya da o güzel patikada biraz yürüyorum, verandada güllerin altında oturuyorum ve uzanıyorum. Duvar kâğıdına rağmen odayı gerçekten sevmeye başladım.

Belki de duvar kâğıdı yüzünden. O kadar zihnimi kaplıyor ki! Bu hareket edilmez yatakta uzanıyorum -sanırım yere çivilenmiş- ve saatlerce duvar kâğıdını izliyorum. Sizi temin ederim ki jimnastik kadar etkili. En dipten, köşedeki hiç dokunulmamış kısımdan başlıyorum ve bininci kez bu anlamsız yolu izleyerek bir sonuca varmaya karar veriyorum. Tasarım prensipleri hakkında biraz bilgim var ve bu şeyin herhangi bir radyasyon yasasına, dönüşüme, tekrara, simetriye veya duyduğum başka herhangi bir şeye göre düzenlenmediğini biliyorum. Elbette enine tekrarlanıyor, başka türlü değil. Enine uzanan desenlerin birini ele alırsanız, kabarık kıvrımların ve gösterişli süslerin, hezeyanlar içinde titreyen bir tür sahte romanesk gibi ayrı ayrı duran o bıktırıcı sütunların üzerinde ine çıka dolaştığını görürsünüz. Ancak öte yandan, çapraz olarak birleşirler ve genişleyen ana hatlar, tam bir kovalamaca içinde yuvarlanan bir sürü deniz yosunu gibi, büyük eğimli optik korku dalgaları halinde akıp gidiyor. Her şey yatay da gidiyor, en azından öyle görünüyor ve ben onun bu gidişattaki sırasını ayırt etmeye çalışırken kendimi tüketiyorum. Bir friz için yatay bir genişlik kullanmışlar ve bu da kafa karışıklığını harika bir şekilde artırıyor.  Odada duvar kâğıdının neredeyse hiç dokunulmamış olduğu bir köşe var; ışıklar yavaş yavaş gözden kaybolurken, akşam güneşinin solgun ışıkları doğrudan buraya düşerken bir ışık hayal ediyorum. Sanki sonsuz groteskler tek bir noktada toplanıyor ve çizgiler olarak dağılıyorlar. Takip edilmesi zor, bu beni yoruyor. Sanırım biraz kestireceğim.

• • • • •

Neden bunu yazmam gerektiğini bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Yazacak gücüm yok ve biliyorum, John bunun absürt olduğunu düşünecek. Ama düşünce ve hislerimi bir şekilde kağıda dökmem ve rahatlamam gerekiyor. Gayretim rahatlamadan çok daha iyi hissettiriyor. Zamanımın yarısını tembellikle geçiriyorum ve eskisinden daha çok uzanıyorum. John gücümü kaybetmemem gerektiğini söylüyor ve balıkyağları, şarap ve az pişmiş et bir yana, morina karaciğeri yağı ve bir sürü tonik falan almamı sağlıyor.  Sevgili John! Beni çok nazikçe seviyor ve hasta olmamdan nefret ediyor. Onunla geçen gün çok ciddi ve mantıklı bir konuşma yapmaya çalıştım. Ona gidip kuzen Henry ve Julia’yı ziyaret etmeme izin vermesini ne kadar çok istediğimi anlattım. Ama gidemeyeceğimi ve oraya vardıktan sonra dayanamayacağımı söyledi. Kendimi pek de iyi olarak görmedim çünkü daha sözümü bitirmeden ağlamaya başlamıştım. Sakince düşünmek benim için oldukça yorucu hale geldi. Sanıyorum ki sinirlerimin hassaslığıyla alakalı. Ve sevgili John beni kollarının arasına aldı, beni yukarı taşıyıp yatağa uzandırdı ve yanımda oturup beynim yorulana kadar bana kitap okudu. Bana onun bir tanesi olduğumu ve onun hatırına kendime bakmam gerektiğini söyledi.

Kendimden başka kimsenin bana yardım edemeyeceğini, irademi ve öz kontrolümü kullanmam ve aptalca hayallere kapılmama izin vermemem gerektiğini söylüyor. Tek bir rahatlığımız var, o da bebeğin o korkunç duvar kağıdıyla kendini meşgul etmeyecek kadar iyi ve mutlu olması. Biz bu odayı kullanmasaydık, o kutsanmış çocuk kullanmak zorunda kalacaktı! Ne şanslı bir kaçış yaşadı! Kendi küçük hassas çocuğumun böyle bir odada yaşamasına izin vermezdim. Daha önce bunu hiç düşünmemiştim fakat John’un beni burada tutması bir şans. Bir bebekten daha çok dayanabiliyorum bu yere, görüyorsunuz. Tabi artık bundan onlara hiç bahsetmiyorum fakat duvar kâğıdını aynı şekilde izlemeye devam ediyorum. Bu kâğıtta ben hariç kimsenin bilmediği ve bilmeyeceği şeyler var. Üstteki desenin arkasındaki soluk şekiller gün geçtikçe daha belirgin hale geliyor. Hep aynı şekil, sadece sayısı çok. Ve sanki bir kadın eğilip o desenin arkasında sürünüp duruyor. Bundan birazcık bile hoşlanmadım. Keşke John beni buradan alıp götürse.

• • • • •

Benim durumumdayken John ile konuşmak çok zor çünkü o çok bilge ve bana aşık. Ama dün gece yoruldum, mehtap vardı. Tıpkı bir güneş gibi parıldıyordu ay. Bazen ayı izlemekten nefret ediyorum, çok yavaş dönüyor ve sürekli bir pencereden ya da ötekinden içeri dalıyor. John uyuyordu ve onu uyandırmaktan nefret ediyorum, bu yüzden ay ışığının dalgalanan duvar kağıdına yansımasını sessizce ve tüylerimi ürpertene dek izledim. Arkadaki soluk şekil deseni sarsmaya başladı, dışarı çıkmak istiyor gibiydi. Yavaşça kalktım ve duvar kağıdının oynayıp oynamadığına bakmaya gittim ve geri döndüğümde John uyanıktı.

“Ne oldu, küçük kızım?” dedi. “böyle dolaşma ortalarda, üşüteceksin.”

Konuşmak için iyi bir zaman olduğunu düşündüm bu yüzden buranın bana gerçekten iyi gelmediğini ve beni geri götürmesini dilediğimi söyledim.

 “Neden, sevgilim? Kira kontratımız üç hafta içinde dolacak ve öncesinde nasıl gideriz bilemiyorum. Evdeki tamirat bitmedi hem, gitmeme imkân yok. Tabii bir tehlikenin içindeysen, farklı. Gerçekten iyileşiyorsun hayatım, görsen de görmesen de öyle. Doktorum ve biliyorum. Yüzün renklendi ve iştahın açıldı, senin durumunun iyiye gittiğini hissediyorum.” dedi.

“Hiç kilo almadım ve iştahım akşam seninleyken açılsa da sabah sen gittiğinde kötüleşiyor,” dedim.

 Bana kocaman sarılarak

“Tatlı şeye bak, dilediği zaman hastalanmak istiyor! Ama şimdi yatalım da konuşmayı sabah yapalım, “dedi bana kocaman sarılarak.  Ümitsizce gidip gitmeyeceğini sordum.

“Neden, nasıl giderim canım? Üç haftacık daha var ve sonrasında Jennie evi hazır ederken biz de birkaç gün küçük bir geziye çıkacağız. Gerçekten hayatım, çok daha iyisin!” dedi. 

“Belki vücut olarak daha iyi,” diye başladım ve hemen durdum. Çünkü yatakta doğruldu ve bana öyle sert, sitemli bir bakışla baktı ki başka bir söz söyleyemedim.

“Sevgilim, sana yalvarıyorum. Benim için, çocuğumuz ve kendin için bu fikrin zihnine girmesine bir an bile izin verme! Senin durumundaki insanlar için bunun kadar tehlikeli ve zararlı bir şey olamaz. Bu asılsız ve saçma bir hayal. Bu söylediklerime bir doktor olmama rağmen inanamıyor musun?” dedi.

Üzerine bir şey demedim ve çok olmadan uyumaya geçtik. Önce uyuyakaldığımı sandı ama uyumuyordum, ön desenin arka desenle gerçekten birlikte olup olmadığına ve desenin gerçekten beraber mi yoksa ayrı ayrı mı hareket ettiğine karar vermeye çalışarak orada saatlerce yattım.

• • • • •

Bunun gibi bir desene gün ışığında bakıldığında bir uyumsuzluk, yasalara karşı gelme vardır, bu da normal bir zihin için çok rahatsız edici. Rengin yeterince iğrenç ve çileden çıkarıcı olması yetmiyormuş gibi desen işkence ediyor. Bunda ustalaştığınızı sanırken, tam takip etmeye başlamışken, desen ters takla atıyor ve işte her şey tekrarlanıyor. Yüzüne bir tokat atılmış ve seni yermiş, üzerinde tepinmiş gibi oluyor. Kötü bir rüya gibi. Dış desen, bir mantarı hatırlatan süslü bir arabesk tarzında.  İç içe geçmiş zehirli mantarlar düşünün; bitmek bilmeyen zehirli mantarlar sarmaşığı, üzerinde sürgünler ve filizler olan sonsuz sarmaşıklar. İşte bu ona benzer bir şey. Bu kâğıtla ilgili belirgin bir tuhaflık var, benden başka kimsenin fark etmediği bir şey var. Işık değiştikçe kâğıt da değişiyor. Güneş doğudaki pencereden içeri vurduğunda (her zaman o ilk uzun, düz ışını gözlüyorum) o kadar hızlı değişiyor ki gözlerime inanamıyorum. Bu yüzden de hep izliyorum.

Geceleri her türlü ışıkta, alacakaranlıkta, mum ışığında, lamba ışığında ve en kötüsü ay ışığında parmaklıklara dönüşüyor! Yani üstteki desenden bahsediyorum, arkasında bir kadın var. Gerçekten bir kadın! Uzun zaman arkasında gözüken şeyin ne olduğunu anlayamamıştım ama şimdi eminim ki o bir kadın. Gün ışığında bastırılmış ve sessiz gözüküyor. Sanırım onu bu kadar hareketsiz tutan deseni. Bu çok şaşırtıcı. Beni bu şey sessiz tutuyor. Şimdi çok fazla yatıyorum. John bunun benim için iyi olduğunu ve elimden geldiğince uyumamı söylüyor. Hatta her yemekten sonra bir saat beni yatırma gibi bir alışkanlık yarattı. Çok kötü bir alışkanlık bu, çünkü gördüğünüz gibi uyumuyorum. Ve bu yalan söylememe neden oluyor çünkü ona uyanık olduğumu söylemiyorum- hayır!

Gerçek şu ki, John’dan biraz korkmaya başladım. Bazen çok tuhaf görünüyor. Jennie bile tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Arada bir, tıpkı bilimsel bir hipotez gibi, -belki de duvar kâğıdıdır- gözüme çarpıyor! John’un benim baktığımı bilmeden en masum bahanelerle aniden odaya girmesini izledim ve onu birkaç kez duvar kâğıdına bakarken yakaladım! Ve Jennie de öyle! Bir keresinde Jennie’yi eli duvar kağıdının üzerindeyken yakaladım. Odada olduğumu bilmiyordu ve ona çok sakin, çok sakin bir sesle, olabilecek en ölçülü tavırla, duvar kâğıdıyla ne yaptığını sorduğumda hırsızlık yaparken yakalanmış gibi arkasını döndü ve oldukça kızgın bir ifadeyle bana onu neden korkuttuğumu sordu! Duvar kâğıdının dokunduğu her şeyi lekelediğini, benim ve John’un tüm giysilerinde sarı lekeler bulduğunu ve daha dikkatli olmamız gerektiğini söyledi! Kulağa çok masumca gelmiyor mu? Ama ben deseni incelediğini biliyorum ve benden başka kimse bu deseni çözemeyecek, kararlıyım!

• • • • •

Hayat şimdi hiç olmadığı kadar heyecan verici! Görüyorsunuz ki şimdi umut ettiğim, sabırsızlıkla beklediğim bir şeyler var. Gerçekten daha iyi besleniyorum ve daha sakinim. John ilerleme kaydettiğimi görmekten çok memnun! Geçen gün biraz gülerek duvar kâğıdıma rağmen gelişiyor gibi göründüğümü söyledi. Onu gülerek geçiştirdim. Ona duvar kâğıdı sayesinde olduğunu söylemedim, benimle dalga geçerdi. Beni götürmek bile isteyebilir. Kâğıdı çözene kadar gitmek istemiyorum. Bir haftam daha var ve bence bu yeterli bir süre.

• • • • •

Şimdi eskisinden de iyi hissediyorum! Gelişmeleri izlemek çok ilgi çekici olduğundan geceleri uyumuyorum ama gündüzleri uykumu iyice alıyorum. Gündüzler sıkıcı ve kafa karıştırıcı oluyor. Mantarların üzeri de her zaman yeni filizler ve filizlerin her yerinde yeni sarı tonları oluyor. O kadar denememe rağmen, artık onları sayamıyorum. Duvar kâğıdının sarısı, sarının en garip tonu herhalde! Gördüğüm bütün sarı renkli şeyleri düşünüyorum; düğün çiçekleri gibi güzel şeyleri değil, eski iğrenç sarı şeyleri. Ama duvar kağıdıyla ilgili farklı bir şey daha var. Kokusu. Odaya girdiğimiz ilk an fark etmiştim, ama gelen hava ve güneşle beraber o kadar da kötü değildi. Ama şimdi bir hafta boyunca yağmur yağdığı ve sis olduğu için, pencere açık olsa da olmasa da koku gitmiyor. Bütün evi saran bir koku bu. Yemek odasında dolanırken, salonda sinsice gezinirken, holde saklanırken, merdivenlerde beni bekleyen bir koku. Saçıma karıştı. Ata binerken bile aniden kafamı çevirdiğimde koku yine orada! Öylesine tuhaf bir koku ki, ne koktuğunu anlamak için saatlerce analiz etmeye çalıştım. Başlarda kötü değildi ve yumuşaktı. Ama artık şunu söyleyebilirim ki şimdiye kadar gördüğüm en sinsi, en kalıcı koku. Bu nemli havada korkunçlaşıyor, gece uyandığımda üzerimde asılı oluyor. Başlarda beni rahatsız ederdi. Kokuya ulaşmak için evi yakmayı ciddi ciddi düşündüm. Ama şimdilerde alıştım. Düşünebildiğim tek şey duvar kâğıdının rengi oldu!  Sarı bir koku. Bu duvarda çok garip bir işaret var, aşağıda, süpürgeliğe yakın. Bütün odayı dolaşan bir çizgi. Sanki üst üste konulmuş gibi uzun, düz ve pürüzsüz bir şekilde, yatak hariç her mobilyanın etrafında dolaşıyor. Kim tarafından, kim için ve nasıl yapıldığını merak ediyorum. Dönüyor, dönüyor, dönüyor, dönüyor, dönüyor, dönüyor – başımı döndürüyor!

• • • • •

Sonunda gerçekten bir şey keşfettim. Geceleri duvar kâğıdını çok fazla izleyerek, neyin değiştiğini sonunda buldum. Ön desen hareket ediyor! Hiç şüphesiz! Arkasındaki kadın onu sarsıyor. Bazen arkasında birçok kadının olduğunu düşünüyorum, bazen sadece tek bir kadın olduğunu ve hızlı bir şekilde sürünüp durduğunu. Sürünmesi, kâğıdı her yerinden sallandırıyor. Sonrasında duvar kâğıdının açık renkli kısımlarında sessizce duruyor ve gölgeli kısımlarında parmaklıkları tutuyor ve sertçe sallıyor. Ve bütün zaman boyuna oraya tırmanmaya çalışıyor. Ama kimse o desenden çıkamaz, öyle boğucu ki bu yüzden birçok başa sahip olduğunu düşünüyorum. Çıkmayı denerlerse desen onları boğar, baş aşağı çevirir ve gözlerini bembeyaz yapar!

Bu başlar bir şekilde kapatılsaydı veya çıkarılsaydı… Öylesi daha iyi olurdu.

  • • • • •

Sanırım o kadın gündüzleri dışarı çıkıyor! Neden böyle düşündüğümü söyleyeyim, çünkü onu gördüm! Pencerelerimin hepsinden onu görüyorum! Aynı kadın olduğunu biliyorum çünkü sürekli sürünüyor ve hiçbir kadın gündüzleri sürünmez. Onu o uzun gölgeli patikada bir aşağı bir yukarı sürünürken görüyorum. Kara üzüm bağlarında, bahçede sürünürken görüyorum. Onu kamışların altındaki o uzun yolda sürünerek görüyorum. Bir araba geldiğinde böğürtlen asmalarının altına saklanıyor. Saklanmasını birazcık bile suçlamıyorum. Günışığında süründüğünün görülmesi çok aşağılayıcı olsa gerek! Ben günışığında sürünürken daima kapıları kapatırım. Geceleri yapamıyorum çünkü John’un bir şeylerden şüpheleneceğini biliyorum. John artık o kadar tuhaflaştı ki onu sinirlendirmek istemiyorum. Keşke başka bir odaya geçseydi!  Ayrıca, geceleri o kadını kendimden başka kimsenin çıkarmasını istemiyorum. Sık sık onu tüm pencerelerden aynı anda görüp göremeyeceğimi merak ediyorum. Ama ne kadar hızlı dönersem döneyim, aynı anda sadece tek pencereden görebiliyorum. Ve hep onu görsem de, belki de benim dönüşümden daha hızlı sürünüyor! Bazen onu kırlarda sürünürken görüyorum; rüzgârdaki bir bulutun gölgesinden daha hızlı sürünüyor.

• • • • •

Keşke üstteki desen alttakinden çıkarılabilseydi! Yani en azından yavaş yavaş deneyebilirim. Başka garip bir şey daha buldum ama bu sefer söyleyemem!  İnsanlara çok güven olmuyor. Bu duvar kağıdını çıkarmak için sadece iki günüm kaldı ve John’un fark etmeye başladığına inanıyorum. Gözlerindeki bakışı beğenmedim. Doktor tavrıyla, Jennie’ye benim hakkımda sorular sorduğunu duymaya başladım. Jennie de ayrıntılı bir rapor verme fırsatı yakaladı böylece. Gündüzleri çok uyuduğumu söyledi. John geceleri uykumu çok almadığımı biliyor çünkü çok sessizleşiyorum. Bana türlü sorular sordu, çok sevecen ve nazikmiş gibi davrandı. Sanki onun içini bilmiyormuşum gibi! Bu duvar kâğıdının dibinde üç aydır yattığı düşünülürse böyle davrandığına şaşmamalı. Duvar kâğıdıyla sadece ben ilgileniyorum ama John ve Jennie’nin bundan gizlice etkilendiğine eminim.

• • • • •

Yaşasın! Sonuncu günümüze geldik, zaten yetti artık. John bütün geceyi kasabada geçirdi ve bu akşama kadar gelmeyecek. Jennie benimle uyumak istedi – sinsi şey! Ona bütün gece yalnız yatmanın benim için daha iyi olacağını söyledim. Bu akıllıcaydı, çünkü gerçekten bir dakika bile yalnız değildim! Mehtap olur olmaz o zavallı şey sürünmeye ve deseni sallamaya başladı ve ayağa kalktım, ona yardım etmeye koştum. Ben salladım, o çekti, ben çektim, o salladı, sabah olmadan kâğıdın büyük bir parçasını sökmüştük. Başım kadar büyük ve odanın yarısını çevreleyen bir şerit. Ve sonra güneş doğup o korkunç desen bana gülmeye başladığında, bugün bu işi bitireceğimi ilan ettim! Yarın gidiyoruz ve her şeyi eskisi gibi bırakmak için tüm mobilyaları tekrar aşağı taşıyorlar. Jennie hayretle duvara baktı, ama ona neşeyle, bunu o iğrenç şeye duyduğum kin yüzünden yaptığımı söyledim. Güldü ve bunu kendinin yapmasının problem olmadığını ama benim de yorulmamam gerektiğini söyledi. Bu sefer kendine nasıl da ihanet etti! Ama buradayım ve ben hariç kimse bu kâğıda dokunamaz. Yaşayan kimse dokunamaz! Beni odadan çıkarmaya çalıştığı çok aşikârdı! Hazır oda bu kadar sessiz, boş ve temizken uzanıp elimden geldiğince uyuyacağımı söyledim ve beni akşam yemeği için bile uyandırmaması için ikna ettim. Ne de olsa uyandığımda ben onu çağırırdım. Şimdi Jennie, hizmetçiler ve diğer şeyler gittiğine göre ilk geldiğimizde odada bulduğumuz şilte ile çivilenmiş büyük karyoladan başka hiçbir şey kalmadı. Bu akşam aşağıda uyumamız ve yarın yola çıkmamız lazım. Şimdi yeniden boş olduğuna göre odayı sevmeye başladım. O çocuklar burayı nasıl da hırpalamışlar! Bu karyola oldukça kemirilmiş! Ama çalışmaya başlamam lazım.

Kapıyı kilitledim ve anahtarı ön bahçeye attım. Dışarı çıkmak istemiyorum, John gelene kadar kimsenin içeriye girmesini istemiyorum. Onu şaşırtmak istiyorum. Burada Jennie’nin bile bulamadığı bir halat var, eğer o kadın ortaya çıkıp kaçmaya çalışırsa, onu bağlayabileyim diye. Fakat bir şeyin üzerine çıkmazsam pek yükseğe erişemeyeceğimi unuttum! Yatak da kıpırdamıyor ki. Topallaşana kadar kaldırmaya ve itmeye çalıştım. Sonra o kadar sinirlendim ki bir köşesinden küçük bir parça ısırdım ama bu dişlerimi acıttı. Sonra ayaktayken ulaşabildiğim tüm kâğıtları söktüm. Korkunç bir şekilde yapışmış durumdalar ve sanki desen bundan keyif alıyor. Tüm o boğulmuş kafalar, şişkin gözler ve paytak paytak yürüyen mantar oluşumları bana alayla haykırıyor! Umutsuzca bir şeyler yaptığım için çok sinirleniyorum. Pencereden atlamak takdire şayan bir deneme olurdu, ancak parmaklıklar o kadar güçlü ki deneyemeyeceğim bile. Ayrıca bunu yapmazdım, tabii ki yapmam. Böyle bir şeyin uygunsuz olduğunu ve yanlış anlaşılacağını iyi biliyorum. Pencerelerden dışarı bakmak bile istemiyorum, orada sürünen bir sürü kadın var ve çok hızlı sürünüyorlar. Acaba onlar da benim gibi duvar kağıdından mı çıktılar? Ama şimdi iyi gizlenmiş halatımla güvenli bir şekilde bağlanmış durumdayım, beni o yola çıkaramazsınız! Sanırım gece olduğunda desenin arkasına saklanmam gerekecek, biraz zor iş. Bu büyük odada olmak ve canımın istediği gibi sürünmek çok hoş! Dışarı çıkmak istemiyorum. Çıkmayacağım, Jennie istese bile. Dışarıya çıktığınızda bahçede sürünmek lazım ve her şey yeşil, sarı değil. Fakat burada, yerde yavaşça sürünebiliyorum ve omzum duvarı saran ize değiyor ve böylece yolumu kaybetmiyorum. Kapıda neden John belirdi? Hiç kaçarı yok genç adam, açamazsın. Nasıl da bana seslenip kapıyı yumrukluyor! Şimdi de balta getirmeleri için ağlıyor. O güzelim kapıyı kırmak yazık olur!

“John, hayatım!” dedim kibar bir ses tonuyla, “anahtar ön merdivenlerin altında, yaprakların orada!” Bu onu birazcık susturdu. Sonra sessizce kapıyı açmam gerektiğini söyledi. Açamayacağımı söyledim. Anahtarın nerede olduğunu defalarca kibarca ve yavaşça tekrarladım. O kadar söyledim ki görmeye gitti ve anahtarı aldı tabii ki, sonrasında da geldi. Kapıda biraz durdu.

“Sorun ne? Allah aşkına, ne yapıyorsun!” diye haykırdı.

Bir yandan sürünmeye devam ederken, ona üstten, aşağılayıcı bir şekilde baktım.

“Sana ve Jane’e rağmen nihayet dışarı çıkabildim,” dedim. “kâğıdın çoğunu da yırttım, beni yeniden oraya kapatamayasınız diye!”

Bu adam niye böyle bayıldı ki? Resmen bayıldı ve duvarın kenarına, yolumun üzerine düştü; her seferinde üzerinden geçeyim diye!

Editör: Çisem Arslan

Latest posts by Zişan Doğdu (see all)
Visited 133 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version