Yazar: 14:04 Kitap İncelemesi

Ölüm de Varoluşa Tabidir! Kalk Son Gününe Veda Et Kitap İncelemesi

Lübnanlı yazar Mihail Nuayme’nin yazdığı Kalk Son Gününe Veda Et adlı kitap, insanın kadim meselesi olan varoluşu, ölüm eksenin merkezine alarak, insan yaşamının muhasebesini bu merkezden yapan bunun dışında dünyevi meselelere de eleştirel ve mesafeli bir gözle yaklaşıyor.

İnsan varoluş meselesini kafaya taktığı zaman nedense hayata tabi olan ölümü saf dışı bırakmayı tercih ediyor. “Varoluş” dendiğinde bireyin kafasında canlanan imge “yaşam”ın kendisi oluyor ve birey de bu konuyu haliyle “yaşam” üzerinden tanımlamaya, tasavvur etmeye başlıyor. Belki ne olduğunu bilmediği ama en azından geri dönüşü olmayan bilinmez bir yol olduğunun farkında olduğu için ölümü varoluşun içine dahil etmiyor. Hayatın “doğum, yaşam, ölüm” denkleminde oluştuğunu öğrenmesi için bir şeyin bizi dürtmesi gerekiyor ki mevzuya ölümü de katalım. Tıpkı Mihail Nuayme’nin Ketebe Yayınları’ndan Hüseyin Yazıcı çevirisiyle yayımlanan Kalk Son Gününe Veda Et kitabının kahramanı Musa Askerî’nin, bu cümleyle uykusundan uyanarak yepyeni bir yolculuğa başlaması gibi… Lübnanlı yazar Nuayme’nin kitabı, insanın kadim meselesi olan varoluşu, ölüm eksenin merkezine alarak, insan yaşamının muhasebesini bu merkezden yapan, bunun dışında dünyevi meselelere de eleştirel ve mesafeli bir gözle yaklaşıyor.

Kitabın kahramanı Musa Askerî, ülkesinin en prestijli üniversitelerin birinde Felsefe Bölümü başkanı. Epey bir mürekkep yalamış, okumuş, öğrenmiş, dolu bir adam. Ancak kendine “dışarıdan” yaptığı bu katkılar onu mutlu biri haline getirememiş. Zira Musa’nın 18 yaşında kötürüm bir oğlu var. Öğretmen olan karısı da bir öğrencisine âşık olup kaçınca, Musa mahrem hayatında doğuştan engelli oğlu Hişam ve onların bakıcısı Ümmü Zeydan’la baş başa kalmış.

Musa’nın bu sıradan hayatı, bir gün doğumunda duyduğu “Kalk ve son gününe veda et!” buyruğuyla değişiyor. İlk başta haliyle ne olduğunu anlayamayan, duyduğu sesi rüya sanan Musa’nın hayatı, sesi Ümmü Zeydan’ın da duyup duymadığını teyit ettikten sonra baştan aşağı değişmeye başlıyor. “Bir film şeridi” gibi gözlerinin önünde canlanan kendi hayatı ve genel olarak hayat üzerine düşünmeye başlayan, yaptıkları, yapıyor oldukları ve yapacaklarına kafa yormak için sadece yirmi dört saati olan birine dönüşen Musa, hayattan ve kitaplardan tüm öğrendiklerinin hesabını bir bir dökmeye başlıyor.

Zaman ilerleyip de Musa’nın hayatla ilgili, hayata karşı ve kendiyle ilgili fikirleri derinleştikçe Musa’nın elli küsur yıllık ömründe gördükleri de değişmeye başlıyor ve bu durum onun tüm yaşamı üzerine baştan aşağı düşünmeye itiyor. Düşündükçe yeni kapıları aralayan, girdiği o kapılardan daha başka kapılara açılan Musa’nın kafasında sonunda ölüm duygusu peyda oluyor ve her şeyi bu gizemin bir parçası olarak değerlendirmeye alıyor. Materyalist bir görüşle mistik fikirler arasında gidip gelirken yavaştan tevekküle doğru kayan “Doktor”, tam olarak adını koyamadığı hayatının hesaptaki son gününü çözülmemiş bir bilinmezin içinde bırakarak yeni bir güne başlıyor…

Mihail Nuayme, Kalk Son Gününe Veda Et‘te, insanın kaçınılmaz sonu ölümle olan muhasebesi üzerine bir metin kurguluyor. Bunu varoluş çemberi içinde ele alan Nuayme’nin, kitabın kahramanını bir felsefe profesörü olarak seçmesi de bir tesadüf değil elbette. Rasyonalist birinin düşünceleriyle manevi fikirlerin çatışmasını, yer yer de birbiriyle çakışmasını mantık çerçevesi içinde ele alan ve “her iki tarafa” da söz hakkı tanıyan Kalk Son Gününe Veda Et, insanın yaratılıştan beri kafasını kurcalayan pek çok soruya yanıt arıyor ve cevabını da vermeyi ihmal etmiyor.

Visited 8 times, 8 visit(s) today
Close
Exit mobile version