Yazar: 18:32 İnceleme, Kitap İncelemesi, Roman

Rüyalar Anlatılmaz Roman İncelemesi

Nermin Yıldırım’ın ilk romanı Unutma Beni Apartmanı 2011 senesinde Doğan Kitap tarafından yayımlandı. İkinci romanı Rüyalar Anlatılmaz 2012 senesinde Doğan Kitap’tan 2017 senesinde ise Hep Kitap’tan yayımlandı.

“Hakikatin karasına tahammülü olmayan herkes gibi o da yalana mecburdu.

Yalanın en büyüğünü insan kendine söyler. Tüm kötü anılar sanki yokmuş gibi yaparsak hayatımıza kolayca devam edebiliriz sanırız. Sevdiklerimizi üzmemek için üzülmemiş gibi yaparız. “Nasılsın?” diye soranlara, “İyiyim,” dediğimiz her günün sonunda iyi olmanın yolunu rüyalarımızda ararız.

Kaçımız özlediğimiz insan rüyamıza girsin diye dua ederek yatmadık? Ya da kaçımız yaşadığımız acıları rüyamızda tekrar tekrar yaşayıp ağlamadık? Rüyalar Anlatılmaz romanında Eyüp ve Pilar’ın hayatı Eyüp’ün kaybolmasıyla altüst olur. Pilar, kocasının peşinden Barselona’dan İstanbul’a gelir. Pilar’ın bu yolculukta yardımcıları Eyüp’ün yıllardır görüşmediği ailesi, arkadaşları ve Eyüp’ün rüya defteridir. 

Roman on üç bölümden oluşuyor. Bu bölümlerde altı kişinin bakış açısını ve her bölüm sonunda Eyüp’ün rüya defterinden parçalar okuyoruz. Olaylara tarafsız bakabilmek için her karakterin gözünden yazmak iyi bir seçim olmuş.

Birinci bölümü Pilar’dan okuyoruz. İlk satırlarda bizi bir kayıp karşılıyor. Pilar, Eyüp’ün kayboluşunu değerlendirirken Barcelona’da yaşadıklarını ve aile hayatlarının genel hatlarını öğreniyoruz. Pilar kocasının rüya defteri ile İstanbul’a doğru yola çıkıyor. Bu bölüme Pilar’ın endişesi hâkim. Beklemenin zorluğundan etkili bir şekilde bahsedilmiş. 

Birini arayıp beklemek, onun varlığından başka her şeye kapatıyordu insanı. Beklenenin sesinden başkasına sağır, arananın suretinden ötesine kör ediyordu. Beklenen bekleyene ne denli yakın olursa olsun, zamanla üçüncü tekil şahsa, uzaklaştıkça daha beter saplanılan bir bataklığa dönüşüyordu. Derken, varsa yoksa o oluyordu. Varsa o, yoksa hiç kimse!”

İkinci bölümde Eyüp’ün ablası Müesser anlatıcımız. Bu bölümde Eyüp ile yıllardır görüşmeyen ailesinin bugününü, Müesser’in Eyüp’e olan sevgisini ve özlemini okuyoruz. Eyüp’ün yokluğunda olanlara hızlıca bir bakış aslında bu bölüm. 

“Geride kalanlar, sadece kendilerinden vazgeçildiğini düşünmektense, gidenin koca bir hayata tümden boş verdiğine inanmayı yeğlerdi.” 

Üçüncü bölümün anlatıcısı Eyüp’ün abisi Veysel. Yıllardır görmediği kardeşi hakkında Pilar’dan öğrendikleri canını sıkar Veysel’in. Eyüp’e olan mesafesi ve sevgisinin çarpışmasına anılarla şahit oluyoruz. Veysel’in geçmişinden ve karakterinden epeyce bahsedilmiş. Veysel’in ilk cinsellik deneyiminden bahsedildiği satırlar ve eşi Perihan’dan tiksindiğini anlattığı satırlar okurken hoşlanmadığım yerler oldu. Kitabı bitirdiğimde Bahriyeliler ailesindeki büyük sırrı konu alan bir roman için gereksiz olduğunu düşündüm. Bu bölümde Müesser, Veysel ve Perihan’ın sorularıyla Pilar’ın da ailesi hakkında bilgi sahibi oluyoruz. 

Dördüncü bölümü Perihan’dan okuyoruz. Perihan’ın neden kendini yemek yapmaya verdiğinin anlatıldığı satırların biraz uzatıldığını düşünüyorum. Veysel’in anlattığı gibi karısının gerçekten itici biri olduğunu düşündürten bir bölümdü. Eyüp’ün kaybıyla ilgili bölüm olmaktan öte Bahriyeliler ailesinin bugününe ışık tutan bir bölümdü.

Beşinci bölümde Pilar tekrar karşımızda. Bu bölümde Pilar Eyüp’ün lise arkadaşı İlhami ile Eyüp’ün gidebileceği yerleri araştırıyor. Kocasının peşinden kilometrelerce yol alıp da gelen bir kadın için uyumsuz bir bölüm olduğunu düşüyorum. İlhami ile olan sohbetleri uzatılmış ve ana konudan uzaklaşacak yerlere gitmişti. 

Anlatıcının Müesser olduğu altıncı bölüm ile birden romana bir canlılık geliyor çünkü beklenmedik bir ölüm söz konusu. Okurken bu bölümü çok hızlı okudum çünkü yavaş ilerleyen bir roman için önemli bir gelişme olmuştu. Bu bölümde Müesser üzerinden Bahriyeliler ailesinin sırrını çözebilmek için güzel bir ipucu verilmişti. Müesser’in temizlik takıntısı ve Veysel’e karşı yaşadığı suçluluk duygusunu okuduğumuz bu bölüm aslında romanının ikinci yarısının başlangıcıydı. 

Yedinci bölümde Perihan’ın geçmişini okuyoruz. Kitabın ana olayının dışına çıkıp fakirlik, namus, evlilik ve para kavramlarına Perihan’ın hayatı üzerinden bakıyoruz. Veysel’in anlatımı ile sevmediğimiz karısının neden böyle biri olduğunun detaylıca anlatıldığı bir bölümdü. Bu bölümün Eyüp ile pek ilgisinin olmaması ve biraz uzatılması okurken beni biraz zorladı. 

Sekizinci bölüm Pilar’ın yaşananları değerlendirdiği kısa bir bölümdü.

“İnsan ölü bir kahramanı, yaşayan bir korkağa yeğleyebilir miydi? Bu aşk mı, yoksa bencillik miydi acaba? Yoksa ikisi de aynı şey miydi?”

Dokuzuncu bölüm Veysel ve Perihan’ın oğlu Bülent’in anlatıcı olduğu bir bölümdü. Veysel’in babalığının sorgulandığı bu bölüme bence gerek yoktu. Perihan ve Müesserin’in anlatımıyla zaten Veysel’in kişiliği hakkında yeterince bilgi sahibi olunmuştu. 

Onuncu bölümü Perihan’ın kardeşi Bünyamin anlatıyor. Olayların çözülmesi için önemli bir adımın gerçekleştiği bu bölümde romana yeni bir heyecan geliyor. Yine de bu kadar uzun yazılmayabilirdi bu bölüm. 

On birinci bölümde Pilar’ın adımları ile Eyüp’ü bulmak için işler hızlanıyor. Aynı zamanda Pilar’ın ailesi için de önemli gelişmeler oluyor. 

On ikinci bölümde Müesser Pilar’ın odasında bulduğu rüya defterini okurken yakalanıyor. Rüya defterinin sonuna kadar okuyan Müesser okuyucunun aklına “Pilar neden günlerce bitiremedi bu defteri?” sorusunu getiriyor. Nermin Hanım bu soruyu Müesser aracılığıyla açıklamış olsa da beni tatmin etmedi. 

Kitabın son bölümünde Pilar bahriyeli ailesinin büyük sırrını öğreniyor. Türkiye için acı bir gerçek olan aile içi şiddet ve istismar okurken içimi dağladı. İpuçlarını takip eden bir okuyucu için tahmin etmesi zor bir son değildi. 

Eyüp’ün rüya defteri sadece rüyalarını yazacağı bir defterken roman ilerledikçe rüyalarını ve anılarını incelediği bir günlüğe dönüşüyor. Bölüm aralarında Eyüp’ün anılarını okuyunca özellikle Veysel’le olan ilişkisinin ne kadar trajik olduğunu görüyoruz. Bu ilişkideki söylenmeyen sözler, karşısındakini anlamak yerine görmezden gelmeler bize zamanımız varken sevdiklerimizle konuşmamız gerektiğini ve sorunları bugün çözüp yarına bırakmamamız gerektiğini öğütlüyor. 

Romanın ateşleyici unsuru olarak yabancı bir insanın kullanılması güzel bir seçim olmuş. Hem ülkeye hem de Eyüp’ün geçmişine yabancı olan Pilar, birçok ayrıntının göze batmadan verilmesi için güzel kullanılmıştı. 

Roman boyunca Veysel ve Müesser’in geçmişten hiç bahsetmemelerini ilk başta yadırgamıştım. Karakterlerin yaşananlar yokmuş gibi yapıp hayatlarına devam etmelerinin sırrı okuyucudan saklamaktan öte onlar için hayatta kalmanın bir yolu olduğunu düşündüm. 

“Bir yeri iyi ya da kötü yapan içeride sürdürülen hayattan ziyade, orada sıkışıp sıkışmama hadisesidir bana kalırsa. İnsanın kendini içinde hapsedilmiş hissettiği, dışarı çıkmakta güçlük çektiği her yer kötüdür. Burada sözü edilen sevgi dolu insanlardan müteşekkil sıcak bir yuva olsa bile. Ki bütün yuvaların sıcak olduğunu söylemek cehennemi; sevgi dolu olduğunu söylemek de şeytanı hafife almak olur.”

Türkiye’de birçok insan tarafından görmezden gelinen acı bir gerçeğin konu alındığı bu roman, psikolojik unsurlar ve biraz da polisiye ile harmanlanarak akıcı bir şekilde anlatılmıştı. 

Visited 184 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version