Yazar: 17:00 Öykü

Metafiziği Var ama Koşullara Göre

Öykümüzün nam sahibi olan Kadir’e, geçtiğimiz yaz Kasımpaşa’daki bir kahvehanede rastlamıştım. Eve gitmeden bir çay içmeye oturup soluklanayım istedim. Karşımdaki tabure boştu, müsaade isteyerek oturdu. Rahatsız etmeyen, öylesine soruların sıradan cevaplarıydı hoşbeşimiz. Sonra bir sigara istedi, kâtiplik yapıyordu adliyede. Evli ve bir kız babasıydı. Otuzlu yaşların ortasında, sinekkaydı traşlı, uzun boylu, düzgün giyimli biriydi. Bir sessizliğin ardına, gözleri parladı ve başladı anlatmaya:

“Bak şimdi ağabey,” diye çıkarmıştı avuç içi kadar kalan battaniyeyi cebinden. “Bu görmüş olduğun ne biliyor musun?”

“Battaniye…”

“Evet, battaniye ama öyle bildiğin battaniyelerden değil. Büyülü Battaniye.”

Geri cebine koymuştu hemen.

“Nasıl yani? Ne demek Büyülü Battaniye?”

“İsmini ben koydum. Şimdi anlatacağım.”

“Dinliyorum Kadir. Hadi bakalım.”

“Abi bak ben bu battaniyeyi elden düşme aldım,” sesini kısarak konuşmaya başlamıştı burada, “…üzerini örtebileceğin kadar büyüklükte bir battaniyeydi. Hanıma yeni almış gibi yapmak için üzerini çamura buladım. Hanım eve geldiğinde de poşetinin yırtıldığını, çok ucuz diye aldığımı söyledim. Çocukken örtündüğüm battaniyeye benziyordu. Geçerken önünden mağazanın, içim kaynadı. Ne yapayım? Hanımın hoşuna gitmez çünkü kullanılmış eşya. Biliyorum. Haklı da. Elden düşme olduğunu düşünmedi. Neyse yıkandı, kurudu battaniye. Televizyon açıkken üzerime örtüyordum. Çocuklar örtüyordu. Hanım pek yanaşmıyordu. Koltuğun başköşesinde yerini aldı en nihayetinde.

Bilirsin abi İstanbul’un soğuğu bir görünür bir kaybolur, sisin gerisindeki evlerin çatıları gibi. Ben televizyonu seyrederken yine battaniyeyi üzerime çekmiştim. Kızım, ellerinden öper, lise ikinci sınıf öğrencisi. Başarılıdır da. Geldi oturdu ayakuçlarıma, elinin altında bir kitap var. Kıstım televizyonun sesini. Öyle pek okumasam da kitap hakkında kızıma sorular sorarım. İsmi Tılsımlı Deri. Bir deri var. Ne istersen deriden, yerine getiriyor. Gerçekleşen her isteğin karşılığındaysa deri küçülüyor. İşin kötü yanı deri tamamen yok olursa ölüyorsun.”

Yüzümün ekşimesinden inanmadığımı kavramıştı.

“Biliyorum inanmıyorsun. Fakat devamını dinle.”

“Kitabı merak etmiştim. Kızım bitirince kitabı aldım, koltuğa uzandım. Okudukça “Vaaay!” çekiyorum. İlgimi uyandırmıştı anlatılanlar. Ara verince hayallere dalmıştım. Krediler ödense. Bir yandan da elimle battaniyeyi tutup telefona giriyorum, belki kredi hesabı kapanmıştır. Yok aynı. Değiştiriyorum isteğimi. Bir evimiz olsa, kira vermesek. E-devlete giriyorum. Yine bir şey yok. Böyle isteklerimi sıraladıkça olmuyordu.”

Sıkılmaya başlamıştım.

“Bekle abi az kaldı.”

Yok yok sıkılmadım, dinliyorum.”

“Artık mevsimler döndü derken martta kar başladı bu sene biliyorsun. Doğal gaz ısıtmıyor evi. Bir de faturası o kadar fazla geliyor ki. Ee çocuk var evde. Mecbur yakıyoruz. Kitabı çoktan bitirmiştim. Arada aklıma geliyor o kadar. Battaniyenin altında kıvrılırken “Keşke doğalgaz yansa da fatura gelmese Filiz,” dedim. Filiz eşim abi. Baktı yüzüme boş boş haklı olarak. Ben uyuyup kalmışım koltukta. Kalktığımda üzerimde iki battaniye var. Nasıl terlemişim. Abi Allah çarpsın işte ilk küçülme o zaman olmuş battaniyede. Filiz’e baktım, farkında mı battaniyenin küçüldüğünün diye. Yok. Battaniyeyi alıp yatak odasına geçtim. İnceliyorum yarısı yok. Doğalgaza baktım gürül gürül. Filize sordum evin sıcaklığının nasıl olduğunu. Sıcak olduğunu söyledi. Geçtim tekrar yatak odasına. Sıraladım. Evimiz arabamız olsa. Şuyumuz buyumuz olsa. Yok. Battaniye sadece ısınmayla ilgili işlere bakıyor.”

Kahkahayı bocalamıştım üzerine Kadir’in. O da gülüyordu.

“Kendi kendime karşılaştırma yapıyorum Tılsımlı Deri’nin kahramanıyla benim aramda nasıl farklar var? Adam intihar etmek üzere. Ben eşimi ve kızımı seviyorum. Her ne kadar maddi zorluk yaşasak da mutluyuz. Acaba adam her şeyden vazgeçtiği için mi ona daha büyük arzu ve isteklerinin sınanması yapıldı? Benim battaniye ortam şartlarına göre düşünen tılsımlı bir battaniye. Metafiziği var ama koşullara göre. Isınma sorununa bakıyor sadece.”

“Materyalist ve aynı zamanda tılsımlı battaniye, diye ad koyalım senin battaniyeye Kadir.”

“Yani… Olabilir.”

Pek beğenmemişti sanırım koyduğum ismi ve aldırmadan devam etti.

“Biz sıcaklıklar yüzünü gösterene kadar yandık evde. Filiz’e her şeyi anlattım. İlkin inanmadı. ‘Git kapatmayı dene kombiyi,’ dedim. Kapatamadı. Havalara uçtu. Battaniyeyi elimden aldı. Aklına ne eserse söyledi. Evler, arabalar, yazlıklar… Olmayınca fırlattı battaniyeyi bana. İlkyaz güneşi artık ısındırıyordu bizi. Ev yanıyordu hâlâ. Filiz bana dönüp ‘Ne yapıyorsan yap, piştik iyice evde,’ diye gürledi. Soğut diyorum battaniyeye, ‘Benim işim değil o,’ der gibi umursamıyor beni. Düşün taşın. ‘En son aklıma doğal gazı kapat battaniye,’ demek geldi. Kapanmıştı. Kapatınca bu kadar kaldı işte.”

İşin rengi değişmeye başlamıştı benim için de. Küçücüktü battaniye.

“Artık dileyemezsin o zaman. Dilersen ölürsün.”

“Evet abi. Ne anlatıyorum ben burada? Ondan yanımda taşıyorum. Yaşamım bu battaniyenin içine gömülü. Nereden o battaniyeyi bulup kitabı okuduysam. Benim neyimeydi. Tek kârımız üç bin lira kadar para kalması cebimize. Faturaya yansımadı. Allah bereket versin de canımdan kıymetli mi ya! Gerçi Tılsımlı Deri’deki adam gibi değilim ki ben. Adam neler istemişti, ben neler istedim. Gerçi bu yeteneksiz bir battaniye. Ölene kadar benimle zaten!”

 Gözlerimin içine bakıp inancımı sorgulayıcı bakışlar atıyordu. Ses etmedim. Çayı yenilemek için kahveciye doğru yönelmiştim, bakışlarının altında kalmamak için. Döndükten sonra hiç battaniyeden konuşulmamış gibi sohbete devam eder halde bulduk kendimizi. İnanmadığımı hissetmişti. Tabii sohbet boyunca zihnimde nefes alan “Ya gerçekse anlattıkları…” şüphesinden kendimi alamadım. Fakat Kadir’in yaşamını ve benim yaşamımı masanın ortasına oturtunca keyif vermişti konuşmalarımız. Kevser alışveriş listesiyle telefon edince kucaklaşıp masadan ayrıldık. Kadir eve gidip türlü düşüncelere dalacak, yaşamına devam edecekti. Ben eve gidip yaşamıma devam edecektim. O günden sonra Kadir’e bir yerlerde rastlamadım. İki ay kadar sonra Kasımpaşa’dan taşınınca haliyle kahveden de uzaklaşmış oldum. Yeniden kahveye uğramak, Kadir’i cebinde battaniyeyle görmek istedimse de sonradan zihnimin gerilerinde kaldı sohbetin hatıraları. Kadir de belki o günün akşamına, “Ne eğlendim adamla,” demiştir. Belki unutmuştur bile. İşin diğer yanıysa, inandın mı diye sorarsanız Kadir’in anlattıklarına, inanmadım, derim. Yerden bulduğu battaniyeyi esrarlı bir hale sokmasına çiçekler atmadım değil. Uydurmalarını keyifle dinlemiştim.

Şimdi pencerenin kıyısından dışarıya bakıyorum dostlarım. Güz ağaçları soymaya, mahrem yerlerini açıkta bırakmaya başlamıştı çoktan. Kış geliyordu. Avcunda ufacık bir battaniye kalmıştı bizim Kâtip Kadir’in. Hiç değilse aklıma düştükçe, kombiden ezkaza ısınmayı dilemese, demek; bir de yüksek sesle düşündüklerimi cana getirmek, zihnimi rahata erdirecek sanırım.

Editör: Gülhan Tuba Çelik

Latest posts by Onurcan Irmak (see all)
Visited 36 times, 1 visit(s) today
Close
Exit mobile version