Özet: Bu çalışma ile Mario Vargas Llosa’nın “Kent ve Köpekler” romanı ile Paulo Lins’in “Tanrı Kent” romanı üzerinden Latin Amerika Edebiyatı’ndaki kent kavramına yönelik bir okuma yapılacaktır. Çalışmanın iki romanla sınırlandırılmasının sebebi okumanın daha kolay yapılabilmesinden ziyade kent kavramının bu eserlerde daha net bir şekilde işlenmesidir. Kent kavramının ön plana çıkmasında rol oynayan demografik, sosyal, kültürel ve özellikle ekonomik yapıya da Latin Amerika ülkeleri üzerinden kısaca değinilecektir. Bu ülkeler romanların geçtiği Brezilya ve Peru ile sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kent, Latin Amerika Edebiyatı, Tanrı Kent, Kent ve Köpekler, Favela, Peru, Brezilya
Giriş
Kır-Kent Kavramları:
Kır ve kent arasındaki ayrım, uygarlık tarihinde bazı toplulukların varlıklarını sürdürmek ve artı değer elde etmek amacıyla tarımdan başka uğraşlar edinmeleri ile birlikte, medeniyetin ve ticaretin merkezi olan kentlerde toplanmaya başlamaları sonucu ortaya çıkmıştır. Zaman içinde tarım, nüfusu artan, sanayileşen ve yoğun yapılaşma alanları hâline gelen kentleri beslemeye devam etmiştir. Ticaretin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni iş kolları, nüfusun bu etkileşime elverişli olan kent ortamında toplanmasına yol açmıştır. Kent nüfusunun gittikçe artmasıyla kentsel yapılaşmanın yoğunlaşması ve yayılması sonucu kırsal alan, büyük oranda kent nüfusunu besleyen bir art bölge hâline gelmiştir.
Kır ve kentin her zaman birbirine zıt, ama birbiri olmadan varlıklarını sürdüremeyecekleri bir ilişkileri olmuştur. Kent nüfusu ihtiyacı olan gıdayı ve hammaddeyi elde edebilmek için kırsal bir üretime, kırsal nüfus ise kent yönetimlerinin kendilerine sağladığı altyapı ve yol hizmetleri, kamusal ve sosyal hizmetler nedeniyle kentin varlığına bağımlı olmuştur. Tarımsal uğraşları sürdüren kır nüfusu kentli nüfusun sahip olduğu; eğitim, istihdam, sağlık imkânları, kültürel ve sosyal aktiviteler, teknolojik imkânlar gibi pek çok avantajdan yoksun kalmıştır. Bu durum insanı daima kent ve kır, öz bir ifadeyle medeniyet ve ilkellik arasında bir seçim yapmaya zorlamıştır.
Favela nedir? Özellikleri Nelerdir?
Brezilya’da “favela” adı verilen “gecekondu” bölgeleri ilk olarak 19. Yüzyılda şehirdeki evlere gücü yetmeyen eski köleler ve askerler tarafından kurulmaya başlanılır. Ancak favelaların asıl yaygınlaşması 1940’lardan sonra Brezilyalıların kırsaldan şehirlere iş bulmak için göç etmesiyle ortaya çıkacaktır. Favelaların temel özelliği sağlık, barınma, eğlenme ve hoşça vakit geçirme hususlarındaki yapısal yetersizliklerle, her an karşılaşılabilecek olan saldırı veya çeşitli suçların ve bunları işleyen suçluların oluşturduğu güvenliksiz ortamıdır.
Favelada hayatı kontrol altında tutan ve uyuşturucu trafiğini ve buna bağlı ekonomiyi yöneten mafya çetelerinin kendi aralarında ve polis arasında hiç bitmeyen çatışmaların içinde ve tam merkezinde yaşamak zorunda kalmak, her an bir serseri kurşunun kurbanı olmaya hazır olmaktır. Favelalar belki biraz da bu olumsuz sosyo-kültürel ve ekonomik özellikleri nedeniyle bir bakıma Rio de Janeiro’yu dünya çapında bir turizm markası haline getiren ünlü plajlarından daha da ünlü “karnaval” ve “futbolcu” üreten merkezlere dönüşmüştür, denilebilir.
Favelalardaki evlerin ve şartlarının iyileştirilmesi, dış görünüşlerinin daha estetik kılınması, bazı olumsuz görünüşlerin bu yollarla örtülmesinde favelalara yönelik ilgi iki temele dayanmaktadır. Bunlardan birincisi yukarıda işaret ettiğimiz genel ve yerel hükümetlerin favelalardaki hayatı tamamen ortadan kaldırmaktansa onu daha iyi şartlara, daha yaşanabilir yapılara kavuşturmaktır. İkincisiyse göreceli olarak yakın zamanlarda ortaya çıkan tuhaf bir olgu olan favela turizmine yöneliktir.
Brezilya’nın Gelişimi
Brezilya, İspanyolca konuşan ülkelerle çevrilmiş, nüfusunun çoğunluğu Portekizce konuşan bir ülkedir. Amerika kıtasındaki birçok ülke gibi, Brezilya da tarihindeki dönem dönem sömürge olma deneyimiyle bilinir. Brezilya söz konusu olduğunda bu deneyim İspanyol ya da İngiliz değil Portekiz sömürgeciliğine dayandığından daha az fanatik ve daha siniktir. Ama aslında bu sürecin daha dramatik bir yanı vardır. “On dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar süren sömürgeleştirme döneminin basından başlayarak Afrika’dan Brezilya’ya çok sayıda köle aktarıldı. Sözünü ettiğimiz rakam, zamanında Amerika’ya götürülen Afrikalı köle sayısının on katıydı; bu da aşağı yukarı on milyon insan yapıyor. Fakat şeker plantasyonlarında ölüm oranı çok yüksek olduğundan, Brezilya’daki köle sayısı hiçbir zaman ABD’deki köle sayısını aşamadı. 18. yüzyılda altının keşfi, daha iç bölgelere, Amazonlara taşıdı köleliği. 19. yüzyılda Brezilya kölelik yüzünden çıkan tartışmalarla kilitlendi, ama bu hiçbir zaman ABD’de olduğu gibi bir iç savaşa dönüşmedi. Brezilya’da kölelik karşıtı olan en önemli güç, Portekizlilerin ekonomik destek ve koruma anlamında gittikçe daha çok bağlandığı İngilizlerdi. Brezilyalılar, sömürge sonrası ortamda, özerk bir Brezilya kimliği adına, Avrupalı olan her şeyi, özellikle Amerikan ve Portekiz kökenli her şeyi reddettiler. Sahil bölgelerindeki büyük plantasyonlarda, devletin denetim sahasına en yakın bölgelerde kölelik birkaç yıl içinde temizlendi, fakat Amazonlardaki daha ücra bölgeler ve uzak batıda uygulama çok daha gevşekti. Ülkenin bu uzak köselerine, sömürü kadar denetimlerin de ciddi olarak başladığı, 1950’lere kadar neredeyse hiç el değmedi. Daha geniş çaplı değişimler ise, 1980’ler ve 90’lar boyunca Tayland’ı etkileyen ekonomik patlamanın bir benzerinin 1960’lar ve 70’lerde Brezilya’da yaşanmasıyla oldu.
Paulo Lins-Tanrı Kent:
Lins, 1958 yılında Rio de Janeiro’da dünyaya geldi. 80’li yıllarda Şairler Birliği’ne üye oldu ve 1986 yılında Güneşin Üzerine isimli şiir kitabı basıldı. 1997 yılında yayımlanan romanı Tanrıkent, 2002 yılında Fernando Meirelles tarafından sinemaya uyarlandı ve ondan fazla ülkede gösterime girdi.
Yeraltı kültürünün en yoğun haliyle yaşandığı ve en acımasız yöntemlerin kullanıldığı Tanrıkent, Paulo Lins’in otobiyografik ögeler de barındıran mistik, aynı zamanda çarpıcı eseri. Uyuşturucu ticaretinin ve kullanımının çok küçük yaşlarda başladığı, hırsızlık, gasp ve adam öldürmenin günlük ve sıradan işler olarak karşılandığı, neredeyse bütün çocukların büyüyünce gangster olmak istediği bir yer burası.
Romanda, devletin ve dolayısıyla yöneticilerin yoksul halkı kentten nasıl uzaklaştırdığı ve bataklığa ittiği, bu yetmezmiş gibi onları bir tür toplama kampı havasında yaşamak zorunda bıraktığı bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Bireyin devlete ve sisteme yöneltemediği öfkesini, kendi yaşadığı küçük topluluğa nasıl yansıttığını Tanrıkent’in dar sokaklarında dolaşırken anlayabiliyorsunuz.
“Hafta boyunca günde otuz ile elli arası, yüzlerinde veya eşyalarında baskının izlerini taşıyan, yeni gelenler olurdu. Maria Filho Stadı’na yerleştiriliyorlardı. Halk kamyonetlerinde şarkı söyleyerek gelirlerdi:
‘Binlerce keyifle dolu,
Harika bir şehir…’
Onları takiben, çeşitli gecekondu ve Alt Fluminense sakinleri, beyaz, pembe ve mavi renkli sıra sıra evleri olan yeni bir mahalleye geçerlerdi. Irmağın sol kolunun diğer tarafına ise apartmanları diktiler; tek veya iki odalı olan, bazıları yirmi, bazıları ise kırk haneli ama hepsi beş katlı olan apartmanlar.”
Peru’nun Gelişimi
1950’li yıllar, And dağlarındaki geleneksel çiftliklerin yok olduğu ve daha iyi bir gelecek arayışındaki işsiz yerlilerin toplu halde büyük şehirlere, özellikle de başkent Lima’ya göç etmeye başladığı bir dönemdir. Ülke, hızlı ve düzensiz bir şekilde gerçekleşen güçlü bir sosyo-ekonomik değişim yaşamaktadır. Özel ve uluslararası yatırımlar arttıkça kenti çevreleyen tepeler gecekondularla dolmaya başlamıştır. Yazarlar bu dönemi iki açıdan görmüşlerdir: Yerli isyanlarının arttığı, büyüsü bozulmuş And evreni ve kitlesel yerli göçüyle sarsılan kent panoraması. Yerlilerin şehre gelişi ve Peru oligarşisinin düşüşü büyük demografik değişikliklere yol açmıştır.
Latin Amerika edebiyatında yerlilikten kentsel anlatıya geçiş yereli ya da bölgeseli reddetme ve daha evrensel bir edebiyata evirilme şeklinde olmamıştır. Bu geçiş yerlilerin büyük şehirlere kitleler halinde gelişiyle alakalıdır, bu nedenle Peru kent anlatısı yerliliğin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Şehirli okuyucu, ülkesinde çoğunluğu oluşturan ama başka bir coğrafi bölgede yaşadığı için kültürünü ve yaşam tarzını bilmediği bu nüfusa karşı merak duymaktadır. Ancak yerli şehre geldiğinde, ona olan merakı önemli ölçüde azalacaktır, çünkü Peru tarihinde şehrin sakinleri ilk kez yerlilerle birlikte yaşamak durumunda kalacaktır. Bu değişim Peru edebiyatında sayısız roman ve hikâyeye konu olacaktır.
Yazarlar, yerlilerin şehre gelişini ve mahallelerin oluşumunu; kamu hizmetlerinden ve hijyenik koşullardan yoksun yoksul nüfusları anlatmışlardır. Bu hikâye ve romanlarda şehre uyum sağlamaya çalışan kitlelerin yaşadığı çatışmalar yer almaktadır. Birçoğunda, uçurumlarda, çöplüklerde veya hâlihazırda kurulmuş olan mahallelerin eteklerinde tek başına veya küçük aileler olarak yaşayan yoksulların trajik durumu anlatılmaktadır.
Mario Vargas Llosa-Kent ve Köpekler:
Orta sınıf bir ailede dünyaya gelmiş, 14 yaşındayken Leoncio Prado Askeri Okulu’na yatılı olarak gönderilmiştir. San Marcos Ulusal Üniversitesi’nde hukuk ve edebiyat eğitimi almıştır. Gazetecilik, yayıncılık ve akademisyenlik yapan Vargas Llosa, gençliğinde komünizme ilgi duyarken 70’lerden itibaren liberalizme yakınlaşmıştır. 1990 seçimlerinde Demokratik Cephe’nin merkez sağ siyasi koalisyonu tarafından Peru Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir. Ancak bağımsız aday Alberto Fujimori karşısında seçimi kaybetmiştir. 2010 yılında Nobel edebiyat ödülünü almıştır.
Eserleri, yerlilerin kente gelişini, gecekondu mahallelerinin kuruluşunu ve marjinal nüfusların oluşumunu gözlemleyen, burada zaten yerleşik olan şehirli okuyuculara yöneliktir. Ancak bu aşamada kent dönüşmeye ve yerliler bütünleşmeye başlamıştır. Bu dönemin baskın grupları, toprakları elinde bulunduran bir oligarşi; ilk kez hizmetçilere, aşçılara, şoförlere, inşaat için ucuz işgücüne ve diğer küçük ölçekli projelere sahip olan, yerlinin gelişinden yararlanan yeni bir orta sınıf ve kapsamlı ihracat, ithalat ve bazen sanayileşme projelerine doğrudan katılan uluslararası ticaretle bağlantılı yeni bir hâkim sınıftır. Vargas Llosa bölgeler arası farklılıklardan doğan geleneksel ayrımı kaldırmak istemiş ve daima dışlanmış olanları dâhil edebileceği bir ulus projesi sunmuştur.
Kent ve Köpekler’de yazar, Leoncio Prado Askeri Okulu’nda Peru toplumunun tüm kimliklerini bir araya getirmiştir. Beyaz, yerli, melez ve siyahi öğrenciler bir yandan askeri eğitim alırken öte yandan dayatılan erkeklik normlarını uygulamaktadır. İçeriden bakıldığında pek çok konuda ayrışan çocuklar burada ortak bir misyona sahiptir: “…Leoncio Prado, yaşasın Peru! Bir gün yurdumuz bizi çağıracak, hepimizi hazır bulacak” Bu okul, bütün illerden, ırklardan ve ekonomik koşullardan çocukları barındırmakta ve Peru toplumunda hâkim olan hiyerarşiyi açık bir şekilde yansıtmaktadır. Son sınıf öğrencisi şair lakaplı Alberto, Miraflores mahallesinden bir beyazdır. Kendi tabiriyle “Cholo’larla dolu bir okulda” kendisini arkadaşlarına göre ayrıcalıklı hissetmektedir. Bu hissiyatı, okul civarındaki büfeyi işleten Japon, siyahi ve cholo melezi olan Paulina ile konuşmasına yansımıştır: “Benimle böyle senli benli olmasan iyi edersin, melez domuz”
Peru’da askeri kurumlar yerlilerin asimilasyonunda ve ulus kimliğin inşasında önemli rol oynamıştır. Okulda görevli Teğmen Pitaluga bu konuya değinirken ailelerin askeri koleji çocukları için bir ıslah evi olarak görmelerinden şikâyetçidir:
“Peru’da her şey eksik yapılır, onun için de her şey boşuna harcanır. Erler kışlaya ilk geldiklerinde pistirler, bitlidirler, hırsızdırlar. Zorla uygarlaştırırız onları. Kışlada bir yıl geçirdikten sonra, Kızılderili olduklarını bir tek görünüşlerinden anlayabilirsiniz. Ama burada tam tersi oluyor büyüdükçe bozuluyorlar”
Çelişkili kent ortamı ne orta sınıfa ne de yerlilere mutluluk getirmiştir. Kıyıların, dağların ve ormanların temsil ettikleri şeyler hiç değişmemiş ve aralarındaki çatışma hep devam etmiştir. Llosa’nın vurguladığı gibi, yerlilerin gelişmenin önündeki engel olduklarına dair görüş XX. yüzyılın sonlarına dek süregelmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Llosa, Kent ve Köpekler eserinde yerlilerin (burada kırsalda yaşayan ekonomik seviyesi düşük insanları kastediyorum) kente gelişini işlerken, Paulo Lins Tanrıkent’te zorla kentten uzaklaştırılan yerlileri işlemektedir. Kent teması elbette kırsaldan ayrı düşünülemez, ancak iki romandaki kent olgusunun yansımalarına baktığımızda okuyucuya aktarılan kent temasının içeriği ve anlatısı dönemin mevcut ekonomik ve siyasi atmosferiyle de paralellik göstermektedir. Peru’da kent dönüşmeye ve yerliler kentle bütünleşmeye başlamış, Brezilya’da ise kent dönüşürken yerliler favelalara itilmiş ve yalnız bırakılmıştır. Peru’da kente gelen yerliler hizmetçilere, aşçılara, şoförlere, inşaat için ucuz işgücüne ve yoksulluktan ötürü suçluya dönüşürken Brezilya’da favelalara itilen yerlilerin bir kısmı suçluya, bir kısmı da ucuz işgücüne dönüşmüştür.
Sonuç olarak, Llosa ve Lins’in romanlarında mevcut siyasi atmosferinin ve ekonomisinin kent üzerine yansımalarını işlemeye kayıtsız kalamadığı, kentle bütünleşen veya kentin dışına itilen yerlilerin katmanlı yapısını incelediği söylenebilir.
Kaynaklar
- Yöney Pilpil, G. (2021). Vahşiden Marjinale Peru Yerli Kimliğinin Edebiyatta “Öteki” Olarak Temsili. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Batı Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, İspanyol Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı Doktora Tezi. Ankara.
- Serdar, Y. (2018). Kentlerin Sürdürülebilirliği Bağlamında Ekolojik Üretim ve Tüketim Biçimlerinin Toplumsal Yapıya ve Mimarlığa Etkileri: Kırsal-Kent Kavramı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, Mimari Tasarım Sorunları Programı, Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.
- Karakurt, E.T. (2007). Latin Amerika Geleneğinde Brezilya Sineması. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, İletişim Bilimleri Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
- Çobanoğlu, Ö. (2016). Göçmen Folkloru Bağlamında Brezilya Favelalarıyla Türkiye Gecekondu Mahallelerinin Karşılaştırılması. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, Cilt:4, Sayı:8, Ocak 2016, Türkiye
- Lins, P. (2014). Tanrı Kent. (Çev. Biçer, Z.). Ankara: Kahve Yayınları
- Llosa, M.V. (2020). Kent ve Köpekler. (Çev. Hakmen, R.). İstanbul: Can Yayınları
- Tacenda - 16 Mayıs 2023
- Ucuz Bir Röprodüksiyon - 31 Mayıs 2022
- İskandinav Sineması | Flee Film İncelemesi - 9 Nisan 2022