Yazar: 12:00 Dizi İncelemesi, İnceleme, Sinema

Normal People Hakkında: “Normal” Dediğimiz Nedir?

(Bu yazı diziyi izlemiş olanların anlayacağı şekilde en az spoiler barındırarak yazılmıştır.)

 Normal People, geçtiğimiz ayın sonunda yayımlanan henüz çok yeni bir dizi olmasına rağmen dünyadaki çoğu ülkenin tanıdığı bir dizi. Öyle ki bu kadar kısa sürede gönüllerde taht kurmayı başaran bir dizinin ana temasının aşk olması ümitlendirici. Aksiyondan beslenerek hızlı bir tempoda ilerleyen ve duygusal yönden yeteri kadar tatmin edici olmayan popüler dizilerin yanında böyle bir dizinin parlaması, seyirciyi düşündürmeye itiyor. Sevgi, tutku ve acı gibi kavramları düşünürken her bir detayın gerçek olduğu bir ilişkiyi tüm çıplaklığıyla izlemek oldukça keyifli. 

 Dizi, son zamanlarda oldukça ünlü olan Sally Rooney’in aynı adlı eserinden uyarlama. Oldukça riskli bir yapım olduğu uyarlama olmasından belli olsa da senaryo ekibinde yazarın bulunması işleri bir nebze olsun rahatlatıyor. Kitabı okuyan insanların çok fazla tepki göstermemesi aksine oldukça beğenmiş olmaları bunu kanıtlıyor. 

 Connell ve Marianne, aynı lisede öğrenim gören iki genç. Okulun en popülerleri arasında yer alan, oldukça sevilen biri olan Connell’in aksine Marianne kendini saklayan, zorbalıkla mücadele eden ve lafı gediğine koymasıyla tanınan biri. Uzaktan bakıldığında birbirinden çok zıt duran iki genç aslında çok fazla ortak noktaya sahip. Göze çarpan en önemli detaysa ikisinin de ortalamanın üzerinde zekâya sahip olması. Bu kadar iyi etkileşimde bulunmalarının en büyük sebebi de birbirini anlayacak normal üstü zekâya sahip olmaları. Çok az konuşmalarına rağmen iletişim kurmakta çok nadir zorlanan bu ikilinin hikâyesi aslında çok da absürt değil. 

Connell’in annesi, Marianne’in abisi ve annesiyle birlikte yaşadığı malikaneye haftanın belirli günleri gelen bir temizlikçi. Connell, annesini işten almak için malikaneye uğradığı zaman Marianne ile iletişim kurmaya başlıyor ve hikâye böyle şekillenmeye başlıyor. Connell’in okulun sportif ve havalı arkadaş grubuna sahip olan popüler çocuktan ibaret olmadığını edebiyata ve sanata olan ilgisini Marianne ile birlikteyken göstermesiyle anlıyoruz. Bu da bizlere Connell’in insanlar tarafından kabul görmek ve dışlanmamak için belirli noktalarda kendinden taviz verdiğini gösteriyor. Aralarındaki iletişim Marianne’in hislerini açıklamasıyla farklı bir boyut alıyor ve ortaya kusursuz diyebileceğimiz bir cinsel uyum ortaya çıkıyor. Buradan sonrası ise tamamen her renkten bir parça taşıyan ve sürekli dönüşüm hâlinde olan bir hikâye. 

 Çeşitli olaylar sonrasında araya giren zaman ve ikilinin kendi yoluna gitmesi en orijinal detaylardan biri. İki gencin lisede başlayan yolculuklarının üniversiteye uzanması oldukça güzel. Kendini arayan, hayatını şekillendirmek için uğraşan ama bir yandan da dış dünyayla mücadele eden bir atmosferi izliyoruz. Böylece seyir unsuru hayattan parçalarla beslenerek pürüzsüzleşiyor. Connell ve Marianne dizi boyunca birbirinden uzaklaşarak kendi içlerinde bir değişime giriyor fakat en sonunda birleşerek yeniden birbirlerini keşfediyorlar. Zaman belki de olay örgüsünü şekillendiren en önemli unsur.

 Dizinin dünyada bu kadar çok ilgi çekmesinin temel sebeplerinden biri incelikler. Her bir sahne ve iletişim biçimi özenle tasarlanmış bir şekilde sunuluyor. İzlerken her şeyi anlamak için çaba sarf etmek gerekiyor çünkü hiçbir sahne göze sokulmak için çekilmemiş. Aksine, seyirciye çok yakın bir dünya gizli kamera konularak izleniyor gibi. Dolayısıyla oyunculuk performansları her bir sahnede altı dolu bir şekilde ilerliyor. Fazla ve gereksiz hiçbir şey yok. Tasarruflu bir şekilde yazılmış replikler, alt metni sağlam tasarlanmış performanslara işleniyor ve ortaya art house havası barından başarılı bir dizi çıkıyor. Özellikle, cinselliğin ilk bölümden son bölüme kadar uzanan çizgisi çok renkli. Dizi, Türkçe çevirisiyle bir Seks Koordinatörüne sahip.Sex Education, Gentleman Jack ve Watchmen gibi yapımlarda da bu görevle yer almış eski oyuncu ve dansçı Ita O’Brien, Normal People’daki her bir sevişme sahnesini hikâyeyle uyumlu bir şekilde tasarlamış.  Kitap ve senaryodan ilham alarak estetize ettiği bu sahneler, aslında dizideki en önemli sahneler. Marianne ve Connell’in sadece birlikteyken en gerçek hâllerini gösterdiklerini düşünürsek her bir sahnenin en ufak detaya kadar tasarlanmış olması çok mühim. 

 Dizide hiçbir noktanın altının çizilmemiş olduğunu belirtmiş olsam da her bir bölümün altının çizili olduğunu düşünüyorum. Connell, içindeki çatışmalarla bizi etki altına almayı başarıyor. Yazar olmak istemesi ama bu yolda yıpranması, arkadaşının intihar etmesi, kirayı ödeyememesi, depresyona girmesi, toplum içinde yüksek sesle konuşmakta zorlanması, bu zamana kadar hep  birey olarak yetişmiş olması… Her bir bölümde farklılaşan bu karakter gerçekten muazzam. İyi oyunculuğun hakkını yememek gerek fakat bütünlüğü anlayabilmek için düşünmek gerekli. 

 Marianne’i izledikçe acı çekmenin getirdiği boşluğu görüyorum. İçinde tuttuğu bir yara ve o yarayı kamçılan bir aileye sahip olduğu için karakteri acıdan besleniyor. Ona dayatılan fiziksel ve psikolojik şiddet, o istese de istemese de hayatında bir süre sonra normalleşiyor. Cinsel hayatındaki çizgiyi değiştiren ve isteklerini ayırt etmekte zorlanmasını sağlayan detay tam olarak bu.

 O da Connell de öyle karakterler ki her yargılamaya çalıştığınızda sizi durduruyor. Sırf bu yüzden empati yaparak onları anlamak zorunda kalıyorsunuz. Anladığınız zamansa dizinin isminden yola çıkarak normal denilen şeyin ne olduğunu sorguluyorsunuz. 

Normal dediğimiz nedir?

 Normal dediğimiz akıcılıktan mı ibarettir? Yoksa hayattaki bu akıcılıktan uzaklaşıp gizlenmek midir?

 Normal dediğimiz hayatın içinde normalden uzak bir şekilde normalleşendir. Bazen tek bir kişinin yanında gerçekken kalabalıkların önünde kendine yabancılaşmaktır. Bu durumsa insan olmanın en temel özelliğidir.

Latest posts by Aslı Kaplan (see all)
Visited 73 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version