“Ve korku gibi kurnaz, korku gibi cesur.[1]’’
Roman ve hikâyeleriyle, çevirileri, dergi yazarlığı, yazarlık eğitimi çalışmalarıyla, “Geri Dönüyoruz” adlı podcast çalışması ve dergi yazılarıyla tanıdığımız çok yönlü yazarımız Mahir Ünsal Eriş’in özellikleriyle dikkat çeken Öbürküler ve Diğerleri adlı iki novellasını karşılaştırmalı olarak ele alacağız.
“Bir kitabın dünyaya yeni bir şey söylemesi gerektiğine inanıyorum. Bence bir kitap yeni bir fikirle, duyguyla, coşkuyla, sesle dünyaya gelmeli.”[2] İlkesiyle yazan Mahir Ünsal Eriş, özellikleri açısından yeni denemeler içeren Öbürküler ve Diğerleri adlı iki eserini bir yazarlık hedefi olarak daha doğmadığı, tanık olmadığı bir zamanı anlatmak amaçlarıyla bizlere ulaştırmıştır.
Öbürküler, 1964’te bir Rum evinde geçer. Niğde’den İstanbul’a göç eden bir ailenin yaşadığı olayları anlatan eserin ilk bölümü Refik Halit Karay’a, ikinci bölümü de Hüseyin Rahmi Gürpınar’a ithafen yazılmıştır. Bölüm başlarında Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları kitabından alıntılar yer alır.
Diğerleri ise, Öbürküler kitabındaki ailenin ortanca çocuğu Sacide’nin üniversite eğitimi için 1976 yılında tekrar İstanbul’a gelip Kocamustafapaşa’daki bir Ermeni ailenin konağında yaşadığı olaylardan oluşur. Diğerleri, Kemal Tahir’e ithafen yazılmış olup yine bölüm başlarında Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları kitabından şiirler seçilmiş. Yazar, 1980’li yıllarda Musevi bir ailenin evinde yaşanan olayları anlatacağı Ötekiler adlı bir kitap daha düşünür[3] ancak üçlü seriden Öbürküler ve Diğerleri yayınlanmıştır. İki kitabın da kapak tasarımı, renkleri, M.K Perker’in olay örgüsü ve kişilerden hazırladığı illüstrasyonları keyifli bir okuma deneyimi yaşatıyor.
Her iki roman da ‘‘korku’’ ve ‘‘ötekileştirme’’ unsurlarına dayanmaktadır. Bu kavramlar, sadece 1960’lar ve 1970’lerde yaşanan dönemin önemli toplumsal olayları üzerine kurgulanan romanın değil, çağımızın ve yaşadığımız dönemin de önemli iki sorunudur.
Modern çağ ile başlayan, bireyin kendini daha belirgin bir şekilde ifade etme gücüne sahip olduğu toplum kültürü, incelenmesi gereken önemli bir konudur. Birey ve toplum karşılaşması içinde yabancılaşma, kendi benliğine ait özellikleriyle bir birey olarak var olabilme, farklı değer sistemlerinden dolayı ortaya çıkan “ben” ve “öteki” kavramları bu konunun temel unsurlarıdır. Günümüzde de oldukça yoğun bir tartışma alanı olan toplum ve birey ilişkileri içindeki yapılar, alt kültür olarak değerlendirilen kimlikler, ben ve öteki algılayışları edebi eserlerde de roman karakterlerine yansımaktadır.[4] İki eserde de “öteki ” olan karşıt grupların bir kısmını şu şekilde gösterebiliriz:
Öbürküler Diğerleri
İnsanlar – cinler, ervah Timur – Sacide, Cahide
Türkler – Ermeniler, Yahudiler Sağcılar – Devrimci Gençler
Yoksullar – Zenginler İnsanlar – Uzaylılar
Beter – Yakup(Beter’in abisi) Mahalleli – Hayganuş ve çocuğu
İnsanlar, kendilerini belirli gruplara ait hissederler, bu grupların üyeleriyle aralarında birtakım ortaklıklar bulunduğunu düşünürler. Her zaman her konuda olmasa bile bu gruplar genelde uzlaşırlar. Ötekinin farklı olduğuna, yanlış düşündüğüne, yanlış davrandığına, bu yüzden de onunla uzlaşılamayacağına inanılır. Yaygın bir tavırla, ait olduğumuz grubu yüceltir, ötekini/ötekileri alçaltarak, kendimizi, kendi gözümüzde değerli kılarız. Ardından da bizi değerli görmeyenlere kızmaya başlarız.[5] Ya da bilinmezlikleriyle tehlikeli görünen bu kişiler ve varlıklardan korkarız ve korkularımızla onlara karşı dışlayıcı davranışlar sergileriz. Saklanan sırlar, Öbürküler kitabında yeni bir şehirde, yeni bir hayata başlayan ailenin hissettiği yabancılık, bilinmezlik, güvensizlik korku duygularını arttırır. Diğerleri’nde de saklanan sırlar bir evin içinde korkuları büyütür, gerçekliği saklar.
Öbürküler’in karakterlerinden Suat, Sacide ve hatta Fevziye Hanım yolculukları boyunca başka bir gezegene gelmiş gibi ilk kez gördükleri, ilk kez tattıkları şeylerin şaşkınlığını taşırlar yüzlerinde. Köksüz bir nebat gibi hisseden Fevziye Hanım, utancından konuşamayan Sacide, ‘‘herkes bize bakıyor’’ huzursuzluğunu taşıyan Fahrettin Bey geldikleri İstanbul’da kendilerini öteki hissederler. Konağı kendileri için hazırlayan muhacir Pate Nine, çocukluğunda geçirdiği kaza sonucu tek gözünü kaybetmiş, görüntüsüyle ötekileştirilmiş bir karaktere dönüşen Beter ve unutkanlık hastalığıyla gerçeküstü varlıklara inanan ihtiyar anası, konağın asıl sahibi olan ancak sürgün edilen Doktor Evangelidis ile ailesi, farklı kültürden insanların oluşturduğu söylentiler, inanç ve kültür unsurları ötekileştirmenin örnekleridir.
Öteki tanımına uyanlar, empati kuramadığımız, şablonla baktığımız, dışladığımız kişilerdir. Önyargılarımız arttıkça ötekini giderek daha itici ve tehlikeli algılamaya başlarız. Ötekinden kaçındıkça ve onunla çatıştıkça da ona ilişkin yeni ve daha güçlü önyargılar ediniriz. Ötekiyle aramızda bir duvar varsa, bu duvarın harcı önyargılarımızdır. Önyargılar zaten dünya çapında bir sorundur, tarih boyunca da sorun olmuştur. [6]
Öbürküler’de içilen sigara markasının kimliği, dünyaya bakışı göstermesi ve bununla iki farklı siyasi görüşün birbirini ötekileştirmesi güzel bir örnektir.
‘‘O dönem bu sigara Menderes’in sigarası sayıldığından kendisi pek alakadar olmasa da, etrafı ekseri Halk Partili olduğu için başkasının yanında çıkarmaz, kimsenin yanında sigara içmezdi.’’ [7]
Diğerleri kitabında ise Sacide, Cahide, Kamuran gibi devrimci gençler ve karşıt görüşte Timur Öğretmen ile sağ düşüncedeki kişiler ötekileştirmenin iki tarafı durumundadır. Sacide’nin evinde kiracı olarak kaldıkları Ermeni asıllı Artin Boğosyan ve ailesi, kızı Hayganuş yaşadıkları ve kültürleriyle çevrelerinde öteki gibi algılanmışlardır. Bu durumlar sırları ortaya çıkarır ve olay örgüsünün de kilit noktalarını, gerilimini oluşturur.
Toplumsal boyutta farklılaşma ‘‘ben’’e göre değil ‘‘biz’’e göredir. Birey, kendini toplumun bir parçası olarak görmeye başladıktan sonra ‘‘öteki’’ bilinci yerleşmeye başlar. Artık kendi ‘‘ben’’i ‘‘toplumsal ben‘’ içinde yok olmuştur. Bundan sonra farklılıklar kendinden hareketle değil, yaşadığı toplumdan hareketledir. Diğerleri romanında özellikle dönemin siyasi yapısı sonucu toplumsal boyutuyla görülür.
Eserlerden hareketle baktığımızda dün olduğu gibi bugün de ‘‘öteki’’leştirme; ırk (kimlik), din (cemaat, mezhep) ve devlet (siyasî ve ekonomik menfaat) şeklinde, farklı coğrafyalarda değişik şekillerde insanlığın gündemini meşgul etmeye devam ediyor. [8]
Kurguda ve metnin yapısında korku, gerilim, merak unsurlarının yanında komik kılma ve gülünç durumlar da yer alıyor. Yazar, korku temelinde gerilim, belirsizlikler içinde bir olay akışı oluştururken okuru bir anda komik bir durumla karşılaştırıp güldürebiliyor.
Komik kılma, hayattaki komiğin sanata aktarılmasıdır. Komik duruma sokulanlar ise ideale aykırı düşenler, sosyal düzeni bozanlar, hayatını makine gibi otomatiğe bağlayanlar, insanın tabiatında olmaması gereken bir katılık içinde yaşayanlardır. [9] Öbürküler romanında Beter karakteri hem gerilim unsurlarını oluşturur hem taşıdığı ötekilik niteliği, farklılıkları ve içinde bulunulan duruma aykırı özellikleriyle güldürür. Diğerleri’nin ana karakteri Sacide’nin tavan arasındaki gizemi çözme girişimi sırasında çok korktuğu bir anda karşılaştığı varlığın gerçekliği ve gerçeküstülüğünü anlamaya çalışırken yaşadıkları, karmaşa anı da bu zıtlık ilişkileri içinde gülümsetir. Her iki metinde ele alınan konularda, karakterlerde ve olayların oluşumunda görülen karşıt kavramları da aşağıdaki gibi gösterebiliriz:
Metnin yapısını oluşturan ikilik ve zıtlıklar
Ben – Öteki Akıl – Duygular(korku, aşk, utanç, şaşkınlık) Gerçek – Gerçeküstülükler
Öbürküler romanı “Bu Yarı’’ ve “Öbür Yarı” olarak iki ana bölüme ayrılır. Birinci bölüm “Bu Yarı’’ Refik Halit Karay’a ithafen yazılmış ve daha çok merak duygusu, bilinmezlikler üzerine gelişen bir gerilim özelliği taşır. ‘‘Öbür Yarı’’ bölümü ise olaylar bittikten sonra sonunu bildiğimiz bir olay örgüsünün bilinmeyenlerinin ayrıntıları verilerek anlatılmasıyla oluşur. Burada önemli olan kısım, ithaf edilen yazarların anlatım özelliklerine de gönderme yapılarak bir metin oluşturulmasıdır. Üslup farkı olan iki yazarın tarzının kurguda kullanılması, önce gerilim ve bilinmezlikler sonra olayları bilen okuyucunun başka bir gerçeklikle, bakış açısıyla tekrar olaylara bakabilmesi ustalıkla oluşturulmuş. Yaşanan olayların ayrıntıları, nedenleri verilirken bildiğiniz bir olay örgüsünü tekrar okumann da keyif vermesi bunun kanıtı.
Mahir Ünsal Eriş, doğrunun tek olmadığını, eğilip bükülebilen bir şey olduğunu, doğru bildiklerimizin başka gerçeklikleri de taşıyabileceğini modernist bir yaklaşımla başarıyla göstermiştir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “İnsanların gerçeği kabullenmekteki inadını bilirsiniz.”[10] sözünden hareketle söyleyebiliriz ki Eriş, bizim gerçek kabul ettiklerimizi sorgulamamızı sağlar.
Toplumsal boyutu olan ve edebiyata da oradan sirayet eden ‘‘öteki’’ meselesi, Modern dönem Türk edebiyatında XX. asrın başlarından itibaren yer alan bir kavramdır. Özellikle Ömer Seyfettin, Halide Edip, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Sait Faik ve Hüseyin Rahmi gibi XX. asrın ilk çeyreğinden itibaren eser veren yazarlarda görülür. Söz konusu yazarlar bu dönemde özellikle Balkan Savaşları, Çanakkale ve Millî Mücadele’yi anlattıkları eserlerinde genellikle “ihanet’’ temasına bağlı olarak ‘‘öteki’’ meselesini gündeme getirirler.[11] Mahir Ünsal Eriş, öteki kavramını daha kapsamlı ve farklı boyutlarıyla bu iki eserinde ele alır, edebiyatımızın bu önemli isimlerine de ithaf eder. Daha sonra yazdığı Dünya Bu Kadar romanında edebiyatımızın elliye yakın önemli romanının isimlerini cümle içinde kullanır. Bizi biz yapan kitaplar bunlardır demek, edebiyatımızın önemli yazarlarına vefa borcunu, saygısını sunmak için ve aynı zamanda bu göndermelerle yeni nesille onları tanıştırma amacı taşımaktadır.
Öbürküler kitabında da iki önemli yazarı anarken tarihi bir dönem anlatımını ‘‘korku’’ ve ‘‘ötekileştirme’’ üzerine oluşturur. Bu iki eserde yazarın yapmak istedikleri, yenilikçi fikirleri başarılı ürünlere dönüşmüş ancak roman türüne göre daha kısa anlatılar oluşmuştur. Özellikle Diğerleri kitabında olay örgüsünün daha uzun bir anlatıya uygunluğuna karşın çok çabuk bitivermiş olması hissi okuyucuda bir beklenti oluşturabilir. Bunun metne kazandırdığı nitelik ise sonunda oluşan heyecan ve düğümlerin çözülüvermesinin hissettirdiği rahatlamadır diyebiliriz.
Mekânın İşlevi
Öbürküler kitabında mekân unsuru karakterlerin bakışıyla, algılayışıyla verilir. Dönemin yaşam özelliklerini bu yolla gözümüzde canlandırır. Aileyle birlikte Niğde’den yola çıkıp Anadolu’dan İstanbul’a bir yolculuk yaptırır okuyucuya da. Yazarın kitapta yer alan ifadesiyle okuyucuya başka bir çağın fotoğrafını gösterir.
O zamanın siyasi gündemine dair hayatın içindeki uygulamalar, geçilen köy, kasaba ve şehir hayatının yansımaları ve trende gördüğümüz halk ozanıyla halkın folkloruna dair izler sunulur. Bu bilgiler, eserin anlatımı içinde eridiğinden fark ettirmeden bize o dönemin yaşamı içinde hissettirir.
Fevziye Hanım’ın korkularının somutlaşması diyebileceğimiz ‘‘Marmara Denizi’’ tasviri de kurgunun asıl merak unsuru olan bilinmeyen varlığı da çağrıştırır, aynı zamanda gerilimi ve merak unsurunu arttıran bir etki yaratır. İnsanın içindeki bilinmezlikle ortaya çıkan korkularının gördüğü gerçekliği de farklı algıladığının güzel bir örneğidir.
‘‘Canlı gibiydi. Gözün alamayacağı kadar büyük bir hayvanın kabuklu sırtı gibi iki yaka arasında sinsi sinsi kıpırdıyor, gece göğünün karasına karışan rengiyle sanki karanlığın içinden çıkıp saldırıverecek gibi duruyordu.’’[12]
Zaman unsuru, olay örgüsünde tesadüfler ve beklenmedik gelişmelerle gerilimi arttıran bir özellik taşır. İstanbul’a bir gün erken gelmeleri, Diğerleri’nde son anda yaşanan polis baskını gibi.
Dil Anlatım Özellikleri
Her iki eser de bilinmezlik, saklanan sırlar, merak duygusu, gerçekler ve kanıtlanamamış gerçeküstülükler arasında ve mizah duygusunu da taşıyan akıcı bir anlatımla kitabın sonuna kadar okuyucuya keyifli bir okuma sunar.
Karakterlerde gördüğümüz korku, telaş ve belirsizlik ve bilinmezlik duyguları metnin gerilim duygusunu arttırır. Merak duygusunu okuyucunun zihninde oluşan tahminlere rağmen romanların sonuna kadar taşır ve sonunda da şaşırtır. Duygu tasvirleri de anlatımda önemli bir yere sahip.
‘‘Boğazında asitli bir yumru büyüdü sanki midesine kadar indi acısı.’’[13]
Yalın bir anlatım, gerçekçi bir yaklaşım ve halk değişlerinin kullanılması, dönemin dili, inançları, hurafeleri anlatılırken de Arapça Farsça sözcük seçimi yazarın dil ve anlatım özelliklerini oluşturmaktadır. Bu özellikler, akıcı bir anlatımla keyifli bir okuma sağlıyor. Eşyanın, mekânın görselini, dönemin değişimini ve duygusunu etkili bir şekilde aktarabiliyor. Karakterlerin gördüklerini biz de görüyor, hissettiklerini hissedebiliyoruz.
Öbürküler’in sonunda yaşanan tüm olayları gazeteden okuyan Doktor Evangelidis’in gülüşüyle korkularımıza, ötekileştirmelerimize bakabildiğimiz Mahir Ünsal Eriş’in kaleminden daha nice eserleri okumayı ve bu iki eseri okurken size de korkularınızla yüzleştiğiniz, kendinize “Öbürküler, diğerleri ya sen?” sorusunu sorduğunuz keyifli bir okuma diliyorum. Çünkü bireysel ya da toplumsal farklılığın algılanmasında ‘‘öteki’’lik aslında kendini tanımaktır.
Editör: Elif Türkoğlu
[1] Mahir Ünsal Eriş, Diğerleri, Karakarga Yayınları, İstanbul, Nisan 2021, s.65
[2] Yekta Kopan’la Yazar Söyleşileri – Mahir Ünsal Eriş, https://www.youtube.com/watch?v=Y4BxZHTOFa8
[3] Ebru Aykaç, Mahir Ünsal Eriş Söyleşisi, https://www.youtube.com/watch?v=oqIwf7Nd9VI&t=65s
[4] Melike Kara, Ben İmgesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Uluslararası İmgebilim Sempozyumu, II.cilt, Muğla, 2006, s.103
[5] Üstün Dökmen, Ötekileştirme, https://www.psikolojidunyasi.com.tr/blog/otekilestirme-
[6] Üstün Dökmen, Ötekileştirme, https://www.psikolojidunyasi.com.tr/blog/otekilestirme-
[7] Mahir Ünsal Eriş, Öbürküler, Karakarga Yayınları, İstanbul, 2021, s.28
[8] Abdullah Şengül, Edebiyatta Ötekilik Meselesi ve Türk Edebiyatı’nda “Öteki” https://www.sosyalbilimler.org/edebiyatta-otekilik-meselesi-ve-turk-edebiyatinda-oteki/
[9] Mustafa APAYDIN, Türk Hiciv Hayatında Ziya Paşa, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001, s.8
[10] Hüseyin Rahmi Gürpınar, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2015, s. 6
[11]Abdullah Şengül, Edebiyatta Ötekilik Meselesi ve Türk Edebiyatı’nda “Öteki” https://www.sosyalbilimler.org/edebiyatta-otekilik-meselesi-ve-turk-edebiyatinda-oteki/
[12]Mahir Ünsal Eriş, Öbürküler, Karakarga Yayınları, İstanbul, 2021, s.31
[13]Mahir Ünsal Eriş, age, s.37
- “Zamansız Meraklar” Üzerine - 19 Temmuz 2024
- Bahar Gerçek Doğru Söyleşisi - 23 Haziran 2024
- Tutunamayanlar, Don Quijote ve Hamlet’te “Ben” İmgesi - 30 Mayıs 2023